Dünyada 200 kadar ülke var. Kapalı kutu Kuzey Kore hariç, 1990’dan bu yana bu ülkelerin hemen hepsinin ekonomik sistem tercihi “fiyatların piyasada oluştuğu” kapitalizm olmuştur. Eğer bir ülkede bireylerin üretim araçlarına sahip olabilmesi anayasal bir haksa o ülke kapitalisttir. Üretim aracı, bir tarla, bir dükkan veya bir kamyon olabileceği gibi, yüzlerce hatta binlerce kişinin çalıştığı bir fabrika, bir otel, bir AVM veya hastane de olabilir. Geniş tanımla faiz veya kâr payı veren mevduat da üretim aracıdır. Üretim araçlarına malik olma hakkı, bireylere “fiyatları etkileme” gücü verir. Birey gelirini artırmak için piyasaya sunduğu şeyin fiyatını artırır. Çünkü her fiyat, bir gelirdir. Mal ve hizmet fiyatların bir kısmını kamu, çoğunu da üretim aracı sahipleri, serbest çalışan diplomalı meslek erbabı ile esnaf ve sanatkarlar belirler. Bir işverene bağlı olarak çalışanlar da bireysel veya toplu pazarlık yoluyla emeğin fiyatının oluşmasında etkili olur. Emek girdisi, katma değerin yaklaşık %70’ini teşkil eder. Ücret artışları maliyeti, maliyet de fiyatları yükseltir. Dolayısıyla, serbest piyasa sisteminde enflasyon oluşmasının önemli bir sebebi de, bireylerin fiyat etkileme hakkını suistimal etmesidir. Adalet, hakkın suistimalini korumamaktır.

PİYASADA GÖRDÜĞÜN HER FİYAT PİYASA FİYATI DEĞİLDİR

Ekonomiyi, Mehmet Şimşek gibi görünen bir insan değil, görünmeyen el “fiyat mekanizması” yönetir. Yetkili insanların görevi, fiyat mekanizmasının doğru işlemesini sağlamaktır. Mal veya hizmet üretenler, talep ettikleri yüksek fiyatı görmedikçe malını veya hizmetini satmamakta ne kadar özgürse, alıcılar da ödemek istedikleri düşük fiyatı bulmadıkça o mal veya hizmeti almamakta o kadar özgürdür. Üretimi ve tüketimi optimize eden “piyasa fiyatı” bu “güçler dengesi” sayesinde oluşur. Ancak bunun için piyasada “adil rekabet” şartlarının bulunması gerekir. Uzun yıllardır enflasyonu düşük düzeyde tutabilen Batı ve Uzak Doğu ülkelerinin hepsi kapitalisttir. Enflasyonla başa çıkamayanlar ise kapitalizmin ahlaki boyutunu yani bireylerin sorumluluğunu görmezden gelip, fiyatlara devletin müdahale etmesini çare sananlardır. Ülkemizde de devlet fiyatlara müdahale etmelidir fikrinin taraftarı çoktur. Geçmişte bazı kapitalist ülkelerde de “ücret-fiyat” sarmalını durdurmak için kısa süreli “fiyat ücret dondurma” yöntemi uygulanmıştır. Ama kural olarak, devletin fiyatlara müdahalesi enflasyonu indirmez aksine çıkartır. Serbest piyasa “insan yapması” bir sistem değildir. Binlerce yılda yüzbinlerce deneme yanılma deneylerinden geçerek bugünkü kompleks yapısına ulaşmıştır. Son soru: Serbest piyasa sisteminde, devletin enflasyonla mücadelede rolü nedir? El cevap: “Piyasanın oyuncusu değil, oyunun hakemi olmaktır.”

ARZ, TALEP VE ADALET

Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası ile Maliye Bakanlığı’nın görevlerini yapmaları gereklidir ama yeterli değildir. Bunlara ilaveten “adil rekabet ortamı” yaratılması fiyat istikrarını sağlamada yaşamsal öneme sahiptir. Bu amaçla “hakem/devlet” küçük-büyük, gerçek-tüzel, yerli-yabancı ayırımı yapmadan, piyasa oyuncularını, yasa ve yönetmeliklerin sadece şekline değil ruhuna da uygun davranmaya zorlamalıdır. Alıcı veya satıcıların kartel oluşturmasına, ahbap çavuşların ve yandaşların sırtını merkezi veya yerel yönetimlere dayayıp rant yaratan imtiyazlar edinmesine, yapım ve alım ihalelerine fesat karıştırmasına, kamu bankalarından düşük faizle yüklü krediler alıp sonunda çamura yatmasına, torpil veya rüşvetle çevre koruma yasaklarını delmesine, imar katsayısı büyütmesine, nasıl olsa af çıkar diye vergi kaçırmasına veya vergi ve sigorta primi ödemelerini kasten aksatmasına meydan vermemelidir.

SON SÖZ: Adalet, adliyeye mahsus değildir.