Haziran 2022…

Dönemin gözleri ışıltılı Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati üzerimizde “denenen” ekonomi modelini AK Parti’nin bir kampında şu sözlerle özetledi.

“Enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor.”

O güne dek ekonominin “yönetilemiyor” olduğu algısını yıktı Nebati bu sözlerle.

Yapılanlar bilinçli bir tercihti.

“Hariç” denilen dar gelirliye her geçen gün zorlaşan bu hayat bile, isteye reva görülmüştü.

Üstelik bilmiyorduk ama meğer onlar iyi günlermiş.

Nebati’den “rasyonele dönüleceğini” vadederek görevi devralan Mehmet Şimşek’in politikaları o dönemi bile mumla aratır oldu.

***

Rasyonel olduğu iddiasıyla 1 yılı aşkın süredir izlenen ekonomi politikasında tercih edilmeyen yine dar gelirli oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Pazar günü Malazgirt Zaferi’nin kutlamasında bir başka zaferini ilan etti.

“Bu ülkede yokluk, yoksulluk bitti” dedi.

Ama biten yokluk değil, Mehmet Şimşek’in attığı her adımda yok saydığı dar gelirliydi.

Orta direkten bahsetmiyorum bile.

Onlar zaten buharlaşalı çok oldu.

Artık sadece çok zenginler, yoksullar, çok yoksullar var.

Hesabında 30 milyon dolardan fazla parası olanların sayısı 2022’den 2023’e yüzde 10 arttı.

Bankadaki hesabında en az 1 milyar 20 milyon lira olmasından bahsediyorum.

Bir çoğumuzun hayallerinin bile ötesinde olan bir tutar…

Madalyonun diğer yüzünde sosyal yardım alan hane (kişi değil bakın hane) sayısı 4 milyona yaklaştı.

Şimşek’in politikasının odağında tüketimi durdurmak var.

Amaç şu: Kimse hiçbir şey alamasın, hareket edemesin, tüketemeyince de enflasyon düşsün.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da hedefleri doğrultuda hareket ettiğimizi şu sözlerle anlatıyor.

“Dezenflasyon süreci öngördüğümüz gibi başladı, kredi büyümesindeki yavaşlama belirginleşti. Yurt içi talep 2. çeyrekten bu yana azalmakta. Talepteki dengelenmenin güçlenerek devam edeceğini öngörüyoruz. 3. çeyreğe ilişkin öncü göstergeler iç talepte normalleşmenin devamına işaret ediyor. Kart harcamaları, beyaz eşya ve otomobil satışları iç talepte yavaşlamayı teyit ediyor.” (08.08.2024)

Süslü kelimelerle anlatınca havalı görünüyor ama basitçe özetleyeyim.

Ekonomi durdu, insanların ihtiyaçlarını satın alacak parası yok, kredi de çekemiyor diye sevinen bir ekonomi yönetimi var karşımızda.

***

Ancak onlara kötü bir haberim var.

Bizim cephede işler pek düşündükleri istedikleri gibi gitmiyor.

Ekonomi de bizler de durmadık.

Keşke öyle hayal ettikleri gibi olduğumuz yerde durabilsek…

Ona bile razı haldeyiz bugünlerde.

Fakat bir bataklığa saplanmış gibiyiz.

Kurtulmak, sesimizi duyurmak için çırpınıyoruz; çırpındıkça daha da dibe batıyoruz.

Kredi kartı ve kredi borçları katlandı.

Takibe düşen kredi ve kredi kartı borcu bir yılda yüzde 125 arttı.

Muhtarlıklara icra dosyası yağıyor.

Borçsuz nefes bile alamaz haldeyiz.

BKM verilerine göre, 18 yaş altı nüfusu saymazsak Türkiye’de kişi başına 5 kart düşüyor.

Birinden çekip diğerinin borcunu kapatıyoruz.

Kartları asgarisini ödeye ödeye açık tutmaya çalışıyoruz.

Bu yüksek faiz oranlarına rağmen, Merkez Bankası raporuna göre faize bırakılan kredi kartı borcu tarihin en yüksek seviyesinde…

Ev almak da araba almak da artık hayalden öteye gidemiyor.

Yılbaşından bu yana krediyle alınan konutların sayısı geçen yıla göre yüzde 53,8 azaldı.

Yani sadece elinde nakit parası olan zenginler ev alabiliyor.

***

Tablo bu…

Ama en dip neresi önemli olan o.

En azından bir umut ayağımızı yere vurup tekrar yukarı çıkabiliriz.

Ancak birçok uzman umutlu değil.

Borçlar yüksek faizle katlandıkça katlanıyor.

İyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Temmuz’da zam alamayanlar, en azından Ocak’ta kayıplarını telafi etme hayali kuruyordu.

O da olmayacak gibi görünüyor.

Şimdiden yüzde 15-20 gibi oranlar konuşuluyor.

Hemen her olayda olduğu gibi önce ölüm gösteriliyor, sonra belki bu oranların birazcık üzerinde “sıtmaya” razı gelmemiz istenecek.

Üstelik yukarıda anlattıklarım yine de iyi kötü tüketebilenlerin verileri.

Bir de madalyonun diğer yüzünde asgari ücret dahi kazanamayanlar, iş bulamayanlar var.

Onların sayısı da endişelere neden oluyor.

Atıl işgücü yani gerçek işsizlik oranı bir yılda yüzde 43 artışla yüzde 29,2’ye yükselmiş durumda.

Yani bu ülkede neredeyse her 3 kişiden biri çalışma çağında ama işi yok.

Adalete, hukuka güven kalmadı.

Gazi Meclis’te kan döküldü, iktidar cephesinden kınayan olmadı.

Yani anlayacağınız daha dibe yolumuz var gibi görünüyor.

Sonumuz hayrola.