Sevgili okuyucularım, adına İslamcı terör denilen bela sadece Türkiye’yi değil neredeyse bütün dünyayı sarmış durumda.
Türkiye’de nice bombalar patlattılar, nice toplu katliamlar yaptılar. IŞİD isimli İslamcı terör örgütünün en son marifeti geçtiğimiz ekim ayında Ankara’da istasyon meydanında düzenlediği saldırı...
101 masum insanımız can verdi.
Son olay Paris’te gerçekleşti, yine 100’den fazla ölü var.
IŞİD ne anlama geliyor?
Irak Şam İslam Devleti. (Şam, Suriye anlamında.) Örgütün ismi bütün yabancı dillerde de aynı anlamda kullanılıyor.
Gelgelelim bizim Tayyipgiller iktidarı bu kanlı örgütün adını kendiliğinden değiştirdi. Açın bakın onların gazetelerine, izleyin yandaş televizyon kanallarını, IŞİD değil DAEŞ veya DEAŞ dedikleri bir örgütle karşılaşacaksınız!
Bunun anlamını bilen yok.
Bilinen tek şey, bizimkiler “İslamcı” kelimesinden rahatsızlık duyunca yeni bir isim yarattılar!
Bundan daha komik bir şey olamaz.

* * *

IŞİD’le bir süredir sınır komşusu olduğumuzu biliyorsunuz. Aynen PKK ile olduğu gibi!
Bu iki kanlı örgüt Suriye’de Esad’ı devirip ülkede egemenlik kurmak için savaşıyor.
PKK Kürtçü...
IŞİD ise kelle kesen İslamcı.
Dünyaya gelmiş geçmiş en vahşi, en gaddar terör örgütlerinden biri.
Bizim iktidar işte bunların peşine takılıp Esad’ı devirme hayallerine kapıldı. Bu nedenle ikisine de maddi ve manevi destek sağladı.
Bilerek yardım etti.

* * *

Musul olayını anımsayınız. IŞİD başkonsolosluğumuzu ele geçirdi, şimdi CHP’den milletvekili seçilen başkonsolosumuzu ve çok sayıda özel harekat polisimizi esir aldı...
Örgüt haftalar süren bekleyiş sonrasında hepsini görülmemiş bir biçimde serbest bıraktı.
Yapılan pazarlıkta IŞİD’e hükümet tarafından neler verildiği, hangi olanakların sağlandığı bilinmiyor.
Şimdi sınır komşusu olduğumuz bu İslamcı örgüt sadece bizim değil, son Paris olayında olduğu gibi bütün dünyanın baş belası.
Nedeni ise apaçık ortada:
Esad, ABD’den gelen umumi arzu üzerine devrilecek, bu işlemin taşeronluğunu ise bizim Tayyipgiller iktidarı üstlenecek!
IŞİD’i elbirliği ile güçlendirdiler, maddi ve manevi destek verdiler, şimdi katliamlar başlayınca “Vay namussuz, katil IŞİD” edebiyatına sarıldılar.
Esad yerinde duruyor. Suriye’yi harabeye döndürdüler, mahvettiler... Olan bize oldu...
Ve o gülünç olaya tanıklık ettik!
Örgütün adını kendi kendilerine değiştirdiler, İslamcı kelimesini çıkarıp DAEŞ (veya DEAŞ) yaptılar. Ticaret Sicili gazetesinde şirket adı değiştirir gibi!..

* * *

Suriye’nin harabeye dönmesinde, milyonlarca Müslüman Suriyelinin evini barkını bırakıp kaçmasında, yüz binlercesinin ölmesinde başrol oyuncuları, ABD ile bizim AKP hükümetleridir.
IŞİD’in böylesine gelişmesine, Türkiye ile sınır komşusu olmasına neden olanlar da aynıdır.
Şimdi hep birlikte bekleyelim bakalım, bir süre sonra ülkemizin neresinde hangi katliam gerçekleşecek...
Kaç kişi ölecek...
Bizimkilerin “DAEŞ”i (!) acaba daha neler yapacak!
Esad düşmanlığının tohumlarını ekip sonu bilinmeyen maceralara girenler, bir adım sonrasını göremediler.
Göreceğiz, iş nerelere varacak!
Her gün Allah’tan söz edip kameralar önünde namaz kılma atraksiyonu yapan sahte Müslümanların vicdanı, Suriye’de mahvedilen milyonlarca Müslüman için acaba bir saniye olsun sızlıyor mu, kim bilir!

Neredesin Diyanet?


Adam devlet memuru, maaşını Diyanet’ten alan bir imam. Ankara’nın göbeğinde Balgat SGK Camii’nde görevli. Facebook sayfasında Atatürk’e hakaretler yağdırıyor, benim ölmüş anama sövüyor.
Yazıyoruz, belgeliyoruz, bu nasıl iştir diye sorup Diyanet’ten yanıt bekliyoruz...
Aradan dört gün geçti, yine tık yok!
Diyanet, AKP’nin arka bahçesidir. Diyanet partizanlaşmış, siyasete bulaşmıştır...
Ve imam efendi bize açıkça söverken bu yüzden ses veremiyor...
Belki de imamı kutladılar, “Helal olsun arkadaş, az bile yazmışsın. Şimdi sessiz kal da biz seni kurtaralım” dediler.

* * *

Davutoğlu Ahmet önceki gün Diyanet Başkanı Mehmet Görmez’i kabul etti. Ayrıca doğru ama geçersiz bir şey söyledi:
“78 milyonun her biri bizim için olumlu bir imaja sahiptir. Herkesin izzetleri (değerleri, saygınlığı) devlet teminatı altındadır” dedi.
Hakarete ve haksızlığa uğrayan kendi adamları ise doğrudur. Bu kavramlar akıllarına o zaman gelir.
Ama onların sevmediği biri ise devlet teminatı falan yoktur, es geçerler.
Aynen benim olayımda olduğu gibi.
Devletin memuru olan Elvan Bal isimli imam sövüyor, hakaretler yağdırıyor...
Diyanet ise kulağının üzerine yatmış, bunları görmezden gelip imamı korumaya alıyor.
Güzel dinimizi, Müslümanlığı, günümüzde işte bu kafalar temsil ediyor.

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Karaman Cezaevi’nde yatmakta olan Ahmet Gerçek’ten mektup aldım: “Bu mektubu size kapalı kapılar ardında kader birliği yaptığımız tüm arkadaşlarım adına, Atatürk evlatları olarak yazdığımızı bilmenizi isterim. Kendimizi burada kitaba adadık, sayısız kitap okuduk ve okuyoruz. Bilginin iyisi kötüsü olmaz, sizden kitap istiyoruz. Umarım bizi yalnız bırakmazsınız. Allah’a emanet olun.”
Elimdeki az sayıda kitabı yarın onlara kargoyla göndereceğim.
Siz de kitaplarınızı “Ahmet Gerçek, Karaman M Tipi Cezaevi” adresine gönderirseniz sevinecekler. (Ancak PTT Kargo ile gönderin. Doğru mudur bilmiyorum ama öteki şirketlerle gönderilen paketleri cezaevlerine almıyorlarmış.)