Yüreklerimiz pıtır pıtır...
Dudaklarımızda bir gülümseme...
Yere bakarak geçmek yerine, birbirimize selam vermeye başladık... Hiç tanımadığımız insanlarla konuşuyoruz...
Sarılıyoruz kimi zaman...

*

Yine bir seçim sonrasıydı...
Boynumuz bükülmüştü, içimizdeki umutlar sönmüş, sanki bir seçimi değil de geleceğimizi yitirmiştik...
Cumhuriyet Gazetesi’nin olduğu sokaktaki marketin kasasının önünde, alışverişini tamamlamış bir hanımefendi boynuma sarıldı ağladı...
Hiç konuşmadık...
O gözerini silerek gitti, biraz sonra yine içerden bir başkası çıkarken, yine hiç konuşmadan uzun uzun yüzüme baktı, bir şeyler söylemek istedi ama söyleyemedi...
Gözlerini sildi...
Marketteki bey “Başınız sağ olsun” dedi...
Dudaklarım titrediği için ona “Kimse ölmedi” diyemedim...
Ölen içimizdeki umuttu...

*

Bu sefer farklı sanki...
Gözlerde yaş değil, umut var...
Birbirimize sarılıyoruz ama ağlamıyoruz...

*

İstediğimiz şey; cumhuriyetimiz, Atatürk’ümüz, aydınlığımız, bayramlarımız, bayrağımız, marşlarımız, çağdaşlığımız...
İstediğimiz şey; çocuklarımızın geleceği...
Gençlerimiz büyük ülkelere gittikleri zaman; onlardan eksiği olmayan, başları dik, onurlu, ülkeleri ile gurur duyan, o özgüveni umuyoruz...
Korku, endişe bitsin...
Mutfakta türkü söyleyen o anneyi geri istiyoruz...

*

Bak denk geldi...
Mevsim bahar...
Papatyalar açtı, begonviller sıra sıra, güller tomurcuklarını verdi, kavak ağaçları minik yapraklarla donandı, leylak kokusu var havada...
Ve biz bu baharda...
Umut rüzgarları ile birlikte dalga dalga, menekşe tarlaları gibiyiz...
Serçelerin sevinci içindeyiz...

*

Sadece geleceğimizi geri istiyoruz...
Umudumuz var daha...