30 yılı aşkın süredir bu ülkenin ekonomisini izlerim.
Çok defa ve her nedense hep aynı duvara toslandığına tanığım.
Keşke bu kez film farklı ve mutlu sonla bitse umudum var.
Ama korkarım ki, 1994 finaline dönmek üzereyiz.
* * *
Önce 1994 yılında ne oldu, bir hatırlayalım.
Tansu Çiller, iktisat hocası olduğunu unuttu, bu bir.
Yaklaşan yerel seçim öncesi oy satın almak istedi, bu iki.
O tarihte İstanbul Borsasında -bugünden farklı olarak- yerli oyuncular ağırlıktaydı, bu üç.
Dolayısıyla faizleri düşürüp, borsayı çoşturmak başbakana ve iktidar partisine iyi bir fikir gibi geldi, bu da dört.
Ayrıntıları boşverin, sonuca gelelim.
Faiz aşağı doğru zorlanınca, seçime üç ay kala döviz patladı, büyük oranlı devalüasyon yaşandı.
Ve faizler ne oldu biliyor musunuz?
Kriz öncesi oranların dört katına kadar çıktı.
Hazine piyasaya şok vermek amacıyla, 3 aylık yüzde 406 faizle borçlanmak zorunda kaldı.
Para sahipleri hem kurdan, hem faizden kazandı.
Yoksul haneler, zamlar ve işsizlikle ezildi.
* * *
Aranızda, “Çiller iktisat hocası olduğunu unuttu” cümlesine takılanlar olabilir...Hemen söyleyeyim, amacım ironi değil.
1994’te yaşanan, ders kitaplarından çıkmış gibiydi.
Önlenebilirdi, ama ateşe benzinle gidildi.
Çiller hoca olarak bildiğini, okuttuğunu, siyaset hırsına kapılınca unuttu.
Benzer yapıda aktörlerle, kıyamet senaryosunun, 1994’ün tekrarından korkarım.
Kastım budur!
* * *
Sermaye hareketlerinde özgürlük, serbest faiz ve serbest kur rejimi, ekonomide belalı bir üçgendir.
“İmkansız üçlü” adı verilir.
Özünde anlatılan basittir:
Eğer bir ülkede sermaye hareketleri serbestse, yani ülkeye para giriş-çıkışı özgürse, faiz ve kur aynı anda kontrol edilemez.
İkisinden birini seçmek zorundasınız.
Biraz daha açalım...
1) Düşük kur isteniyorsa, serbest faiz artabilmeli.
2) Faiz aşağı çekilsin diyen, dalgalı kur artışına katlanmalı.
3) Yok işinize gelmiyorsa, sermaye hareketleri kısıtlanmalı.
Başka yolu yok!
* * *
Gelin bu üç parametreye bağlı olarak, üç muhtemel senaryoyu tartışalım.
Diyelim ki, sermaye giriş-çıkışı sınırlandı.
Olabilir mi? Bakalım.
Türkiye’de herkes boğazına kadar borçlu.
Hanelerin tasarruf eğilimi AKP iktidarında yarı yarıya geriledi.
Ekonomik büyüme ve istihdam artışı için, yabancı paraya şiddetle ihtiyaç var.
O sebeple sermaye hareketlerini kısıtlamak intihar olur.
Demek ki herkes, istediği kadar parayı, istediği zaman (vadede), içeri-dışarı hareket ettirecekse, o zaman bu serbestinin sonuçlarına, yani faize ve/veya kura katlanacaksınız.
* * *
Diyelim ki, faizi zorla düşürdünüz, yerli/yabancı para sahipleri, yeni oranı yeterli bulmadı, büyük miktarda fon kaçışı oldu, o zaman kur fırlayıp gidecek.
Kur artışı enflasyona yansıyacak, zamlar birbirini takip edecek.
(Tıpkı son günlerde başımıza gelenler gibi)
* * *
Diyelim ki, tercihiniz düşük kur.
O zaman kaçınılmaz olarak faiz yükselecek, yabancı para girişi ile döviz bollaşacak, kur düşecek, rekabet gücü de öyle...
İthalat artacak, ihracat gerileyecek, cari açık yeniden alarm verecek.
(Tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi...)
* * *
Çare nerede?
Üçgenin dışında.
Ülkede tasarrufu, üretimi artıran, iş ve aş yaratan politikalarda.
AKP ekonomiyi kötü yönetiyor.
Dur denilmezse, yine fatura ödenecek, zengin kazanacak, yoksul sürünecek.