“Terörsüz Türkiye” sürecinde PKK/DEM yöneticilerinin, beni endişeye sevk eden tutumlarını eleştiren aşağıdaki (sonra kısalttığım) yazıyı kaleme aldım. Hatta basılmak üzere gazeteye yolladım. Haberleri izlemeye geçtim. Karşıma Bursa’da futbol seyircilerinin koro halinde, eski Milletvekili Leyla Zana Hanım’a yönelik çirkin hakaretlerini gösteren video çıktı. Böyle terbiyesizlik olamazdı. Çok utandım. Bundan bir süre önce Fenerbahçe taraftarlarının yol ortasında Galatasaraylılar için yaptığı bundan kat be kat daha çirkin cinsel içerikli tezahüratı hatırladım. Demek futbol seyircisi olmak düzgün insanları bu hale getirebiliyor dedim.

PKK’NIN OYUN PLANI

Terörün, ülkemiz için kanayan bir yara olduğunu gördüğüm için “Terörsüz Türkiye” projesini bir iktisatçı olarak desteklemeyi “amasız” tercih ettim. Bundan önceki açılımda hükümet, stratejik hedefi “analar ağlamasın” şeklinde ifade etmişti. PKK da bunu “sen bizim analarımızı ağlatma, biz de sana istediğini veririz” diye anlamıştı. Anlama bu olunca, onlar da T.C.’yi savunanların anasını ağlatmaya devam etti. AKP kurulan tuzağı çakınca, teröristlerin anasını ağlattı. Strateji, askeri bir terimdir. Savaşları yöneten generallerin geliştirdiği, durumu bütünüyle kapsayan bir oyun planıdır. İçinde çok sayıda taktik bulunur. Bu taktiklerin bir kısmı ilk bakışta stratejiyle çelişik görünebilir. İş hayatında da “stratejik yönetim” aynı anlamda kullanılır. Her “askeri” stratejinin mutlaka bir stratejik “sivil” hedefi olur. Yok ise strateji inşa edilemez. Çünkü stratejiler sondan başa doğru kurgulanır. Stratejinin diğer planlardan temel farkı “risk” içermesidir. Herkesin beğendiği, kimsenin sakıncalı bulmadığı bir plan, strateji değil güzel temenniler buketidir. Bu bağlamda nasıl “analar ağlamasın” stratejik bir hedef değil idi ise “Terörsüz Türkiye” de değildir. Anaların ağlamaması veya terörsüz ortam, strateji başarıya ulaşınca, herkesi mutlu edecek iyi bir sonuç olacaktır.

SİLAHLA KAZANILMAYAN, MÜZAKEREYLE ELDE EDİLEMEZ

Bu süreç başladığında Öcalan ve PKK’nın silahlı saha yetkilileri “Askeri mücadele bitti, bundan sonra mücadelemizi siyasi platformlarda sürdüreceğiz” dedi. Bu ifadenin ilk anlamı “Biz istediklerimizi silah zoruyla alamayacağımızı anladık”, ikincisi de “Devletin de bizi silahla bitiremeyeceğini anlamış olduğunu umuyoruzdur” herhalde dedim. Ama netice itibarıyla PKK, malum taleplerinin bir kısmından vazgeçmeye siyaseten hazır anlamını çıkarmıştım. DEM raporu yayınlanınca yanıldım hissine kapıldım. Sanki şöyle bir oyun planı uyguluyorlar diye düşünmeye başladım. 1.Öyle şeyler isteyelim ki, T.C. bunu reddetsin. 2. Biz sivil itaatsizlikle başlayan yeni bir ayaklanma başlatalım 3. T.C. bunu acımasızca bastırmaya kalksın. 4. Biz de tekrar silaha sarılıp, dostlarımızın askeri desteği ile son darbeyi vurup damaya çıkalım. 5. İstediklerimizi “kılıç hakkı” olarak, söke söke alalım. 

KAYBET KAYBET

PKK/DEM yetkilileri “Anlaşma olmazsa kaybeden T.C. olacaktır” havasındalar. Artık mağduru değil, mağruru oynuyorlar. Demek ki; İsrail, Amerika ve Avrupa’dan aldıkları bazı garantiler var. Bugün Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde, talihsiz “tehcir” olayına kadar, önemli sayıda Ermeni yaşıyordu. Van başta olmak üzere pek çok beldede sosyal ve iktisadi hayata Ermeni Milleti hakimdi. Kürtler, bir bakıma talihsiz tehcir sayesinde bugünkü avantajlı konuma geldi. Son 100 yılda, zorlamayla da olsa, Kürtler eğitimlerini Türkçe aldıkları için Türkiye’nin her yerinde kendini Türk kabul edenlerle eşit hak ve imkana sahip olmuştur. Anadil eğitimi almak başka, eğitimi anadilde almak başkadır. Türkçeyi ortak eğitim dili olmaktan çıkarmak eşitlik değil, eşitsizlik yaratır. Ardından da doğal olarak bölünme gelir.

SON SÖZ: İyi Almanca bilmeyen Almanya’ya entegre olamaz.