Soma’da avukattı.

Gözü dönmüş para hırsıyla 301 madencimizi göz göre göre katlettiler, madenci ailelerinin gönüllü avukatıydı, “emeğiyle geçinen yurttaşların hakları bu kadar ayaklar altına alınamaz” diye haykırıyordu, “yoksul insanlarımızın adalete erişimi sağlanmazsa, 301 insanımızın ölümüne sebep olan olaylar tekrar edecek” diye bağırıyordu, “işçilerin canı hiçe sayılıyor, kötülüğün bu kadar örgütlü olması, bu kadar kötülük gerçekten çok fazla” diyordu.



Aladağ’da avukattı.

Tarikat yurdunda gariban kız çocuklarımızı diri diri yaktılar, çığlık çığlığa can veren çocukların gönüllü avukatıydı, “bu katliamın delillerini karartan örgütlü bir yapı var” diye haykırıyordu, “yoksul çocuklarımızın kaderini tarikatların vicdanına mı bırakacağız” diye soruyordu, “sorumlular hak ettikleri cezaları alana kadar, Aladağ’a adalet gelene kadar mücadeleyi sürdüreceğiz” diyordu.



Çorlu’da avukattı.

Edirne’den İstanbul’a giden tren Çorlu’da devrildi, cinayetten farksızdı, raylar çamaşır ipi gibi havada asılı duruyordu, altında toprak yoktu, çünkü kontrol eden yoktu, kontrol etmesi gereken işçileri işten çıkarmışlardı, bir ay önce yapılması gereken bakım/onarım ihalesini iptal etmişlerdi, 7’si çocuk, 25 insanımız hayatını kaybetti, işte bu vahşi özelleştirme kurbanlarının gönüllü avukatıydı, “kamu hizmetini piyasa koşullarına teslim edersen, özelleştirirsen, işte böyle cinayet aletine dönüşür” diye haykırıyordu, “sorumlular Akp’nin yakın çevresi olduğu için korunuyorlar, ama peşlerindeyiz, hiçbir yere kaçamayacaklar” diye bağırıyordu.



Hendek’te avukattı.

Havayi fişek fabrikasında patlama oldu, 7 insanımız hayatını kaybetti, 128 insanımız yaralandı, patlamanın şiddetiyle çevredeki köylerde bile yıkım oldu, garibanlar henüz morgtayken, henüz toprağa bile verilmemişken, henüz cenazesi bile bulunamayan işçiler varken, Müsiad yöneticileri apar topar koşturdu, fabrika sahibine moral yemeği verdi, halbuki bu fabrika son 10 yılda 4 defa patlamıştı, daha önce 3 kişi ölmüştü, her patlamadan sonra güya kapısına kilit vurulmuş, her defasında isim değiştirerek üretime devam etmişti, işte o morgta yatan yoksul işçilerimizin gönüllü avukatıydı, “ölebilecek işçi sayısını bile önceden hesaplamışlar, ölümler olacağını bile bile üretime devam etmişler, tüm denetimler denetim olmadan önce fabrika sahibine haber verilmiş, bunlara güvenerek hiçbir önlem almadan devam etmişler, her defasında suçun üstü örtülmüş, bu defa gözyumulmasına izin vermeyeceğiz” diye haykırıyordu.



Validebağ’da avukattı.

Doymak bilmeyen yağmayla Validebağ Korusu’nu talan etmeye çalışıyorlar, oradaki direnişin gönüllü avukatıydı, “bu kapkaççı zihniyete, dediğim dedik çaldığım düdükçü bu rejime karşı her düzeyde direnmeye ihtiyacımız var” diye haykırıyordu, “haramilerin iştahını kabartan yeşil alanlarımızı, şehirlerimizde tek tük kalan yeşil alanlarımızı yutmalarına izin vermeyeceğiz” diye bağırıyordu.



Gezi’de avukattı.



Kelimenin tam manasıyla “halk kahramanı”dır.

Herhangi bir kişisel talebi olmadığı için, uğruna mücadele ettiği halkın bile çoğunun kendisinden haberi yoktur.



Ya bugün Can Atalay’ın yanında olursunuz.

Ya da yarın yanınızda olacak Can Atalaylar bulamazsınız.