Bülent Arınç Meclis konuşmasında haykırıyordu; “Bir kadın olarak sus!” Kadın sıfatının konuyla ne alakası vardı? Hiç yoktu! Bilinçaltının dışa vurumu diyelim.
Kafanızdaki bütün ekonomi modellerini silip atın. Bana şunu söyleyin; Kadınların istihdama katılım oranı yüzde 25,9’da kalan bir ülke en fazla nereye kadar gidebilir? Hiçbir yere! Neden? Bir ülkenin yarısı ayaklarından toprağa zincirlendikçe, geri kalanı göklere yükselemez de ondan.

Zihniyet meselesi

Açık olarak dile getirilmese de mantık şu; Kadın çalışırsa para kazanır. Para kazanırsa, muhtaç olmaz. Muhtaç olmazsa, sığınmaz. Hele kendi ayakların üzerinde duruyorsa, kararlarını kendi verir erkeğini de kıyafetini de kendi seçer. Maalesef ülkeyi yöneten zihniyet de bunu kabul edemez!
Oysa hem mevcut İktidar hem de başörtülü ve türbanlı kızlar üniversitelerde okuyabilmek için yıllarca savaştılar. Sonunda istediklerini de elde ettiler. Peki neden? Üniversiteyi bitirip evde dört çocuk büyütmek için mi?

Yabancılar kadına güveniyor

Türban serbestliği geldiğinde çalışan kadın sayısı artacaktı... Azaldı! Yani hepsi oy devşirmek içinmiş... Sahi siz bu İktidarı herhangi bir konuda samimi olduğunu gördünüz mü?
Şöyle anlatayım... Türkiye’de bankacılık sektörünün çoğunluğu yabancılara ait... Bankacılık sektöründe kadın çalışan oranı yüzde 52’ye çıktı. Aslında oran daha yüksek de, ortalamayı aşağı çeken kamusal sermayeli mevduat bankaları ve fon bankası...
Akıllara zarar
Bankada çalışmak akıl ve zekâ gerektirir. Zorludur. Rekabet had safhadadır. Böylesi bir ortamda kadın çalışan sayısı erkeklerden fazlayken, 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde, Türkiye genelinde toplam 1.381 belediye başkanı seçildi. Bunlardan sadece 40 tanesi (yüzde 2,9) kadın... İşte paşam Türkiye!
Daha geçen ay açıklandı... Türkiye, 148 ülke arasında kadınların iş dünyasına katılımında 134’üncü sırayı aldı. Hem de sadece resmi kayıtlılar değil, tarlada aile işçisi olarak çalışan kayıtsızlar da bu sayıya dâhil edildi.

Bir adam olarak utan!

Kadınlara soruyorlar... Çalışmama nedeniniz? Başta çocukları olmak üzere ailelerini bırakamadıklarını, eşlerinin müsaade etmediğini, çalışmanın kendileri için emniyetli olmadığını düşünmeleri yatıyormuş.
Bahanelerin sonu gelmez. 1955 yılında memlekette her şey çok mu düzgündü de kadınlarımızın yüzde 72’si işgücüne katılıyordu?
Tablo bu durumdayken, illa sıfat kullanacaksak, “Ülkeyi yöneten bir adam olarak utan!” dememiz gerekmiyor mu?