İçişleri eski Bakanı Tantan, 1999 depreminde yaraların nasıl sarıldığını SÖZCÜ’ye anlattı:

Sadettin Tantan, 17 Ağustos depremi olduğunda Ankara’da bakanlık konutundaydı. Deprem olduğu kendisine telefonla bildirildi. Tantan, giyindi, evinin yakınındaki taksi durağına gitti. Şoföre, “İçişleri Bakanlığı’na gidiyoruz” dedi. Şoför, bakanın bu saatte bakanlığa gitmesine şaşırmıştı. 10 dakika sonra bakanlığa gelmişti.

İlk aradığı Zonguldak Valisi oldu. Maden işçilerinin deprem bölgelerine acilen gönderilmesi talimatını verdi. Kocaeli Valisi Memduh Oğuz’u aradı. Vali, “TÜPRAŞ yanıyor” dedi. Tantan, hemen İstanbul İtfaiyesini aradı ve yangın söndürme faaliyetlerine derhal katılmalarını istedi. Sakarya Emniyet Müdürünü aradı. “Sayın Bakanım, 1967 depreminde yıkılın yerler yıkıldı. Durum çok kötü” dediğinde, bakan hemen jandarma helikopterinin hazırlanmasını istedi. Bu arada bölge milletvekillerinden ulaşılabilenler de helikoptere davet edildi.

1999’da İçişleri Bakanı olan Sadettin Tantan, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile deprem yaralarını sarmak için alınan tedbirleri böyle anlatmıştı.


‘YARDIM EDİN’ ÇIĞLIKLARI 

Tantan, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir, bölge milletvekilleriyle helikoptere binip Bolu’dan başlayarak fay hattını izleyerek Adapazarı’na indi. Adapazarı paramparçaydı. Vilayete gittiklerinde insanlardan “Yardım edin” çığlıkları geliyordu. Şimdi GSM şirketleri telefonları çalıştıramazken, PTT ilk gün telefon sistemini kurmuş, insanlar sıraya girip yakınlarına telefon etme olanağı sağlanmıştı.

Tantan, yolda da bazı talimatlar veriyordu. Ankara’ya geldiğinde değişik ilçelerden kaymakamları deprem yaşanan ilçelerde görevlendirdi. Tantan’ın illere yazısı gitmeden kaymakamlar yola çıkmıştı. Deprem bölgesindeki valiliklere, belediye başkanlarına emir veriyor, yardım etmelerini istiyordu.

SİVİL SAVUNMA VARDI

İçişleri Bakanlığı bünyesinde Sivil savunma Teşkilatı vardı. Personeli de sınırlıydı. Personelin tamamı araç-gereçleriyle deprem bölgesine gönderildi. Deprem bölgesinde o çalışmaları yeninde izleyenlerden birisi de bendim. AKUT’un kurucusu sevgili Nasuh Mahruki de arkadaşlarıyla birlikte kurtarma çalışmalarına gelmişti. Madenciler, sivil savunma, AKUT, araç gereçleriyle gelen gönüllüler tam bir uyum içinde çalışıyordu. Her kurtarış deprem yığınlarının üzerinde coşkuyla karşılanıyordu. Doktor, hemşire, hastabakıcı, statta kurulan seyyar hastanede çalışıyordu.

Bu olay, Türkiye için büyük ders olmuştu. Sivil Savunma Teşkilatı 11 il’de kuruldu. Kimin hangi illerde görev yapacağı belliydi. Bunların belli yaşa kadar buralarda çalışacaktı. İşte, bugünkü AFAD, aslında Tantan döneminde kurulan Sivil Savunma’nın bir devamıydı. Onların da özel araç-gereçleri, kıyafetleri vardı.

FETÖ’CÜLERİN ÇABASI

İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında “Emniyet Asayiş Yardımlaşma” (EMASYA) planı oluşturulmuştu. Bu hüküm, İl İdaresi Kanunu’na da eklendi. Olağanüstü hallerde asker de olağanüstü durumlarda valilik emrinde çalışacaktı. Tantan, “FETÖ’cülerin, ‘Asker bu maddeye dayanarak darbe yapar’ yalanlarına itibar edildi ve EMASYA planı kaldırıldı. Bu büyük bir hatadır. FETÖ’cülerin oyununa alet olundu. Terörle Mücadele Kanunu’nda silahlı-silahsız teröristler tanımı vardı. FETÖ’cülerin çabalarıyla silahsız örgütlerle mücadeleyi Terörle Mücadele Kanunu’ndan çıkartmayı başardılar” dedi.

DEVLET AKLI

Tantan, “Yaptığımız araştırmalar devlet arşivinin bu konularda yetersiz olduğunu ortaya koydu” dedi ve yaptıklarından bazılarını şöyle anlattı:

“Devletin kayıtlarında olmayan köyler olduğunu da belirledik. Ortadoğu Amme İdaresi ile birlikte köy, belde, bu yerlerdeki araç-gereç envanterini de belirledik. İçişleri Bakanlığı olarak bazı belediye ve beldelere iş makinaları alıp gönderdik. Devlet Planlama Teşkilatı’ndan (DPT) bilgi-belge alıp sanayi sektöründe kullandığı malzemeler nereden aldığına kadar araştırdık. Bu çalışmalar son derece önemli. Örneğin Kahramanmaraş’tan sanayi sektörü çökmüş durumda. Orada TOBB’un acil bir şekilde bilim adamlarıyla birlikte güvenli alanlar seçilerek sanayi ve tarım organize sanayi bölgeleri kurulmalı.”

GÜVENSİZLİK ORTAMI

Tantan’ın gelişmeleri yakından izliyor. Olup bitenler için “Devlet aklı yok. Devlet aklı bitik durumda” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Her şey AFAD üzerinden yapılmak isteniyor. Ancak AFAD’a güven de kaybolmuş. Dünyanın her tarafında yardım için çaba gösteriyor. Biz de Güreş Kulübü Vakfı olarak deprem bölgesine yardımlar gönderdik. Bölgeden aldığım bilgilerde, devlete güven duygusu azalmış.

Siyasetçilerin sahada duruşları da hiç şık değil. İktidar sahiplerinin ayrım gözetmeksizin insanlara hizmet etmesi için her şeyi kullanması gerekiyor. OHAL uygulamasına geçildi. Oysa yağmaya karşı OHAL’e ihtiyaç yok ki. İçerdeki ayrışmayı ortadan kaldıracak adımlar atılmalı. Parlamentoyu iktidar-muhalefet birlikte çalıştırıp bütün yükü meclise aktaracaksın. Meclis çalışmadan devlete olan güvensizlik de devam edecektir.”

Şimdi bakıyoruz, TBMM’de hemen hiç kürsüye çıkıp konuşmamış eski AKP Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, illerine destek için gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu görünce, çılgına döndü, “İngiliz uşağı defol git” diye bağırdı. Gelecek seçimde adaylığını bu yolla garantilemek istiyor. Tantan’ın, “Siyasetçilerin duruşu hiç şık değil” derken, inanıyorum ki, Reyhanlıoğlu’nu bu haliyle siyasetçi bile saymamıştır.