Büyük Taarruz Zafere Doğru
Yunan Ordusunun Durumu
Yunan halkı Sakarya Savaşı’nda verilen 23 binden fazla zayiatın moral bozukluğu içindeydi. Başbakan Gunaris çeşitli diplomatik temaslarından arzu ettiği sonuçları elde edememişti. İtilaf Devletleri’ne verdiği bir notada, devlet gelirlerinin tükendiğini, moralin düştüğünü; buna karşın Türk ordusunun Sovyetler, Fransa ve İtalya’dan destek gördüğünü; desteklenmediği takdirde Anadolu’yu boşaltmaya mecbur olacağını bildirdi.
Bunun üzerine İstanbul işgal kuvvetlerinden İngiliz Albay Stipgor, Şubat 1922’de İzmir’e gönderildi. Anılan subay, Yunan mevzilerini gezdikten sonra İzmir’deki karargâhta görüşmeler yaptı.(1)
Yunan ordusunun morali bozuktu. Subaylar siyasallaşmıştı.
Gizli bir Amyna -milli savunma- örgütü kurulmuştu. Ordu, büyük oranda Kral Konstantin’e düşman olmuştu. Yunan askerleri Eskişehir’de krala “Terhis! Terhis!” diye bağırmışlardı. Bazı iddialara göre Başbakan Gunaris, erlerin şikâyetleri için orduya Albay Skyras yönetiminde 300 kışkırtıcı salarak, “Anadolu Yunanistan için kangrendir... Kesilip atılması gerekir... Anadolu bir Yunanın kemiklerine değmez... Silahınızı atınız... Evinize dönünüz...” yolunda propaganda yaptırmaktaydı. Gerçekten ilginç bir durum... Bir başbakan kendi elini güçlendirmek için çekilme kararını da güçlendirme arayışındaydı. Ordunun Simav-Eşme-Sarayköy hattına çekilmesi gerektiğini savunanlar da vardı. Ancak Gunaris düşüncelerini kabul ettiremeyince yerini Stratos’a bıraktı. Bu değişikliği, Küçük Asya Ordusu Komutanı General Papulas’ın ayrılığı izledi. Haziran 1922’de yerine Trakya’daki kuvvetlerin komutanı Hacianestis getirildi.(2)
Hacianestis’in Papulas’tan iki farklı stratejik yaklaşımı vardı. Birincisi, Anadolu’da küçük bir cephe kuracak şekilde orduyu çekmekti. Yaptığı denetlemede tahkim edilmiş mevzileri yeterince kuvvetli gördü. Komutanlarla görüşmelerden aldığı iyimserliğe kendi de katıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türk ordusunun saldırı gücünün olmadığına ilişkin konuşmaların da etkisiyle kararından vazgeçti. İkinci olarak İstanbul’u almaktan yanaydı. Trakya’daki kuvvetlerle İstanbul’u alarak Türklere barışı kabul ettirmek düşüncesindeydi. Bu maksatla Temmuz 1922’de önce 55. ve 56. Alayları, daha sonra 28. Alay ile iki Efzon taburu ve dört topçu taburunu Trakya’ya göndererek kesin sonuç yerinden uzaklaştırdı. Yunanlar İstanbul’u işgal etme isteğini 27 ve 29 Temmuz’da İngiliz ve Fransızlara sundular. 30’unda ret cevabı aldılar.(3)
Sad Planı
Türk Ordusunun Durumu
Sakarya Savaşı’nı takip eden günlerde kolordu teşkilatına geçilmişti. Taarruz için tertiplenme son güne kadar sürdü. Ekim 1921’den itibaren savunma için tertiplenmişti. Daha sonra ordular kuruldu ve taarruz düzenine geçildi.
Cephe Komutanı İsmet Paşa (Orgeneral İnönü), Kurmay Başkanı Albay Asım (Orgeneral Gündüz) idi.
Kuzeyde Kocaeli Grubu, Albay Halit (Karsıalan) Bey komutasında, Karadeniz kıyılarından Söğüt’e kadar olan bölgede tertiplenmişti.
Söğüt güneyinden Afyon kuzeyine kadar olan bölgede 2. Ordu tertiplenmişti. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ydı (Subaşı). Emrinde Porsuk Müfrezesi, 3. ve 6. Kolordular bulunmaktaydı.
3. Kolordu Komutanı Albay Şükrü Naili’ye (Korgeneral Gökberk) 41., 61. Tümenler ve Mürettep Süvari Tümeni bağlıydı.
3. Kolordu Komutanı Kâzım İnanç Paşa’ya bağlı olarak 16. ve 17. Tümenler vardı. Ek olarak Topal Osman Ağa’nın 47. Alay’ı bulunmaktaydı. 2. Ordu kuruluşunda bulunan 2. ve 4. Kolordular sıklet merkezi bölgesinde taarruza iştirak etmek üzere 1. Ordu emrine girmişlerdi.
Nurettin Paşa komutasındaki 1. Ordu, Afyon bölgesinin güneyinde taarruz için tertiplendi.
Ağustos ortalarında Afyon’un güneyinde sadece 8., 14. ve en batıda 6. Tümenler düşmanla temas hattındaydı.
1. Ordu’nun kuruluşunda Albay İzzettin (Orgeneral Çalışlar) komutasındaki 1. Kolordu’nun kendi kuruluşunda 15., 23. ve 57. Tümenler bulunmaktaydı. Taarruza başlamadan önce temas hattında bulunan 14. Tümen’i de emrine aldı.
1. Kolordu taarruz öncesinde güneye kaydırıldı ve 1. Ordu emrine verildi. Albay Kemalettin Sami (Gökçen/Korgeneral ve diplomat) komutasındaydı. Kuruluşunda 5. Kafkas Tümeni, 11. ve 12. Tümenler vardı. Taarruz öncesinde temas hattında bulunan 8. Tümen’i de emrine aldı.
1. Kolordu da taarruz öncesinde 1. Ordu gerisine kaydırıldı ve emrine verildi. Cephe ihtiyatı olarak Albay Ali Hikmet (Korgeneral Ayerdem) komutasında ve 3. Kafkas Tümeni, 4. ve 7. Tümenlerden oluşmaktaydı.
1. Ordu’nun batısında Ahır Dağları üzerinden kuşatma taarruzu yapacak olan 5. Süvari Kolordusu Fahrettin Paşa (Orgeneral Altay) komutasındaydı ve 1., 2. ve 14. Süvari Tümenleri vardı.
1. Tümen, Süvari Kolordusu’nun batısında Işıklı’ya kadar olan bölgede tertiplenmişti. Daha batıda Nazilli’ye kadar olan bölgede 3. Süvari Tümeni emniyet harekâtı icra edecek şekilde tertiplendi.
Böylece asli taarruzu icra edecek 1. Ordu bölgesinde sıklet merkezi tesis edilmiş oldu.
Plan Hazırlıkları
Biraz geriye gidelim ve kısaca planın hazırlanma aşamalarına göz atalım.
Plan başlangıçtan itibaren “SAD” rumuzu ile adlandırıldı. Eski Türkçedeki “SAD” harfinden, Sandıklı kasabasının baş harfinden alınmıştı.
Maksat gizliliği sağlamaktı.(4)
Rumuzun Sandıklı ile bağlantısı, Yunan ordusunu bir sandık içine almayı sembolize etmesiydi.
Plan üzerinde uzun uğraşlarda bulunuldu. Üzerinde zor mutabık kalındı.
Plana ilişkin ilk görüş 17 Ekim 1921 tarihliydi. Batı Cephesi Komutanlığı’nca Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmişti. Bir gün sonra Fevzi Paşa kendi görüşünü yazdı. Bu görüşler hemen yapılacak bir taarruza ilişkindi. 1. Ordu Komutanı’nın yanı sıra kolordu komutanları da görüşlerini aktardılar. Ortaya çıkan eğilim Afyon güneyinden kuzey ve kuzeybatı yönünde taarruz etmekti. İlave edilen husus ise insan gücü, donatım, tüfek, top ve hayvan eksikliklerinin giderilmesine ilişkindi.(5)
Daha önce yer verdiğimiz gibi, Başkomutan yerinde yaptığı incelemeler sonucu taarruz tarihini hazırlıklar tamamlanıncaya kadar erteledi. Şimdilik taarruz planı üzerinde durulmayacak, ancak taarruz ruhunu geliştirici tedbirler alınacaktı. Kış koşulları da dikkate alındığında Konya-Afyon demiryolu güzergâhında birliklerin konuşlandırılması uygun bulundu. Dinar istikametinden gelebilecek bir düşman taarruzu da 5. Süvari Kolordusu tarafından karşılanabilecekti. Eğitim gayreti üst seviyeye çıkarıldı.
Bu kararın alınmasında Yunan ordusunun Eskişehir bölgesinden kuvvet kaydırması ve Afyon bölgesindeki kuvvetlerini takviye etmesi de etken oldu.
Yunan ordusunun kuvvet çoğunluğunu Afyon bölgesine kaydırması üzerine bu defa kuzeyden güneye yani Eskişehir’den Afyon’a doğru bir taarruz düşüncesi geliştirildi. Koca- eli Grubu da bu taarruza iştirak ettirilecekti. Ancak bu plandan da vazgeçildi.(6)
Bundan sonra tartışmalar, muhtemel Yunan taarruzuna nasıl karşı konulacağı ve ne gibi önlemler alınması gerektiği boyutuna taşındı. Belirli yerlerde tahkimat yapılması benimsendi.(7)
Ali İhsan Paşa’nın güney-kuzey istikametinde taarruz edilmesi önerisini Başkomutan not defterine kaydetmişti.
Başkomutan, 16 Haziran günü taarruz kararını verdi. Sarıköy İstasyonu’nda bu kararı cephe komutanına bildirdi. Bu direktif üzerine plan hakkında Cephe Komutanlığı’nın görüşü istendi. İsmet Paşa, 2 Temmuz’da asli taarruzun Afyon doğusu ve güneyinden aynı anda yapılması görüşünde olduğunu bildirdi. Başkomutan bu fikre katıldı ancak iki tümenin daha Afyon güneyine kaydırılmasının uygun olacağını bildirdi.(8)
Başkomutan’ın ana fikri, yarma ve kuşatma bölgesinde azami üstünlük sağlamak suretiyle kuzeydeki düşmanın toparlanarak güneye müdahale zamanı bulmasına engel olmaktı. Taarruz baskın tarzında ve süratle yapılmalıydı.
2. Ordu Komutanı kuzeyden ya da daha güneyden bir taarruzu tasarladığını belirterek, ancak bu mümkün olamayacağı için doğu-batı istikametinde bir yarma manevrası önerdi. Batı Cephesi Komutanı bu plana karşı çıktı.
2. Ordu Komutanı, Başkomutan ve Batı Cephesi Komutanı’nın planına uygun bir manevra planı önerdi. İhtiyat kolordusunun da kendi bölgesine kaydırılmasını teklif etti.(9)
Bu öneri kabul gördü. Başkomutan’ın Fevzi ve İsmet Paşalarla yaptığı 27/28 Temmuz toplantısında plana son şekli verildi. Akarçay kuzeyinde 2. Ordu Komutanlığı bölgesinde bulunan 2. Kolordu’nun 1. Ordu ihtiyatı olarak sıklet merkezi bölgesine alınmasına karar verildi. Bütün hazırlıkların 15 Ağustos’a kadar tamamlanması öngörüldü. Temas hattında bulunan 14. Tümen de 1. Kolordu emrine verildi.(10)
2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa plana karşı rezervliydi. “Bu taarruzda başarı ihtimali, kumarda zar atmak gibidir” dediği yazılıdır. Başkomutan toplantıya son verirken, “Mali ve siyasal durum bizi saldırıya geçmeye zorlamaktadır. Taarruz emrini komuta yerlerinde alacaksınız” ifadesini kullanmıştır.(11)
Bir gün sonra Ordu Komutanları Akşehir’e çağrıldı. Bir futbol maçını izleme bahanesiyle bir araya gelerek taarruz planını görüştüler. 30 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa, Akşehir’e geldi. En son lojistik önlemler görüşüldü. Kurtuluş Savaşı’nın lojistiğine ayrı bir bölümde yer vereceğimiz için burada üzerinde durmayacağız. Ancak bir anıyı nakletmeden geçmeyelim. Bilinmesi ve hiç unutulmaması gereken, belki bin yıllık bir geçmişten süzülerek gelen ve genetiğe işlenen Türk kadını imgesi...
(Cephane taşıyan fedakâr Türk kadınları)
Ordunun Fedakâr Kadın Destekçileri
Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna emektarlarından Kurmay Binbaşı (sonra korgeneral) Kerim İncedayı’dan bir anı:
Bize tahsis edilen mıntıkada 300 kağnı arabası tespit ettik. Bunları muharebe esnasında, derhal tanzim edebilmek için bir deneme çağrısı yaptık. Tebliğimizden 24 saat sonra 250 araba gelmiş bulunuyordu. Bazıları, öküzleri olmadığından arabalarına ineklerini koşmuşlardı. Arabaları getirenlerin bir kısmı çocuk ve ihtiyarlar, çoğu da kadınlardı. Tümen kumandanı, düzlükte sıralanan bunları teftiş ederken, uzun övendireleriyle sevgili hayvanlarının başlarında dizilen kadınlara; erkeklerinin niçin gelmediklerini sordu. Kadınların verdikleri cevap şuydu:
- Erkeklerimiz hizmettedir (askerlikte). Emrinize biz geldik. Böyle bir günde bize bu kadarcık iş düşmesin mi?
Halbuki bunların çoğu, harap olmuş köylerinde çocuklarını komşularına teslim etmişlerdi. Nitekim muharebe başlayınca bunlar, uzun günler gene bizimle geldiler. İçlerinde yollarda doğuranlar oldu. Cephede bu gayret devam ederken, gerilerde, İnebolu-Ankara yollarında da bu halk, sırtlarında cephane taşıyordu.(12)
Şevket Süreyya Aydemir’in dediği gibi, “Bu adsızlar ya savaşkan birer erdiler ya muharebelerin mihnetlerine alın terleri ve gözyaşları ile katılmış yarı aç, yarı tok, lime lime kıyafetli analar, gelinler, kızlar, çocuklar ve ihtiyarlardılar”.(13)
Hepsine minnet duygularımızla ve de torunlarının o fedakâr Türk kadınlarını ve o amansız günleri unutmamaları dileklerimizle...
Zihinde Kazanılan Muharebe
Taarruz hazırlıkları büyük bir hızla yapıldı. Mesele taarruz gününün tespitine kaldı.
Başkomutan 15 Ağustos günü, “Yapılabilen bütün hazırlıklar yapılmıştır. Emrimde bulunan 600 bin lirayı MSB’ye aktardım. Bütün hazırlıkları 5-10 gün içinde tamamlayınız. Bir-iki güne kadar yola çıkacağım. Oraya varınca harekâta başlanacaktır” direktifini verdi.
Batı Cephesi Komutanı 16 Ağustos’ta bazı ihtiyaçlarını sıraladıktan sonra taarruz gününü 26 Ağustos olarak teklif etti. Başkomutan 24 Ağustos’ta taarruza başlanmasını arzu etmekteydi. Zira Yunan ordusunun İstanbul’u işgal hayali ortadan kalkmıştı. Haklı olarak Trakya’daki 4. Yunan Ordusu’nun bölgeye sevk edilmesinden kaygı duymaktaydı.(14)
Başkomutan 17 Ağustos günü Ankara’dan ayrıldı. Geceyi Konya’da Albay Behiç Bey’in evinde geçirdi. Akşehir’deki son karar toplantısına giderken yaveri Salih Bozok, kendisine, “Rahatsız mısınız” diye sorduğunda; “Değilim” yanıtını almıştı. Bozok ısrarla, “O halde bir şey düşünüyorsunuz galiba” diye konuyu deşti. Cevabı, “Düşündüğümü uygulayacak zamanım olursa dünyanın gözlerini kamaştıracak bir askeri manzara ortaya çıkacaktır” olmuştu.(15)
Demek ki muharebeyi zihninde yaşamıştı. Her şey öngördüğü gibi cereyan edecekti...
Son Hazırlıklar
20 Ağustos’ta Akşehir’de yapılan son toplantıda; 2. Ordu’nun 25 Ağustos’ta, 1. Ordu’nun ise 26 Ağustos’ta taarruz etmesine Cephe Kurmay Başkanı Albay Asım Bey karşı çıktı. Ona göre zayıf kuvvetlerle bir gün önce taarruza başlamak düşmanı uyarabilirdi. Görüşü kabul gördü. Gün belli olmuştu: 26 Ağustos 1922.(16)
Taarruz hazırlıkları 25 Ağustos’ta tamamlandı. Kuzeydeki birlikler 1. Ordu bölgesinde toplandı. Düşmanın hazırlıkları sezmesini engellemek maksadıyla birlikler geceleri güneye doğru yürürken, gündüzleri de tersi istikamette arkalarına toz çıkarmaları için çalılar bağlanan hayvanlar kuzeye doğru yürütüldü.
Alınan bu tedbirlere rağmen durumu fark eden General Trikopis, 30 bin kişilik bir kuvvetin Afyon güneyinde toplandığını öğrendi. Bu bilgiler üzerine Döğer bölgesinde bulunan 2. Kolordu’nun 7. Tümeni’ni 25 Ağustos günü Balmahmut bölgesine yürüyüşe geçirdi. Celâl Erikan, bu tümenin bir alayının bölgeye geldiğini ifade etmektedir.
Böylece 1. Ordu’nun taarruz cephesindeki mevcut iki tümen ve bir alaya bir tümen daha katılmış oldu. Fahri Belen, Trikopis’in 25/26 Ağustos gecesi Afyon’da balo düzenlemiş olmasından hareketle, Türk taarruzunu olası görmediği sonucunu çıkarmaktadır.(17)
Atatürk’e göre taarruz planının esası, orduların ana kuvvetlerini düşman cephesinin sağ dış kanadında toplayarak bir imha muharebesi yapmaya dayanmaktaydı. Afyonkarahisar güneyi düşmanın en hassas ve mühim noktası olarak görülmekteydi. Seri ve kesin netice almak, düşmanı bu bölgede vur- makla mümkündü.(18)
Bu plan hem yarma hem de kuşatma manevrasını içermekteydi. Planın başarısı baskın etkisinin sağlanmasına önemli ölçüde bağlıydı.
Bunlardan birincisi 5 Temmuz 1922’de Avrupa’ya hareket eden Dışişleri Bakanı Ali Fethi Bey’in barış arayışı için Londra ve Paris’e gönderilmesiydi.(19)
Bu ziyaret her şeye rağmen samimi barış arayışının bir parçasıydı. Ancak iki olguyla birlikte anlam kazanmakta ve aldatma planına hizmet etmekteydi.
Bazı Aldatma Önlemleri
İlki İngiliz subay heyetinin Yunan cephesinde yaptığı incelemeyi, “Türk ordusu bu cepheyi birkaç ayda çökertirse birkaç günde çökerttim diyebilir” şeklinde bitiren raporuydu. İstanbul’da basına yansıyan haberlere göre, Afyon’u gezen bir İngiliz kurmay subayı, “Türklerin bu şehri almalarına asla imkân yoktur” demişti.(20) İkisi aynı subayın raporu olmakla birlikte basına yansımaları farklı olmuştu. Türk ordusu taarruz edecek güçte olmadığı için “barış arayışı” içindeydi!
Meclis’te yapılan konuşmalarda sarf edilen moral bozucu “ordu taarruz edemez” ifadeleri de, bu kanıyı besleyen kuvvetli bir etken haline geldi. Bir aldatma vasıtasına dönüştü. Bu üç husus tek bir şeyi işaret etmekteydi: Türk ordusunun taarruz gücü yoktu. O halde yakın bir tehlike yoktu.
Çankaya’da kordiplomatiğe yönelik olarak 21 Ağustos günü için tertiplenen ziyafet, önce gazetelere verilerek yayımlandı. Günü geldiğinde de Başkomutan’ın hastalığı gerekçe gösterilerek iptal edildi. Bu, aldatma planının işleyen ikinci parçasıydı. Bunun gereği olarak Başkomutan gizli bir şekilde 17 Ağustos akşamı karayoluyla Tuz Gölü bölgesinden Konya’ya gelir gelmez ilk iş olarak telgrafhaneyi kontrol altına aldırdı.(21)
Bu çay partisi aldatması İstanbul’da yankı buldu; çünkü Ali Kemal, “Vatanı kurtaracak fedakârlara bakın, düşman burunlarının dibinde, onlar çay ziyafetlerinde eğlenmede” diye yazmıştı.(22)
Başkomutan’ın hasta olduğu koşullarda bir taarruz söz konusu olamazdı. Çanakkale’de, Muş’ta, Bingöl’de, Filistin’de, Sakarya’da ilk hatlarda muharebe sevk ve idare etmiş bir komutan cepheye yakın olurdu.
Savaşta en önemli faktörlerden biri de biyografik istihbarattır. İlgili komutanın tavırlarından yola çıkılarak hazırlanır. Uzmanlık gerektirir. Başkomutan için böyle bir çıkarımda bulunmak Yunan ordusu için zor olmasa gerekti.
Başkomutan, ordunun taarruz edemeyeceği tarzında yapılan eleştirilerden çok sıkılmıştı ama sonuçlarından oldukça iyi yararlandı. Bununla birlikte Ankara’dan ayrılmadan önce hükümet üyelerini harekât hakkında bilgilendirdi. Bu propagandadan olumsuz etkilenen güvenilir arkadaşlarını teskin etmeyi de ihmal etmedi.(23)
Gazi, bazı başka tedbirler de almıştı. O güne kadar hiçbir konuşmasında “yakında taarruz edeceğiz” ifadesini kullanmadı. 18 Ağustos’tan itibaren İstanbul ile kesilen iletişim aynı zamanda Anadolu’da isyan olduğu şekilde yansıtıldı. Bu arada haberleşmenin kesilmesi Yunan kuvvetlerinin takviyesinin engellenmesi açısından özel önemdeydi. Zira Yunan ordusunun yenilmesi İngiltere’nin hiç istemeyeceği bir durumdu. Erkenden haber almaları durumunda Yunan ordusunu takviye olasılığı doğabilirdi.
Genelkurmay Başkanlığı, Yunan birliklerinin Sakarya Nehri’nden Antalya’ya uzanan bir çizgi üzerinde yerleşecekleri yolunda alınan duyuma fazla önem vermişti. Bunun üzerine Batı Cephesi Komutanlığı’na Sandıklı bölgesi için tedbir almasını emretti. Batı Cephesi Komutanlığı da 14. Tümeni ile 2. Süvari Tümeni’ni bu maksatla görevlendirdi. Bu tercih, asli taarruz bölgesinde taarruz gücünü zayıflatmak demekti. Başkomutan, böyle bir tehlike doğsa bile ancak Türk ordusunun taarruzundan sonra olabileceğini değerlendirdi. Yapılması gereken değişiklikleri durdurdu. Sıklet merkezi bölgesinden kuvvet eksiltilmesine izin vermedi.(24)
Harekât, alınan taktik örtü ve aldatma tedbirleri sayesinde mümkün olan en üst düzeyde gizlendi. Bu maksatla Cephe Komutanlığı’nca da birçok önlem alındı. Örtü ve aldatma emirleri parça parça verildi. Bu suretle istihbarata karşı koyma önlemi alınmış oldu. Yığınak intikalleri geceleri gizlilik içinde yapıldı. İntikaller esnasında kuzeyden güneybatıya doğru akşam bir birliğin boşalttığı yeri sabah başka bir birlik doldurdu.
Böylece birliklerin yer değiştirmediği izlenimi verildi. Temas hattı üzerindeki köyler bilgi sızmasına karşı boşaltıldı. Bazı bölgeler yasak bölge ilan edilerek insan hareketine kapatıldı. Yaylalardan getirilen otlar satın alınmak suretiyle ordunun kışı bölgede geçireceği izlenimi uyandırıldı. Geometrik bir şekil vermemek için 23 Ağustos’tan itibaren tüfekler çatılmadı.(25)
Taktik düzeyde ilgili birlik komutanlıklarınca ek önlemler alındı.
DİPNOTLAR
1,2,3 Celâl Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, s. 313, 314. s. 315. s. 315, 316.
4,5,6,7,8 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 1. Kitap, s. 49, 56. s. 59:64. s. 93. s. 102, s. 202
9 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 1. Kitap, s. 205, 206.
10 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 1. Kitap, s. 233.
11 Celâl Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, s. 324.
12 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt II, s. 466.
13 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt II, s. 466.
14 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 2. Kitap, s. 24; ATABE; Cilt: 13, s. 193.
15 Salih Bozok, Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok Anlatıyor, yayına hazırlayan: Doğu Polat, Alaca Yayınları, İstanbul, 2019, s. 65.
16 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 2. Kitap, s. 25.
17 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, s. 425.
18 Atatürk, Nutuk, s. 511.
19 Kâzım Özalp, Milli Mücadele, s. 230.
20,21 İ. Hakkı Sunata, İstanbul’da İşgal Yılları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, 3. Baskı, s. 165. s. 164.
22,23 Atatürk, Nutuk, s. 512.
24, 25 Celâl Erikan, Kurtuluş Savaşı Tarihi, s. 332. s. 329.