O beğenmediğiniz federasyonları, sizin istediğiniz, belirlediğiniz başkanlar yönetmiyor mu? Federasyon yöneticilerinin listesini kulüp delegelerine siz dayatmıyor musunuz? 

Olimpiyat bizim neyimize; oturalım evimizde! Tarihinin en kötü olimpiyat performanslarından birine Paris'te imza atan Türk sporu için çok acı bir söylem bu... Ama mevcut durum maalesef bunu gerektiriyor.
Soruyorlar: Neden 40 yıl sonra altın alamadık? Yanıtı basit: Sistemsizliğin, işbilmezliğin, liyakatsizliğin, adam kayırmacılığın sonu bu...
İnsandan önce, göz boyamak için binaya yatırım yaparsan... Elit sporcudan önce elit antrenör, elit antrenörden önce elit yönetici yetiştirmezsen... Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olursan... Rakamlarla algı operasyonları yapıp milleti kandırmaya çalışırsan, olacağı bu... 
Sporun en tepesindeki isimden medya ayağına kadar kökten değişim olmazsa, bundan 4 yıl sonra, 2028'in ağustos ayında yine aynı şeyleri konuşacağız.
Baştan başlayalım: 
Bir önceki Bakan Kasapoğlu'nun bıraktığı yerden devam eden... Sağda solda, ıvır zıvır branşların ciddiye alınmayan turnuvalarında alınan madalyaları başarı gibi lanse eden... X'ten sürekli kutlama mesajları atan... Tribünde tezahürat yapan... Madalyalı sporculara telefon tutan Sayın Bakan Bak "İmkanları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar bunun hesabını verecektir" dedi.
İyi de... Bu federasyonları kim seçti; pardon atadı; sayın bakan? O beğenmediğiniz federasyonları, sizin istediğiniz, belirlediğiniz başkanlar yönetmiyor mu? Federasyon yöneticilerinin listesini kulüp delegelerine kim dayatıyor? 
Mevcut delege sistemi, sizin iktidarınız döneminde hayata geçirilmedi mi? 
Soralım: Ülkemizin en kötü yönetilen kurumlarından biri olan Türkiye Yüzme Federasyonu'nun 200'e yakın delegesi varken; bu sporun üç lokomotifi; Fenerbahçe, Galatasaray ve ENKA'nın toplam delege sayısı neden sadece 9, açıklar mısınız? Aynı federasyonun yüzücüleri neden sürekli aynı ülkeye kampa götürdüğünden, kafilelerde kimlerin yer aldığından haberiniz var mı?
Kötü yönetilmekte yüzme ile yarışan Türkiye Atletizm Federasyonu, yıllardır başarıdan çok skandallarla anılmıyor mu? Organizasyon rezaletleri, derece manipülasyonları derken; kardeş ülke KKTC ile siyasi kriz bile yaşayan başkanın seçildiği son genel kurul; mahkeme tarafından iptal edilmedi mi?
İşin daha da vahimini de söyleyeyim mi? 
"Hesap verecekler" dediğiniz mevcut federasyon başkanlarının çoğunun, yönettikleri kurumu dibe vurdurdukları halde "Meyve veren ağaç taşlanır" yüzsüzlüğüyle yeniden aday olacaklarını biliyor musunuz?


* * * * *

Hangi antrenör doğru antrenör?

Türkiye'deki yetenek geliştirecek antrenörler yetersiz. Olimpik başarı için doğru antrenör gerekiyor. 
4'ü altın 5 madalyalı Fransız yüzücü Leon Marchand'ı, Amerikalı efsane Bob Bowman çalıştırıyor. Buse Naz Çakıroğlu'nu yenerek altın alan Çinli boksör Wu Yu; Kübalı antrenörü Raul Liranza'ya teşekkür ediyor. 
Atletizmde kürsüyü en çok zorlayan sporcumuz Ersu Şaşma'nın antrenörü Vladimir Ryzih. 
Yüzmedeki büyük yeteneğimiz Kuzey Tunçelli, federasyonun hiç sevmediği (!) Aykut Çelik hocanın elinde büyüdü ama bence acilen, onu ileriye taşıyacak bir antrenör bulmamız gerekiyor. 


* * * * *

Kulüpçülük

Her yıl onlarca milli maç izliyorsunuz yurtdışında oynanan; futbol, basketbol, voleybolda. Tribünde kulüp forması gördünüz mü? Ya biz? Kulüp formasıyla milli maça gidilir mi?
Bari olimpiyatta yapmayın kulüpçülük! Göğsünde Ay-Yıldız taşıyanın kulübü olur mu? Bu kulübün sporcusu iyi, şu kulübün sporcusu kötü olur mu? Team Türkiye de bu aptalca tartışmalara dahil olmadı mı? Diğer ülkelerde bu rezil tartışma var mı? 
Kulüpçülük yaparak bölmeyin milleti kardeşim!   


* * * * *

'Ben oldum' dersen...

Artık 80'lerde, 90'larda değiliz... Bugün milli sporcular; ağabeylerinden ablalarından çok daha iyi olanaklara sahip. Hele bir de üç büyük organizasyonda kürsüye çıkıyorlarsa, sponsor desteği filan; ailelerine bile bakılıyor. Kulüplerinden ve federasyonlarından istediklerini alıyorlar. Ama kafalara 'Ben oldum' girdiği anda, iş terse dönüyor. Ne mental, ne de fiziksel olarak kendilerini hazırlayamıyorlar; sonraki büyük organizasyonlara. 
Paris'te bunu da gördük.  


* * * * *

Kötünün kötüsü

18 sıklet, 11 kota, 2 bronz... Türkiye, ata sporu güreşte böylesini hiç yaşamamıştı. Üstüne... Rıza Kayaalp'in yasaklı madde cezası... Taha Akgül'ün bırakması... Eyvah ki ne eyvah!