Yeme-içme gibi fizyolojik ihtiyaçların yanı sıra, hayatı tehdit eden her türlü korku ve tehlikeden emin bir şekilde yaşama isteği en temel ihtiyaçlardandır. Bedensel, sosyal ve ekonomik güvenlik, aidiyet, saygı, sevgi, takdir edilme isteği gibi benzer duygular “insanın kendini gerçekleştirmesi” noktasında kişinin davranışlarını etkileyen ana etmenlerdir.
Temel ihtiyaçlarını gideremeyen insanların, “kişilik gelişmişlik düzeylerinin” ihtiyaçlarıyla sınırlı kaldığı, yapılan çalışmalarla ortaya konulmaktadır. Örneğin, karnını doyuramayan insandan kitap okumasını beklemek, ne kadar gerçekçi bir yaklaşım olabilir?
Elbette ihtiyaçlar sonsuzdur. Ancak öncelikli ve zaruri ihtiyaçların yeterince karşılanamıyor olması; kişinin ilişkilerini, eğitim ve sosyal faaliyetlerini, özgürlük anlayışını, tercihlerini vs. doğrudan etkileyecektir. Çok daha önemlisi, içinde bulunduğu bu hal, insanı kendisine ve doğaya yabancılaştıracaktır. Yabancılaşma ise “anlamsızlığı” beraberinde getirir.

İSLAMİLİK ARAŞTIRMASI

Global Economy Journal’de yayımlanan 208 ülke arasında yapılan “İslamilik” araştırmasını okuduğumda, zihnimi yukarıdaki fikirler istila etti. Müslümanların yaşadığı ülkelerde, İslami temel ilkelerin kale alınmıyor olması mı, yoksa başka başka öncüller mi bu tabloyu ortaya çıkarıyor sorusu, çok yönlü araştırmaları gerekli kılıyor. Fakat apaçık bir şey var ki Müslümanlar kendi anlam dünyalarına “yabancılaşmış” durumdalar.
Önce çalışmayı kısaca aktaralım:
Rehman ve Askari isimli iki araştırmacı, ilk etapta, birincil kaynaklardan temel İslami prensipleri belirliyorlar ve dört alt endekste topluyorlar. Bunlar:
İktisadi endeks: Faiz ve rüşvet işlemlerinin sıklığı, vergilerin adilliği, yoksulların eğitim ve sağlığı vb.
Hukuk ve yönetişim endeksi: Kanun hâkimiyeti, yargının bağımsızlığı, yönetim etkinliği vs.
İnsani ve politik haklar endeksi: En temel insan hakları, politik haklar, kadın hakları vs.
Uluslararası ilişkiler endeksi: Çevresel faktörlerden askeri harcamalara kadar değişik konuları içeriyor. (Abdülkadir Civan- Türkiye İslami Bir Ülke midir?)
Bu endeks değerleri, eldeki veriler çerçevesinde 208 ülke için belirleniyor, bir tür ortalaması alınıp, ülkelerin hal ve gidişleri ortaya konularak her ülke için “İslamilik” sıralaması yapılıyor.

SONUÇ TAM BİR HÜSRAN

Sıralamada başı çeken ülkeler arasında Müslüman ülke yok!
İlk üç sırada; Yeni Zelanda, Lüksemburg ve İrlanda var.
Norveç, İsveç, Danimarka, İngiltere gibi yüksek gelirli ülkeler, Türkiye haricinde OECD ülkeleri ilk elli içindeler.
Bu sıralamaya göre İsrail, Müslüman topluluklara oranla İslami ilkeleri daha iyi yaşıyor görünüyor.
İslam ülkeleri arasında ilk ellide sadece iki ülke var; Malezya 38., Kuveyt 48. sırada.
İslam’ın neşet ettiği ve Peygamber toprakları olarak anılan Suudi Arabistan 131’de.
İran 163. Afganistan 169. sırada. Türkiye’nin sıralaması ise 103.
Bu zayıf ve kötü karne, Müslümanların derslerini sil baştan çalışmalarını emrediyor.

YAPILMASI GEREKENLER

Gelişiminin önündeki engellerin kalkmasında en büyük rol siyasal zihne düşüyor. Muktedirler, yukarıda ifadelendirmeye çalıştığım toplumun en temel ihtiyaçlarına cevap vermek zorundalar.
İnsani ve toplumsal tüm konularda İslam, ne pahasına olursa olsun, yöneticilerin adaletten sapmasını yasaklar. Ekonomiden hukuka, özgürlüklerden insan haklarına, bütünlüklü bir yeniden yapılanmanın önünü açacak olanlar devleti idare edenlerdir. İman özneldir, kişiye bağlıdır; bilim ise nesneldir, yani ölçülebilir, tartılabilir, doğrulanabilir, yanlışlanabilir tarafları vardır. Dolayısıyla Müslümanların imanî tartışmalar yerine bilgiyi ikame etmeleri gerekir.
Bir diğer husus, hayırda yarışmak İslam’ın en temel kuralıdır. Başka dinin mensuplarıyla olan ilişkide de bu anlayış öne çıkar. Her anlamda daha iyi olmak, daha iyi toplum modelleri geliştirmek, sürekli artı değer üretmek (Ameli Salih) bir sorumluluktur.
Diğer taraftan Kur’an tecrübeyi önemser, (bu ister Batı’dan gelsin, ister Doğu’dan) zamanın ruhuna uygun değerleri topluma taşımak da aklın bir gereğidir.
Kur’an’ın en büyük mücadelesi cehaletledir. “Cehaletin tahsilinden” Müslümanların kurtulmaları gerekir. Aklı mahkûm eden zihin dünyasıyla ilerlemek, gelişmek, yenilenmek mümkün değildir. Kur’an, savaş gibi var olma mücadelesinde dahi ilmi çalışmaların kesintiye uğramasını istemez.
Hülasa, yeni bir Müslüman zihni inşa etmek zorunda Müslüman dünya.
Geçmişi ihya yerine, geleceği nasıl inşa ederiz sorusuna odaklanmalı.
Bununsa da tek adresi var: Eğitim.