Bilindiği gibi “ide” fikir demek, “loji” de bilim anlamına geliyor. Dolayısıyla “ideoloji” genel anlamda bir fikrin bilimsel süreçlere tabi kılınarak bir hayat görüşü oluşturulması ve sorun çözme vasıtası haline getirilmesini içeriyor. Basitçe her ideoloji yaşama dair bütüncül bir yaklaşımdan ibarettir. Siyasetin yol haritası olarak da görülebilir. Güvenlik-refah-özgürlük denkleminin izdüşümü olarak bireyin ve toplumun yaşamına yansıyor.
İdeolojilerin özündeki fikirler insanoğlunun gelişiminde önemli yer tutarlar ama önlerinde her zaman iki tehlike vardır: Önermeleriyle uygulamaları arasındaki uyumsuzluk ile toplumsal değerlerdeki farklılaşmalar ve değişiklikler ideolojilerin geçerliliklerini kaybetmelerine yol açar. İdeolojileri tatbik edenler, uygulamalardaki yetersizlikleri fark edemiyorlar veya toplumsal değerlerdeki değişikliğin ayırdına varamıyorlarsa ideolojik körlükle karşı karşıyadırlar. Sonuç olarak her ideolojiye ilişkin uygulamacılar geri besleme yapmak, dersler çıkarmak, güncellemek ve sentez yapmak durumundadır.
Esasen dinler de, yaradılış dâhil hayata dair genel yaklaşımın insan zihnindeki tezahürü oldukları için birer ideolojidir. İdeolojiler esas olarak maddi yaşama ilişkin yaklaşımlardır ancak dinler hem manevi hem maddi yaşama ilişkin genel görüşü içerir. Din-bilim çelişkisi bu noktada karşımıza çıkar.
Din, her iki dünyaya ilişkin kesin hükümleri içerir. Öbür dünyaya ilişkin görüşler soyut olup inanca girdiğinden doğrulanması/yanlışlanması mümkün değildir. Ancak içinde yaşanan dünyaya ilişkin görüşler somut duruma ilişkindir ve modernize edilmek zorundadır. Bu zorunluluğu duymayanlar dincilerdir. Dindarlar ise ya doğrudan güncellemenin gereğini benimseyerek ya da dinde buna ilişkin buldukları bir bilgiye sığınarak değişime ayak uydururlar. Dinci-dindar ayrımı tam da bu noktada karşımıza çıkar.
Bir dincinin ülke yönetmemesi gerekir. Bir dindarın da ülke yönetiminde dini inancını kişisel boyutun ötesine geçirmesi anayasal olarak engellenmelidir. Eğer bunun üstesinden gelinemiyorsa demokrasinin varlığı söz konusu olamaz. Laiklik bu nedenle demokrasinin ikiz kardeşidir. Aynı bilimin ikiz kardeşi olduğu gibi…
“Nass”ı referans olanın liyakat ile bağı olamaz. Herhangi bir ideolojin savunucusu da eğer ideolojik körlük halindeyse liyakat ile bağını koparma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Liyakat arayışı biter, sadakat arayışı öne çıkar.
Sadakat bir yanıyla olumlu diğer yanıyla olumsuz bir kavramdır. Değerlere, ilkelere, anayasal yapı içinde vatanına, devletine, kurumuna sadık olmak olumludur. İdeolojilere ve kişilere sadakat bıçak sırtı gibidir, hem pozitif hem negatif boyutları barındırır.
Olimpiyatlarda yeterli madalya alamamak; yeterli yangın söndürme uçağı bulundurmamak veya mevcutları uygun şekilde kullanamamak; emeklilerin düşürüldüğü durum; yeni eğitim müfredatını tatbik arayışı; geçmişte FETÖ’ye şimdilerde tarikatlara teslim edilen kurumlar; sınırları yabancılara açmak ve kurumları liyakat sahibi olanlara kapatmak; TSK terfileri ve emekliliklerindeki uygulamalar…
Yüz yıl öncesinin cumhuriyeti, liyakat ve sadakati güvenlik-refah-özgürlük denkleminin aracı olarak görürken; AKP cumhuriyeti güvenliksizliğin-fakirliğin-özgürlükten caymanın aracı olarak sadakati kendine tek rehber olarak görüyor…
Bekaya yönelik tehdidi dışardan ziyade içerde aramalıyız…