Sevgili okurlarım, insanların yaşamında önemli günler, yıldönümleri vardır. Onları bazen unutursunuz ama bazılarını hiç unutamazsınız.
Kendi doğum gününüzü unutma olasılığı zayıftır ama unutsanız da sakıncası olmaz!
Ama eğer erkekseniz ve evlilik yıldönümünü ya da eşinizin doğum gününü unutursanız iş kötüdür! Bu durumda eşinizden mutlaka ciddi bir uyarı alır, hatta çok sorumsuz olduğunuz gerekçesiyle fena halde azar işitirsiniz!
Evlilik yıldönümünü ya da onun doğum gününü unutan herhangi bir erkeğe eşinin “Canın sağ olsun, hepimiz bazı şeyleri unutuyoruz. Hiç üzülme” dediğini şimdiye kadar kimseden duymadım!
Bir de bazı yıldönümleri vardır, işiniz veya sağlığınızla ilgilidir. Falanca tarihte işe başlamış, filanca tarihte ameliyat olmuş veya bir yakınınızı o gün yitirmişsinizdir.
Bunlar da önemli günlerdir ve unutulması pek mümkün değildir.
★★★
Benim hiç unutmadığım önemli tarihlerden biri de SÖZCÜ’de ilk yazımın çıktığı gündür.
13 Ekim 2009...
Tam 15 yıl öncesi.
SÖZCÜ ile ilişkimiz, daha doğrusu gönül bağımız daha önce kurulmuştu. Ağustos 2007’de Hürriyet’ten kovulduktan sonra gidecek yerim yoktu. Bilgi Yayınevi’nde oturup kitaplar yazmaya başlamıştım. Tam o günlerde SÖZCÜ’den bir telefon geldi. Önceden hiç tanımadığım Mehmet Şehirli arıyordu:
“Abi biz senin Hürriyet’teki eski yazılarını her gün SÖZCÜ’de yayınlamak istiyoruz. Kabul eder misin?”
Yayın hayatına yeni başlayan çiçeği burnunda SÖZCÜ o sırada yaklaşık 125 bin satan bir gazete idi ve çalışanların çoğu da zaten Hürriyet’ten daha önce kovulan arkadaşlardı.
★★★
Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Nisan 2007’ye kadar SÖZCÜ diye bir gazete yoktu. Doğan Grubu bünyesinde medya patronu Aydın Doğan’a ait Gözcü gazetesi vardı. Grup içerisinde AKP’ye muhalefet yapan tek gazete idi.
İktidar baskısı altında ezilip bunalan büyük patron Aydın Doğan sonunda pes etti ve çareyi Gözcü’yü kapatmakta buldu!
İşten kovulan Gözcü ekibi yeni arayışlara girdi ve hemen ardından SÖZCÜ gazetesini çıkardı.
Gazetenin sahibi genç bir gazeteci, o zaman 36 yaşında olan Burak Akbay’dı.
Mehmet Şehirli’ye olumlu yanıt verdim... Bu süreç iki yıl kadar sürdü. Eski yazılarım artık her gün SÖZCÜ’de yayınlanıyordu.
Böyle bir olay Türkiye’de ve dünya basınında bir ilk idi. Daha önce hiç görülmemişti.
★★★
Gün geldi, üçüncü kitabı da bitirdim. Şimdi sırada bir gazetede yazmak vardı ve bana yer verecek tek gazete SÖZCÜ idi. Artık önümde yeni bir süreç başlıyordu. İki yıldan fazla bir süre herhangi bir gazetede güncel yazı yazmamıştım. Acaba yazı yazmayı unutmuş olabilir miydim, gazeteye katkım olur muydu!..
Ya da SÖZCÜ’de neler yaşayacaktım!..
Çünkü Hürriyet’teki baskı ortamı beni yıldırmıştı.
Acaba aynı olaylar SÖZCÜ’de olur muydu!
Burak Akbay ve genel yayın yönetmeni Metin Yılmaz güvence verdiler:
“Bizim kitabımızda öyle şey yazmaz.”
Ve 13 Ekim 2009 günü ilk yazım çıktı.
★★★
Şimdi belki aklınızda sorular oluşur:
“Bu 15 yıl boyunca SÖZCÜ’deki yazıların konusunda gazete yönetiminden hiç uyarı aldın mı? Sansür yaşadın mı? Herhangi bir talimat veya baskı geldi mi?”
İnanın, bu konularda en ufak bir ima bile olmadı. Ne yazdıysam gazeteye aynen girdi. Bir gün olsun genel yayın yönetmenimiz Metin Yılmaz’dan ya da patronumuz Burak Akbay’dan herhangi bir rica, istek, uyarı gelmedi.
15 yıldan bu yana her gün huzurla, istediğim gibi yazdım ve yazıyorum.
★★★
Bir köşe yazarı için en önemli şey, yazılarını herhangi bir müdahale ve baskı olmadan ya da olmayacağını bilerek özgürce yazabilmesidir.
Bir medya kuruluşu eğer iktidar baskısına açıksa, iktidar yalakalığı falan yapıyorsa, bilin ki patronu ya çıkar karşılığı satın alınmıştır ya da devletle ve hükümetle işleri, beklentileri vardır.
Burak Akbay günümüzde bile sadece gazetecilik yapıyor. Başka herhangi bir uğraşı yok. Devletle ve hükümetle de hiçbir işi yok.
Bizler o nedenle özgürce yazabiliyoruz.
★★★
2009 yılında SÖZCÜ’ye başladığım zaman gazetemiz 125 bin dolaylarında satıyordu.
Satışta 12. sırada idik. Adım adım yükseldik.
Giderek Türkiye’nin hilesiz hurdasız en çok satan en büyük gazetesi olmayı başardık. İstanbul dışında Ankara, İzmir, Adana matbaaları kuruldu.
Türkiye’nin en güçlü yazar ve muhabir kadrosu bizim gazetede oluştu.
SÖZCÜ sizlerin de desteği ile işte bu aşamalara ulaştı. Bu kazanda benim de bir tutam tuzum olduysa ne mutlu bana!
★★★
Bizim bir misyonumuz var...
Ülkemizin kanını sülük gibi emenlerle, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölme veya din devleti yapma hevesi taşıyanlarla mücadelemizi ilkelerimizden ödün vermeden aslanlar gibi sürdürdük ve sürdüreceğiz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün aydın izinden yürüdük ve yürüyeceğiz... Çünkü biz Atatürk’ün evlatlarıyız.
Bizim kitabımızda dincilik, bölücülük, Kürtçülük, Fetöcülük, iktidar yalakalığı gibi safsatalara yer yok.
Sizlerden aldığımız güçle bu gazete nerelerden nerelere geldi...
★★★
Ancak itiraf edeyim, bu süreçte hiç rahat bırakılmadık. Hakkımda 20’den fazla cumhurbaşkanına hakaret davası açıldı, hepsi geride kaldı.
Cezaevine girmem an meselesi idi...
Son olay bizim Fetö davası!
Şu kaderin cilvesine bakın ki Fetöcü (!) olduğumuz, terör örgütüne destek verdiğimiz iddiasıyla Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandık. Benim payıma 3 yıl 6 ay hapis cezası düştü. Dosya Yargıtay’da.
Davanın açılma nedeni bizleri sindirmek, gözdağı verip korkutmak.
★★★
Şu uzun yıllar içerisinde neler gördüm, neler yaşadım!
Ama kesinlikle söyleyeyim, bir gün olsun yalan yazmadım, sizleri kandırmaya kalkışmadım.
Eğer bazı önemsiz hatalarım olmuşsa (ki mutlaka olmuştur) onlar için özür dilerim.
Gazete yönetimi ve çalışanları ile bir kez olsun tartışma yaşamadım, polemiklere girmedim.
Dedikodu, kulis, ekipçilik yapmadım. Birbirimize hep saygı ve sevgiyle davrandık.
Şu 15 yıl işte bu koşullarda ne de çabuk, göz açıp kapayana kadar geçip gitmiş!
SÖZCÜ’de mutluluk ve huzurla geçen 15 yıl... Dile kolay!