Kimileri için çok hızlı, kimileri için çok yavaş geçen zamanın getirip götürdüklerini saymak ve sıralamak gerçekten çok güçtür. Benzerliklerden çok ayrılıklar ve aykırılıklar taşıyan zaman süreci bir “değişik tablolar” sergisi gibidir. İnsanı mutlu eden, üzen, düşündüren ve duraksamalar içinde bırakan olaylar, oluşumlar, olumlu ve olumsuz yanlarıyla etkileyen durumlarla tutumlar, duyuru ve düşünce özgünlüğünün doğal yansımaları, sonuçları olsa bile yaşamı aydınlatıp gölgelemesi engellenemiyor, önlenemiyor.

Saatler, günler, aylar ve yıllarla sınırlandırılıp ölçülen zamanın soyut bir ortam olduğu tartışılamaz. Genelde kullanılması, kazanılıp yitirilmesiyle, değerlendirilerek dilimizden düşürmediğimiz zamanın sonsuz olduğu açıktır. Yaşamımıza göre değerini ölçtüğümüz zamanın, varlığımızın en doğal kucağı ve değeri olduğu benimsenmiştir.

Zamanı değerli kılan değerler, unutulmaz, seçkin kişiliklerdir. Bilim adamları, sanatçılar, sporcular, eğitimciler, görevlerini sorumluluk bilinciyle ve ödün vermeden en etkin biçimde yerine getirenler, yazarlar, başarılı siyasetçiler hemen sayılabilir.

Günümüzde sorunlara değinen, çözüm önerileri getiren, ulusal değerler, ilkeler ve kişilere yönelik kötülüklere karşı çıkarak varlığımızın temelini savunmak ve korumakta etkin çaba gösteren seçkin yurttaşlarımız da var. Önemli durumlarda en iyi ilâç olan zaman çoğunlukla en kötü kullandığımız değerlerin önde gelenidir.

Toplum yaşamının ışıklı, gölgeli ve karanlık yanları olması doğaldır. Ancak zamanın ve ortamın bu doğal yapılarını herkes kendisi için geçerli kılar. İyi kullandığımız zaman ışıklı, kötü kullandığımız zaman karanlıktır. Özellikle siyasal amaçlarla, nedenlerle ve çoğunlukla ilkellikle zamanı boşa geçirmekten öte, kötü geçirdiğimizi bilmeliyiz. Ortak ve ulusal varlıklarımızı, değerlerimizi partizanlıkla, çıkarcılıkla yıpratıp yıkmakta, kişisel güdülerimizle kusurlarımıza ağırlık ve öncelik vererek yitiklere neden olmaktayız.