Ekonomik krizdeki Arjantin'de Merkez Bankası'nı ve pesoyu kaldırmayı vadeden Javier Milei iktidara gelirken Hollanda'da ise ırkçı ve göçmen düşmanı görüşleri ile tanınan Geert Wilders sandıktan birinci çıktı.
Wilders'in göçmen karşıtlığının yanında sosyal politikalara dair vaatleri büyük gündem olurken bu seçimler ekonomik sorunlarla boğuşan İtalya'yı ve Macaristan'daki seçim sonuçlarını da hatırlattı.
Geçtiğimiz yıllarda dünyada ekonomik sorunların artmasıyla sağ partilerin oyları iyice artarken aşırı sağın ekonomi programında artan fiyatlarla mücadele, vergi reformları, sosyal yardımlar öne çıktı.
Sozcu.com.tr, önde gelen aşırı sağ politikacıların ekonomiye ilişkin programlarını inceledi. Sandıktan birinci çıkan önemli sağcı politikacıların vaatleri ise şöyle oldu:
HOLLANDA
Hollanda’da aşırı sağcı lider Geert Wilders’in partisinin sandıktan birinci çıkması Avrupa’da tüm gözlerin bu ülkeye çevrilmesine neden oldu.
Özellikle Covid-19 salgını ve Ukrayna savaşı sonrası ekonomik olarak daha da gerileyen alt ve orta gelir gruplarına dönük vaatlerde bulunan aşırı sağcı lider, sosyal güvenlik, sağlık ve sığınma konularına öncelik vereceklerini vurguladı.
Wilders ayrıca dar gelirlilerin üzerindeki ekonomik yükün azaltılması, vergilerin düşürülmesi, asgari ücretin arttırılması, sağlık sigortası giderlerinin azaltılması ve daha kaliteli bir sağlık ve bakım hizmeti verilmesini vadetti.
Wilders'in, kademeli olarak 70'e yükseltilen emeklilik yaşının yeniden 65'e indirilmesi vaadi de oldukça dikkat çekici oldu.
Hollandalı emekliler haftada bir et yiyebilirken, yer bulunamadığı için yolcu gemilerinde barınan sığınmacıların lüks içinde yaşadığını ileri süren aşırı sağcı lider, ülkenin her kuruşunu, sığınmacılar yerine halka harcama sözü verdi.
Hollanda'nın AB'den ayrılması ve kendi ulusal para birimine dönmesi anlamına gelen Nexit’i savunan Wilders aynı zamanda Hollanda bütçesinden Brüksel'e daha az para göndermek istiyor.
KISA VADEDE UYGULANMASI ZOR
Ancak hükümet kurabilirse ülkeyi koalisyon ile yönetmesi gerekecek olan Wilders’in bu tür radikal çıkışlarını uygulamasının kısa vadede çok mümkün olmadığı düşünülüyor.
Hollanda bankası ING, yeni hükümetin eskisine benzer harcama politikalarını sürdürmesini beklerken partinin popülist vaatlerinin 2028 yılına kadar GSYH’nin yüzde 3’ü civarında yapısal bütçe açığına yol açacağı öngörüyor.
Ukrayna’ya verilen mali desteği eleştiren Wilders, aynı zamanda sıkı bir İsrail destekçisi olarak dikkat çekiyor. Wilders ayrıca iklim bilimcileri eleştiriyor ve hükümetin karbon emisyonlarını azaltmak için çok fazla harcama yaptığına inanıyor.
Kömür ve gaz santrallerinin açık kalmasını savunuyor, güneş parkları ile rüzgar türbinlerinin inşasının durdurulmasını öneriyor. Ayrıca Hollanda’yı BM’nin Paris iklim anlaşmasından çekmek istiyor.
Bunun yerine, iklim adaptasyonunu vaad eden Wilders, barajlarla ilgili projelere yatırım yapılmasını savunuyor.
İTALYA
Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağ koalisyon da ekonomik zorluklar, göçmen sorunu gibi meselelerle boğuşan İtalya’da geçen yıl yapılan seçimlerde iktidara gelmişti.
Ancak Meloni'nin programında aşırı sağda alışık olduğumuz popülist politikalar çok fazla yer almasa da özellikle vergi indirimine dönük liberal vaatler oldukça ilgi çekti.
İTALYA KRİZDEN OLUMSUZ ETKİLENDİ
Covid krizinden derinden etkilenen ülke sonrasında Ukrayna savaşı nedeniyle büyüyen enerji krizi ile boğuşmuştu. Genç işsizliğin halihazırda oldukça yüksek olduğu Güney Avrupa ülkesinin ekonomisi siyasi istikrarsızlık, kısa süren koalisyonlar, güvenoyu sağlayamayan hükümetler nedeniyle de olumsuz etkilenmişti.
Seçimlerden önce Meloni, Euro Bölgesi'nin en büyük üçüncü ekonomisinde işletmelerin ve hanehalklarının artan fiyatlar ile başa çıkmasına yardımcı olmak için mevcut önlemleri güçlendireceği sözü verdi. Meloni’nin ulusal ve bölgesel vergilendirme ve üretkenliğin arttırılmasına yönelik taahhütleri de seçmenler tarafından olumlu karşılandı.
VERGİ REFORMU VE AİLE PLANLAMASI ÖNE ÇIKTI
Parti programında, aileler, işletmeler ve meslek sahipleri için vergi yükünün azaltılması, karmaşık vergi sisteminin yeniden ele alınması, enerji ürünlerinde vergi indirimi, küçük ve orta ölçekli işletmeler için koruma ve haksız rekabetle mücadele, Avrupa tavan fiyatları politikaları için destek gibi maddeler yer aldı.
İtalya'nın en büyük sorununun aile ve çocuk yapmamak olduğunu dile getiren 45 yaşındaki aşırı sağcı lider, böyle devam ederse ekonomilerinin çökeceğini belirtti.
MACARİSTAN
Orbanomics olarak bilinen program, Macaristan başbakanı Viktor Orbán ve hükümetinin iktidara geldiği 2010 yılından bu yana uyguladığı ekonomi politikalarına verilen isim.
Macaristan'daki 2010 parlamento seçimlerinin ardından yeni seçilen Orbán hükümeti, bütçe açığına yüzde 3'lük bir sınır getiren katı Avrupa Birliği düzenlemesinden muafiyet için pazarlık yapmaya çalıştı. Talebin reddedilmesi üzerine Macaristan, açığı kapatmak için uluslararası toplum tarafından alışılmışın dışında görülen vergi politikalarına yöneldi.
Ülkede toplamda 12 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen tüm özel emeklilik fonları lağvedildi ve kamulaştırıldı. Ayrıca oldukça karmaşık ve radikal vergi reformları yapıldı, vergilerde indirimlere gidildi.
POPÜLİST POLİTİKALAR ÖNE ÇIKTI
Geçtiğimiz dönemde hükümet, yeni bir ekonomik döneme girildiğini vurgulamış, bu yeni dönemde Macar ulusal sermayesinin yaratılmasının zorunluluğundan bahsetmişti. Ayrıca tamamen denetim altına alınan medya yardımıyla da kamuoyu etkisizleştirildi.
Asgari ücrete ve emeklilik maaşlarına yapılan zamlar, artırılan sosyal ve aile yardımları, akaryakıtta ve temel bazı gıda maddelerinde uygulanan zam yasağı, elektrik ve doğalgaz zamlarının ertelenmesi ve son olarak da yatırımların seçim nedeniyle yön değiştirmesinin faturası da seçimlerde etkili oldu.
ELEŞTİRİLER DE VAR
Öte yandan Macaristan'da yolsuzluğun artması, sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesi ve öğrencilerin okuma, matematik ve fen bilimlerindeki başarılarının azalması gibi diğer sorunları da Orbanomics yönetiminin karşı karşıya olduğu sorunlar olarak görülüyor. Muhalefet ayrıca ülkedeki ortalama ücretin ve işsizliğin gösterilenden daha kötü durumda olduğu görüşünde.
ARJANTİN
Avrupa dışına çıktığımızda ise sağın en önemli zaferi geçtiğimiz hafta Arjantin'de Javier Milei'nin sandıktan birinci çıkması oldu.
Ekonomiye “şok tedavisi” uygulamayı düşünen Milei’nin vaatleri arasında merkez bankasını kapatmak, pesoyu terk etmek, kamu harcamalarını azaltmak ve ekonomik reformlar bulunuyor.
‘Statükoyu yıkma’ vaadiyle başkanlığa aday olan Milei’nin ekonomik vaatleri ise Arjantin ekonomisini dolarize etme arzusuna dayanıyordu. Dolarizasyon, ülkenin Arjantin pesosundan vazgeçmesi ve para birimi olarak ABD dolarını kullanması anlamına geliyor.
Milei’nin Arjantin’in para birimini pesodan ABD dolarına çevirme önerisi, doların pesodan daha güçlü olduğu ve pesonun aksine istenildiği zaman basılamayacağı, böylece para arzı yoluyla artan enflasyonun düşeceği argümanına dayanıyor.
Dolarizasyon ayrıca bir ülkenin faiz oranı değişiklikleri gibi para politikası hamleleri yoluyla ekonomiyi etkileme özerkliğini kaybetmesine de yol açıyor