Deprem üzerine neyi konuşuyor, neyi yazıyoruz ve neyi tartışıyoruz?

Yaklaşık elli bin kişinin hayatını kaybettiği dep­rem, düşünsel hayatı­mıza hangi “yenilikleri” getirecek? Ya da getirebi­lecek mi?

Bu soruyu niçin sordu­ğumu açıklayayım:

Tarih: 1 Kasım 1755.

Cumartesi saat, 09.40.

Lizbon’da 7.7 şiddetin­deki depremde 12 bin ile 50 bin arasında ölü olduğu tahmin ediliyor.

O gün, Hıristiyan şehit­leri anmak için düzenlenen All Saints/ Azizler Bay­ramı idi.

Türkiye’deki son dep­remde yine Diyanet’in ve din adamlarının açıklama­larını duyuyoruz. Sıklıkla “kader” sözünü işitiyoruz.

Peki, Lizbon depre­mindeki tartışmalar ne üzerine oldu?

Kuşkusuz bu depre­min, -Portekiz İmparator­luğu’nun güçsüzleşmesi gibi- siyasi sonuçları oldu.

Kuşkusuz bu depre­min, -ilk kez bilimsel ola­rak incelenmesi, modern sismolojinin, mühendisli­ğin doğması gibi- etkileri oldu. Tarihteki ilk “mo­dern” depremdi bu...

Deprem Avrupalı Ay­dınlanma filozofları­nın da gündemine geldi, sert tartışmalar yaşandı.

★★★

Lizbon depreminin, -hem de önemli bayram olan Azizler Yortusu’n­da- büyük yıkıma neden olması, din/ inanç ek­senli tartışmalar çıkardı:

-Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Tanrı, dünyadaki ıstırabı, kötülü­ğü niçin engellemiyor?

Alman filozof G. Leib­niz, 1710 yılında -Tan­rı’nın haklı çıkarılması anlamına gelen- “teodi­se” terimini buldu. Tan­rının kötülük tezahürüne niçin izin verdiğine yanıtlar aradı.

Hıristiyan din adamlar ve kimi filozoflar depre­mi, ilahi yargının me­sajı olarak değerlendirdi: -“Lizbon günahları için cezalandırıldı!”

Katolikler ve Protestan­lar “sizin yüzünüzden” tartışmasına girdi.

Yıllardır yapılan bu ru­hani sebep sonuç iliş­kisi Avrupa’da tartışmalar doğurdu:

Deprem konusunda farklı bakış açısına sahip Aydınlanma filozoflarının başında Voltaire (1694- 1778) vardı. Roma Katolik Kilisesine eleşti­riler getirerek, din-devlet ilişkilerinin ayrılmasını ve din özgürlüğünü savunan Voltaire, “Lizbon Fela­keti Üzerine” şiir yazdı. Keza, “Candide” roma­nında Leibnizci Tanrı iyim­serliğine/ teodise kavra­mına dair sert eleştirilerde bulundu.

Jean-Jacques Rous­seau (1712-1778) da Lizbon depreminin büyük yıkımından etkilenen filozoflardan oldu. Ancak Voltaire’in şiirinden ra­hatsız oldu, çünkü bu şiiri benimsediği dini inanca saldırı olarak gördü.

-“Talihsizliklerimizin çoğu hâlâ kendi davra­nışlarımızın birer sonu­cu” görüşünü ileri sürdü. “Bu binaları kim yaptı?”

Ama Toplum Sözleş­mesi” eserinde “insanların özgür doğdukları ancak her yerde zincire vurulduk­ları” görüşünü ileri sür­mekten de geri durmadı.

Rousseau-Voltaire tar­tışması sürdü gitti...

★★★

Lizbon depreminin etki­lediği bir diğer filozof Im­manuel Kant (1724 -1804) oldu. Depremden çok etkilenmiş genç düşünür, haber broşürle­rinde bulunan tüm bilgileri topladı ve depremlerin nedenlerine ilişkin teori formüle etti.

Kant’ın sıcak gazlarla dolu devasa mağaralardaki kaymaları içeren teorisi, -yanlış olsa da- depremleri doğaüstü terimlerden çok doğal terimlerle açıklama­ya yönelik ilk sistematik girişimlerden biriydi.

Kant’ın deprem üzerine ilk kitabı, Almanya’da­ki bilimsel coğrafya­nın başlangıcını temsil etti ve sismolojinin başlangıcı olarak görüldü.

İsimleri uzatmayayım...

Lizbon depremin­den sonra tartışılmaya başlanan meseleler, nitelik olarak yüksek fikir dönemini baş­lattı. Geleneksel “ka­der” veya “ceza” de­ğerlendirmesi dışına ilk kez Lizbon depremi ile çıkıldı. Aydınlanmacı­lar akla dikkat çekti...

Deprem, iktidarların sorumluluğunda olan konuların tartışılır olması­na neden oldu. Ve Lizbon depreminde devletin sorumluluk üstlenme­si modern tarihte bir ilk niteliği taşıdı.

Ya bizde?

Aradan 268 yıl geçti.

Yirmi yıllık iktidar, so­rumluluğu kendi dışındaki­lerde arıyor!

Ve tartışmaların konusu “sen dedin ben dedim” kişiselliğini aşamıyor.