Dezenflasyon, enflasyonu düşürme demektir. Buna göre “dezenflasyonla mücadele” de enflasyonun düşmesini engellemeye çalışmaktır. Enflasyonun kötü bir şey olduğunda herkes mutabık. İktisatçılar da zaten enflasyonun, milli gelir pastasının büyümesini ve pastanın adil bölüşülmesini olumsuz etkilediğini söyleyip duruyor. Siyasetçilerimiz de muhalefetteyken iktidarı bu iki hususta çok eleştiriyor. İktidara gelince de enflasyonu indireceklerini içtenlikle iddia ediyorlar. Ancak Osmanlı’dan devralınan enflasyon, cumhuriyet kurulduğundan beri bir türlü kalıcı olarak düşürülemedi. Bunun klasik açıklaması, siyasi iktidarların uyguladıkları enflasyonist maliye politikasıdır. Yapışkan enflasyon “açık bütçe” ve “düşük faiz” ile açıklanacak kadar basit değildir. Hatta hiç değildir. Ben bugün biraz da mizaha kaçarak, ülkemizde “enflasyonla mücadele eden” meleklerden daha güçlü “dezenflasyonla mücadele eden” şeytanlar var tezini ileri süreceğim.
ŞEYTAN NEREDE
Bireyler, enflasyonun kendileri için kötü sonuçlar doğuracağını idrak ettikleri andan itibaren, doğal olarak, kendilerini bundan korumak için önlem almaya başlar. Bu önlemler iki başlık altında toplanır. Birincisi, gelirini en az enflasyon kadar artırmak için mücadele etmek; ikincisi, birikimlerinin satın alma gücünü koruyacak ve hatta değer artışı sağlayacak alanlara yatırımlar yapmaktır. Benim iddiam şudur: Bireylerin, bu amaçlarla aldıkları önlemlerin hepsi, enflasyonun sürüp gitmesine hatta yükselmesine sebep olmaktadır. Şöyle ki; gelirini enflasyon kadar artırmak için bireyin kullandığı araç, piyasaya sunduğu mal veya hizmetin fiyatını artırmaktır. Enflasyon “fiyatların artışı” demek olduğuna göre, bireyler gelirlerini artırdıkça enflasyon da artmaktadır. Enflasyona en katı şekilde direnen kesim ise hizmetler sektöründe faaliyet gösteren profesyoneller, esnaf ve sanatkarlar ile sabit gideri düşük, küçük firmalardır. Bunlar, sürümden değil, birimden elde ettikleri kârı maksimize etmeyi tercih ettikleri için fiyat yüzünden satış adetlerinin gerilemesi onları fazlaca üzmez. Onlara bu imkanı sağlayan ortam da, ülkemizde servet ve gelir dağılımının eşitliksizliğidir. Yani fiyat zammın tepkisiz, geniş bir müşteri kitlesinin varlığıdır. Bu hengamede altta kalan sosyal sınıf, kamu çalışanları ve emeklilerdir.
SERVETİ KAZANMAK MI YOKSA KORUMAK MI ZOR
Şu veya bu şekilde kendilerince önemli miktarda bir varlık sahibi olan kişilerin yeni sorunu bu serveti korumaktır. Hatta mümkünse serveti durduğu yerde büyütmektir. Buna da “paradan para kazanmak” denmektedir. Tasarruf eden kişinin alacağı ilk karar, birikimini hangi “para birimi”nde park edeceğidir. Yaşanmış enflasyonlar nedeniyle ciddi para sahipleri, tasarruflarını TL’de park etmiyor. Hatta Türkiye’de de park etmiyor. Fırsat bulursa kısmen dışarı yolluyor. Serveti korumak için izlenen standart yöntem, gayrimenkule ve işe yeterince yatırım yaptıktan sonra parayı, altına ya da dövize bağlamaktır. Bunların ikisi de ithal malıdır. Yani ülkede, sadece yatırım veya tüketim için değil “tasarruf” için de döviz talep ediliyor. Bu da döviz fiyatlarını sürekli yükseltiyor, artan döviz fiyatları da enflasyonu yukarı itiyor. Enflasyon çıkınca insin diye faizi artırıyor sonra faiz nasıl indirilir derdine düşüyoruz. Böylece başlanan noktaya geri dönülüyor. Sakın şeytan, TL’nin içine yerleşmiş olmasın?
SON SÖZ: Kısır çember, içinden kırılmaz.