Sevgili okuyucularım, Türkiye’deki olayları az veya çok izleyen herkes, geçmişte kurulan ve pek çok masum insanın hayatını kaydıran AKP-cemaat işbirliğini bilir.
Ne zaman ki aralarına kara kedi girdi ve papaz oldular, AKP inim inim inlemeye ve cemaatten yakınmaya başladı.
Cemaat, yapılan bütün hukuksuzlukların, yasa dışı işlerin, gerçekleşen bütün hırsızlık ve yolsuzlukların sorumlusu ilan edildi.
Oysa öyle değildi!..
Cemaat her alanda iktidar partisinin tetikçisi ve taşeronu olarak kullanılmıştı.
Siz SÖZCÜ okuyucuları, iktidarın yalaka-yandaş-havuz medyasını, özellikle gazetelerini herhalde pek bilmez ve okumazsınız.
Bunlar iki yılı aşkın süredir her gün manşetlerini cemaate ayırıyor, sövüyor, tehdit ediyor. Ama istisnasız her gün!..
Yakın geçmişe kadar AKP iktidarına hizmet veren, ya da verdiği iddia edilen binlerce polis cemaatten oldukları gerekçesiyle sürgün edildi, gözaltına alındı, bazıları tutuklandı.
Hakim ve savcılarla birlikte bürokrasinin her kademesi iktidar tarafından silindir gibi ezildi. İddia hep aynıydı:
“Bunlar cemaatçidir, paralel yapıdır, hepsini devletten temizliyoruz.”
İyi de kardeşim, işine geldiği sürece onları tetikçi ve taşeron olarak kullanan senin hükümetin değil miydi?

* * *

HDP isimli Kürtçü parti bir süre önce olumlu bir iş yapmış, Meclis Başkanlığı’na bir önerge verip özetle şöyle demişti:
“Bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsun ve adına paralel yapı dediğiniz bu nesne her yönüyle Meclis tarafından araştırılsın.”
Sen iktidarsın ve her gün bu paralel yapıdan yakınıyorsun. Bunların karşısına geçip “Ne istediniz de vermedik” diyor, cemaatçi oldukları iddiasıyla yargıyı, polisi ve bürokrasiyi temizliyorsun. Önüne geleni sürgün ediyor, içeri tıktırıyorsun.
Şimdi böyle bir önerge verilip “Paralel yapıyı bütün boyutlarıyla araştıralım” denildiğinde senin normalde ne yapman gerekir?
Önergenin üzerine balıklama atlayıp “Tamam arkadaş araştıralım, bizim de yakındığımız bu pisliği her yönüyle ortaya çıkaralım” demen gerekmez mi!

* * *

Peki Meclis’te önceki gün ne oldu?
Bu önerge oylamaya sunuldu...
Ve üç muhalefet partisinin (CHP, MHP, HDP) olumlu oylarına karşın AKP’nin kelle çoğunluğu ile reddedildi!
Bu nasıl iştir yahu, anlayan beri gelsin.
Cemaatten her gün yakınan, onları suçlayan, söven, gazetelerin aracılığı ile sövdürüp tehdit ettiren sensin.
Eeee, gel araştıralım o zaman...
Bunların bütün pisliğini -eğer varsa- ortaya elbirliği ile çıkarıp milletin önüne serelim...
Yoook, biz onları geçmişte kullandık ama...
Böyle bir Meclis Komisyonu kurulacak olursa bütün her şey ortaya çıkar, bizim yakın geçmişte onlarla suç ortaklığımız da gözler önüne serilir diyorsan...
Bu önergeyi işte böyle reddetmek zorunda kalırsın!..
Ve reddettiler!
Yani korktular!..
Bunlar kalıbının adamı değil, çok korkak.

Kar yağdı böyle oldu!


Sevgili okuyucularım, 16 milyon nüfusu içinde barındıran İstanbul aslında dünyanın en büyük ve en az gelişmiş köyü.
Her attığınız adım sizin için bir sorun yaratır. İstanbul’un her dakikasında bir keşmekeş yaşarsınız.
İnsanların sinir sistemi bozuktur, işte o yüzden hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Trafikte bunalırsınız, elektrik ve su kesintileriyle baş edemezsiniz.
Kentin en değerli yerleri yağmalanmış, eşe dosta, işbirlikçilere ve yandaşlara peşkeş çekilmiştir...
Beş santimlik bir kar yağar, hayat felç olur.
Ama gelin görün ki her seçimde AKP’ye İstanbul’dan yüzde 50’ye yakın oy çıkar!
Bunun nasıl olduğunu hiç kimse anlamaz.

* * *

İstanbul’da bir Büyükşehir belediyesi vardır, dünyanın en zengin belediyesidir. Sonsuz para kaynaklarına sahiptir... Bu belediye cilalama işlerini iyi bilir de, sıra halkın gerçek sorunlarına gelince orada durur.
İki günden bu yana İstanbul’da aynı olay yaşanıyor.
Kar yağdı böyle oldu!..
Milyonlarca insan yollarda, perişan...İşinden evine, evinden işine birkaç saatte gidebilen şanslı.
Bu çileyi her gün çeken, bu yaşam biçimini artık kanıksamış görünen milyonlarca İstanbullu, haziran 2015 seçiminde yine gidip oylarını kuzu kuzu AKP’ye verecek.
Varsayalım her yerde olduğu gibi AKP’ye İstanbul’da oy verenler de aynı düşünüyor:
“Bunlar Müslüman abicim!.. Çalıyorlar ama çaldıkları bizden çıkıyor, kime ne!.. Ne yani, gelen çalmayacak mı!..”
Yılın 365 günü, hele birkaç santimlik kar yağınca perişan olan bu gibilere insanın “Oh olsun, beter olun” diyesi geliyor da, olan AKP’ye oy vermeyen diğer yüzde 50’ye oluyor.

Soytarı “Sanatçılar”


Dikkat ediniz, ülke gündemi ne zaman kızışsa ortaya bir sürü kadınlı erkekli şaklaban-soytarı sanatçı geçinen tipler çıkar. Bunların işi iktidara ve özellikle üst
kadrolarına yakın durup yağ çekmektir.
Kendi isimlerini medyada geçirip reklamlarını yapmak için gündemin kızışmasını beklerler. Sonra her yola başvurup demeçler verirler, Tayyipgillere övgüler düzerler.
Amaçları kendilerini onlara tanıtıp desteklerini elde etmektir.
Böylece maddi manevi bir sürü olanaktan yararlanırlar.
Dizilerde rol kaparlar, reklamlarda oynatılıp kazanç elde ederler.
Ama en önemlisi isimlerinin medyada geçmesidir.

* * *

Son Özgecan olayında da böyle sanatçı bozuntusu tipler hemen piyasaya çıktı. Onlarda onur, şeref, haysiyet gibi kavramları hiç aramayın çünkü bulamazsınız.
Kralın soytarıları işlerini iyi bilir.
Reklamın iyisi kötüsü olmaz deyip yağcılığa, yalakalığa başlamanın ustasıdır bunlar.
Karşılığını günün birinde Tayyipgillerden mutlaka ve fazlasıyla alacaklarını
bilirler.
O zavallı soytarılara acıyorum.
Ama en çok da onları adam yerine koyanlara acıyorum.