“Terörsüz Türkiye” projesini hayata geçirmenin zor olacağı açıktır. Ama bu girişimin başarılı olma ihtimali bir öncekinden yüksektir. Çünkü bu yeni süreci, Başkan Erdoğan’ın ricasıyla da olsa, en keskin Türkçü Bahçeli’nin başlatması büyük avantajdır. İkinci avantaj, PKK’nın kurucusu Öcalan’ın halen aklı başında ve yaşıyor olmasıdır. Ne mutlu ki; Öcalan’ın karizmatik önderliği Kürtler arasında azalmadan sürmektedir. Yine de bu süreçten şipşak bir sonuç beklenmemelidir. İlk aşamada, neredeyse asırlardır devam eden “sıcak” ihtilaf “soğuk” hale dönüşecektir. Terörsüz Türkiye, ihtilafsız Türkiye demek değildir. Diğer bir deyişle Kürtlerle Türkler arasındaki görüş ayrılıkları azalacak ama bitmeyecektir. Niteliklerini bugünden bilemeyeceğimiz “kalıcı çözüm” daha sonra gerçekleşecektir. Her halükarda girişimin başarılı olması için “kamuoyu” bu sürece yardımcı olacak şekilde oluşturulmalıdır. Tehlike şuradadır: İhtilafların “taviz verilerek” barışçıl çözümü kitleleri coşturmaz. Yenmek ve öç almak insanları daha fazla tahrik ve tatmin eder. Siyasetçi ve gazeteci, bir yerde tarafların amigosudur. Karşı tarafa ne kadar bindirirse o kadar ünlenir.
SELF DETERMİNASYON
Kürt isyanları, çok milletli Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde, (eşyanın tabiatı icabı) ortaya çıkan etnik bazlı bağımsızlık savaşlarından biridir. Bu tür ayaklanmaları “self determinasyon” ilkesiyle meşrulaştıran Princeton Üniversitesi’nin rektörlüğünü de yapmış bir profesör olan ABD Başkanı Wilson’dur (1856-1924). Bizim Kıbrıs Barış harekatında kullandığımız gerekçe de buydu. Wilson, 1918’de açıkladığı 14 maddelik ilkelerinin 12. Maddesi’nde, başta İngilizler olmak üzere Osmanlı-Türk devletini yok etmek isteyen müttefiklere hitaben “Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde kendilerini yönetme hakkı vardır; onlar da yönetimleri altındaki milletlere kendilerini geliştirme imkanı sağlamalıdır” demiştir. İngilizler, 1919 Nobel Barış Ödülü’nü alan Wilson’a bu yüzden bozulmuştur. ABD de bir süre Avrupa’ya küsmüştür.
ENTEGRASYON VE ASİMİLASYON
TC’nin kurucuları, Meclisi Mebusanı’nda kabul edilen sınırları olabildiğince koruyarak “tek milletli bir İslam devleti” kurma kararı almıştır. Metinden İslam çıkarılıp laiklik eklenince İslamcı Kürtlerin isyan çıkarması kolaylaşmıştır. Anayasa’da “Türklük”, TC vatandaşı olmaya indirgenmiştir. Tek millet yaratmak ve Kürtleri yeni devlete entegre etmek için “eğitim dilinin Türkçe olması” zorunlu kılınmıştır. Bu proje amacına hizmet bakımından başarılıdır. Türkiye Kürtleri, gerek devlette, gerek ticarette, gerekse siyasette “has” Türkler kadar başarılı ve zengin olmuştur. Olaylara “birey Kürt’ün hakları” açısından bakanlar, Kürtlerin “kimlik taleplerini” bölücülük olarak tanımlamaktadır. Kürtler de “kimlik taleplerini” haksız bulanların onlara haksızlık ettiği görüşündedir. Köprülerin altından çok sular akmıştır. Ortam ve şartlar değişmiştir. Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi, Suriye’de Esat rejimlerinin devrilmesinde aktif rol oynamamız, Gazze savaşında kayıtsız şartsız Filistinlileri desteklememiz, TC’nin elini zayıflatmıştır. Türkiye’nin Kürt sorunu bir “Amerika-İsrail” ortak yapımı olan BOP projesinin önemli bir parçasıdır. Türkiye bu sorunu demokrasi içinde yönetilebilir bir hale getirilebilir. Karşımıza çıkan fırsat budur. Bunun için öncelikle Türkiye’de yargı bağımsızlaşmalı ve demokrasinin, başta basın özgürlüğü olmak üzere, ilke ve kuralları uygulanır olmalıdır.
SON SÖZ: Demokrasi, işine gelmeyeni yok etme değil, yaşatma rejimidir.