Sevgili okuyucularım, ne demişti rahmetli şairimiz Orhan Veli... “Beni bu güzel havalar mahvetti/ Böyle havada istifa ettim memuriyetimden/ Böyle havada aşık oldum...”

Bazen herkesi mahveden şeyler ortaya çıkabilir.
Örneğin Tayyip’i güzel havalar değil ama bu kasetler mahvetti.
Bulup piyasaya sürenlere teşekkür borçluyuz. Birilerinin nasıl ahlaksız, hırsız, rüşvetçi olduğunu bu kasetler sayesinde öğrendik. Hepsi dört dörtlüktü. Kendi seslerinden yayınlanmıştı.
Sesleri bugün bile kulaklarımızda çınlıyor!
“Oğlum evdeki paraları sıfırla...”
“Egemen’e çikolata kutusu hazırlat, içine 500 bin koy. Euro olmasın haa, dolar koyacaksın. Evdeki hizmetçi Marina’ya teslim edilecek...”
Hangisini yazayım, daha ne diyeyim.
Bir başbakan düşünün, adı hırsıza çıkmış. Maçlarda, mitinglerde, sokaklarda insanlar topluca slogan atıyor “Hırsız başbakan... Hırsız vaaar” diye.
Bu duruma bugüne kadar hiçbir siyasetçi düşmemişti.

* * * *

Son olarak Deniz Baykal kasetine ilişkin söylediği iddia edilen sözler ortaya çıktı. İnanılır gibi değil.
İşini gücünü bırakmış, dinlendiğini bilmediği için Baykal kasetiyle ilgili konuşuyor, internete ve televizyonlara verilmesini istiyor.
Kendi söküğünü dikemeyen terzi, başkalarının yatağında çözüm arıyor.
Tayyip o makamda artık oturamaz. Tayyip küçük düştü, bunun da ötesinde rezil oldu. Hele şu seçimde oylarınızla kendisine gerekli dersi verirseniz, hiç kuşkunuz olmasın bırakıp gitmek zorunda kalacak. Başka çaresi yok.
Diktatör bile olsa eğer bir yöneticinin evinde 30 milyon euro varsa, bunu çok acele sıfırlaması için oğluna talimat veriyorsa, eğer o şahsın bakanları İranlı bir sahtekardan şakır şakır rüşvetler alıyorsa, banka genel müdürlerinin evinde ayakkabı kutularında milyonlarca dolar para polis tarafından bulunuyorsa, o diktatör makamında bir dakika bile oturamaz.
Bizimki ise pişkin!
Her seferinde zeytinyağ gibi suyun üstüne çıkma yarışında birinci!
Gitsin mi, yoksa orada oturmayı sürdürsün mü? Kararı sizler oylarınızla vereceksiniz.

Bu kimin Diyanet’i!

Sevgili okuyucularım, Türkiye’nin parasal açıdan en güçlü kuruluşu olan Diyanet, yıllardan beri Tayyip iktidarının arka bahçesi olarak görev yapıyor.
AKP’ye çalışmak, Tayyip karşıtlarını güya din açısından eleştirip karşı çıkmak, artık Diyanet’in görevi.
Birkaç gün önce bir basın açıklaması yapıp -isim vermeden- kasetleri kınadılar:
“Mahremiyetin ihlali, insaf ve vicdan ölçülerinin göz ardı edilmesi, yalan ve iftiraya başvurulması...
Ülkemiz büyük bir fitne ve imtihandan geçmektedir...”
Benzer sözleri Tayyip mitinglerinde dillendirdi:
“Kasetlerle haremimize girdiler!”

* * * *

Diyanet’i perde önünden ve arkasından yönetenler şunları çok iyi bilmelidir:
Size ve vakfınıza sağlanan sonsuz parasal olanaklar 76 milyonun cebinden çıkmaktadır. Sizin bol kepçe harcadığınız paralarda hepimizin payı var. Dolayısıyla sizin siyasette taraf olma, Tayyip iktidarına arka çıkma hakkınız yoktur.
Adına Diyanet denilen bu kuruluş birkaç hafta önce İstanbul ve çevresindeki bütün müftüleri ve imamları toplayıp Tayyip’in toplantısına götürdü.
Tayyip kapalı salonda 3.500 din adamına hitap eden bir konuşma yapıp oy devşirmeye kalkıştı.
Sen ey Diyanet, bu toplantıyı hangi hak ve yetkinle düzenledin?
Şimdi basına açıklama yapıp o kasetleri eleştiriyorsun. İyi de, işin öbür tarafını irdelemek aklına hiç gelmiyor mu?
Bir sürü rüşvet, yolsuzluk, vurgun ve hortum olayını biz o kasetlerle öğrendik. Konuşmaları dinlenen şahısların bile bunları yalanlaması mümkün olmadı.
Yüz milyonlarca dolar havada uçuşmuş.
Bunları kınamak, “Devleti yönetirken rüşvet almak, yolsuzluk yapmak günahtır” demek senin aklına bir gün olsun geldi mi?
Elbette gelmedi çünkü böylesi senin işine yaramaz...
Çünkü sen orada AKP’nin bir örgütü gibi çalışıyorsun.

* * * *

Yakın zamana kadar Tayyip’in bakanı olarak görev yapan Egemen Bağış isimli şahsın kasetini dinledin mi ey Diyanet?
Ne diyordu kahkahalar atarak...
“Her Cuma internetten bir ayet indirip sallıyorum...”
Kuran’ın ayetleriyle alay ediyordu:
“Bakara makara, ayet 159, salla gitsin...”
Bu sözleri AKP’li olmayan önemli bir siyasetçi söylemiş olsaydı, kıyameti koparmaz mıydın ey Diyanet! Bildiriler yayınlayıp bu sözleri kınamaz mıydın!
Şimdi senden tık yok...
Ne biçim Diyanet’sin sen?
Kimin Diyanet’isin sen haaa?
Bırak artık Tayyip’e çalışmayı da, hiç değilse dinimiz konusunda tarafsız kalmayı, siyasete bulaşmamayı öğren ey Diyanet!
Bak, her çeşit yolsuzluk kendi sesleriyle belgelendi.
Bir gün olsun bu olanlara karşı çık, bir şey söyle, rüşvetin ve yolsuzluğun en büyük günah olduğunu açıkla da görelim Sayın Diyanet!

Yandaş tepkileri

Bunları eleştirdikçe, pisliğin üzerine gittikçe sizlerden her gün çok sayıda övgü dolu mesajlar alırım.
Ama bir de tam tersi vardır. Anladığım kadarıyla bu diktatörün yandaşları da beni okuyor ve o nedenle mesaj atıyor. O mesajlar çok ilginçtir. Okurken gülerim, neşemi bulup eğlenirim.
Küfrederler. En büyük özellikleri budur. Ana avrat dümdüz giderler.
Bir de başkaları vardır, onlar benim Müslüman ve Türk olmadığımı iddia edenlerdir. Sadece son iki gün içerisinde gelen bu tür mesajlardan birkaç örnek vereyim, siz de gülün:
“Bir gün tv’ye çıkıp Kelime-i Şehadet getir, yemin ederim ben de çapulcu olcam. Eren Kutalmış.”
“Sen diktatör görmemişsin postal yalayıcı. Tarık Arıcı.”
“Bi geber de şu iğrenç suratını görmeyelim artık. Hakan Soykan.”
“Allah ömrünü kısa etsin. Mehmet Kalbişen.”
“Senin İsrail için çalıştığını bilmeyen zavallılar var. Çapulcular, bu Emin Çölaşan, Bekir Coşkun ve Sözcü’nün sahibi Burak Akbay’ı araştırın. Bunlar İsrail’e göbekten bağlı Yahudilerdir. Eren Kutay.”
“Emin Çölaşan tam bir din düşmanı, Türk düşmanı, kalemi satılmış bir ajan ve ruhu satılmış bir masondur. İsrail ve Amerikan ajanıdır. Muhammet Aslan.”
Ve bir de başkaları:
“Sen Ermeni piçi, Yahudi dölü, Rum tohumusun.”
“İnşallah kanser olursun, ağrılar içinde kıvranıp kefensiz gömülürsün.”
Biz ülkemizin nasıl soyulduğunu, hırsızlığın kimler tarafından nasıl yapıldığını anlatıyoruz, bir de bunların verdiği şu ilkel tepkilere bakar mısınız!
30 Mart günü bu zavallılar, bu cahil ve yontulmamış kafalar da oy kullanacak.