Dünya Çocuk Hakları Günü'nü geride bıraktık dün.
Beşikten mezara derler ya...
Beşikten mezara haksızlık, baskı, yoksulluk, yoksunluk hatta sefalet var bu ülkede.
Sağlık Bakanlığı sezaryen doğumun "eksiklik" olduğunu anlatan kamu spotu ile tepkilerin odağına oturmuştu geçen aylarda.
Doğumun şekline karışan bakanlığın, doğduktan sonra ipin ucunu saldığını, doğan çocuklarımızı yaşatamadığını öğrendik ardından.
"Şekle" saplanıp kalanlar yenidoğanları 8 bin lira için gözü dönenlerden koruyamamıştı.
Çok acı bir şekilde deneyimledik.
Bakan "Çürük elma operasyonu" dedi olana bitene.
Asilhan, Ayaz, Hayvanur, Kadan, Kaya, Melek, Michelle, Mive, Muhammet, Mustafa, Öykü, Sena…
O çürük elmaları ayıklayacağız derken öldü.
***
Şanslı olanlar doğdukları hastaneden evlerine gidebilmeyi başardı.
Evde yeni bir yaşam savaşı başladı.
Ortalama bir bezin tanesi 5 TL.
Yenidoğan bir bebeğin hijyen açısından 3-4 saatte bir bezinin değişmesi gerek.
Annenin sütü yetiyorsa ne ala...
Yetmiyorsa ortalama kalitede bir kutu mama 450 TL.
En fazla 1 hafta - 10 gün gider...
Islak mendili, kıyafeti, kendi deterjanı, şampuanı, sabunu...
Kalem kalem masraflar karşısında kalem kalem döküldü insanlar.
TEPAV’a göre yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısı 7 milyonu geçti.
Bu neredeyse her 3 çocuktan biri demekti…
***
Anne baba başındaysa yine hayata 1-0 önde başladı çocuklar.
Çünkü yaşam mücadelesini tek başına vermek zorunda kalan ebeveynler için, nefes almak imkansızdı.
İzmir Selçuk'ta da böyle oldu.
Her anne gibi onun da zihninden binlerce felaket senaryosu aynı anda geçti belki de...
Ama mecburdu.
Dışarı çıkarlar diye korkup kilitleyemediği kapının kolunu yanına alırken, yangında dışarı çıkamadıkları için kaybetti bebeklerini.
18 kez ziyaret edilen hanede, "çok katmanlı" bir problemin kaybedeniydi onlar.
Öyle diyordu 22 yıldır bu ülkeyi yöneten partinin Grup Başkanvekili Özlem Zengin.
Çürüyen elmalar arasında çürüdü hayatları...
Nefes, Peri, Miraç, Işık, Bulut...
Hepsi öldü...
***
Biraz daha şanslı olan çocuklar, birkaç yaş daha alabildi.
Okul çağına geldiler.
Bu kez İzmir'in kurtulduğu gün açılan okullarında ilk derste Gazze direnişi öğretildi onlara.
"Değerleri" anlatsınlar diye öğretmenler değil imam ve müezzinler görevlendirildi.
Çocuklar anneleri ölse mezar başında nasıl ağıt yakacaklarını canlandırdı.
Şeytan taşladılar, cami, mezarlık temizlediler.
Ama onların girmek zorunda oldukları tuvaletler pislik içindeydi.
Bir kılıf bulup lüks araçlarından tasarruf etmeyenler, çocukların temizlik personelinden kıstı.
Belediyeler yardım etmek istedi.
Olmaz denildi.
7 yaşındaki Berresu okul dönüşü fenalaştı.
Öldü.
İddiaya göre ölüm sebebi salgın hastalıktı.
Ne yalanlayan oldu ne resmi bir açıklama yapan...
Çürük elmalar ve onların aldıkları kararlar arasında verdi son nefesini.
Bakan ise onunla değil “bize göre tarikat ona göre STK”larla imzaladığı protokollerle meşguldü.
Önemliydi.
Aksi halde “camileri ahır yapan Ce-Ha-Pe zihniyetine” teslim olabilirdi ülke.
Çocuklar okullara aç gidip ders aralarında bayılırken, gözler yumuldu, kulaklar kapatıldı.
4 kişilik ailenin açlık sınırı asgari ücretin 3 bin lira üzerine çıkarken, onlu yaşlara gelen çocuklar ailelere destek için hayatın sorumluluğunu sırtlar oldu.
MEB’in resmi verilerine göre son bir yılda ortaöğretim çağındaki 1 milyon çocuk eğitimi terk etti.
15 yaşındaki İlhan Yolcu onlardan sadece biriydi.
Okulu bıraktı, babasıyla birlikte inşaatta çalışmaya başladı.
Çocukların haklarının gününde, ona verilmeyen hakları yüzünden hayalleriyle vedalaştı.
16 yaşındaki kuzeni Burhan ile birlikte çalıştığı inşaatın iskelesinden düştü.
İlhan öldü.
Burhan ağır yaralı.
***
3 çocuk ısrarı sürerken, var olanları yaşatamadık biz.
Koruyamadık hiçbirini…
Ne Sıla’yı, ne Narin’i, ne Yunus Emre’yi…
Albert Camus'nun meşhur sözü vardır.
"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" diye…
Bizde yetişkinlere bile gelemedi sıra.
Çocukların hatta bebeklerin nasıl öldüğü anlatır oldu Türkiye'yi.
FİSA verileri ilk 6 ayda 343 (yazıyla üç yüz kırk üç) çocuğun önlenebilir nedenlerle yaşamını yitirdiğini ortaya koydu.
Bir ülkenin geleceği el birliğiyle çürük elmalar yüzünden mahvediliyor.
Sonumuz hayrola...