Tarih: 16 Nisan 2009. Amerikan Zirvesi toplantısında Venezüella Başkanı Chavez, ABD Başkanı Obama’ya dünya solunun kült kitabını
hediye etti: “Latin Amerika’nın Kesik Damarları.” Yazarı, Eduardo Galeano idi. Kitabında şöyle diyordu: “Gerçeğin ne olduğuna
bakmadan onu değiştirmenin sihirli bir formülü yok. Bir şeyi değiştirmek için önce ne olduğunu görmek gerekiyor. Latin
Amerika’daki sorun bu. Onu göremiyoruz, kendimize körüz; çünkü kendimize başkalarının gözüyle bakmaya  şartlandırılmışız.”
Tarih: 13 Nisan 2015. Benim gibi milyonlarca insanın görmesini sağlayan büyük yazar Eduardo Galeano öldü...
Bu pazar yazısını bu büyük yazarın kitaplarıyla ilgili üç anıma ayırmak istedim...




Kitaplığımda Eduardo Galeano’nun tüm kitapları bulunuyor.
Silivri Cezaevi’ne atıldığımda hemen bazı kitaplarını istedim:
Altısının üzerinde “görülmüştür” damgası var.
- Ateş Anıları (3 cilt)
- Kucaklaşmanın Kitabı
- Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri
- Gölgede ve Güneşte Futbol...
Cemaat kumpasıyla Fenerbahçe’ye operasyon yapılıp Aziz Yıldırım hapse atılınca, futbol tutkunu Eduardo Galeano‘nun “Gölgede ve Güneşte Futbol” kitabını Metris Cezaevi‘ne gönderdim.
Hitler ve Mussolini desteğinde General Franko, İspanya Cumhuriyeti için başkaldıranların üzerine bomba yağdırırken, Barcelona futbol takımı direnişe destek yaratmak amacıyla Amerika kıtasında maçlar yapıyordu.
Franco diktatörlüğü yıllarında Barcelona kulübüne transfer olmak veya kulüp üyeliğine girmek faşist rejime olan muhalefeti göstermenin de bir yoluydu.
Bu dönemde Barcelona Başkanı Josep Sunyol, General Franco askerleri tarafından öldürüldü.
O günlerde Fenerbahçeliler de Türkiye Cumhuriyeti için direniyordu... Başkanları öldürülmemiş ama hapse atılmıştı...
Ve ayrıca istedim ki Aziz Yıldırım...
- Siyah derili olduğundan oynamasına izin verilmediği için yüzünü pirinç tozuyla beyazlaştırıp sahaya çıkan Carlos Alberto‘yu...
- Röveşatayı ilk yapan Şilili Kızılderili David Arrellano‘yu...
- “Tango en iyi antremandır” diyen Moreno‘ydu...
- 1942’de “kazanırsanız ölürsünüz” tehdidine rağmen sahaya çıkıp Nazileri perişan eden ve kurşuna dizilen Dinamo Kiev’li 11 futbolcuyu...
- Liman işçilerinin grevini destekleyen bir cümleyi sırtına yazmış olduğu için cezalandırılan İngiliz futbolcu Robbie Fowler‘i...
- 1994’te ülkelerinde futbol sendikası kurmak amacıyla çalışmalara başladıkları için üzerleri çizilen; Maradona, Stoichkov, Bebeto, Gascoigne, Francescoli, Laudrup, Zamarano, Hugo Sanchez‘i...
Büyük yazar Eduardo Galeano’nun kaleminden öğrensin...

Doktor’un hediyesi


Ne tesadüf...
Silivri Cezaevi’ndeki muayenem sonrasında bir doktor, koltuğumun altına kitap sıkıştırdı. İmzalamıştı; “Sevgili Soner Yalçın’a bu küçük hediyeyi kabul etmesi ricasıyla...”
Kitap; Eduardo Galeano’nun “Aynalar”ı idi...
“Aynalar” kitabının bir sayfasını paylaşmalıyım sizlerle; çünkü, Katolik Papa “Ermeni soykırımı”nı kabul ederek geçmiş suçlarını unutturacağını sanıyor...
Sözü “ben hatırlama takıntısı olan bir insanım” diyen Eduardo Galeano’ya bırakayım:
“Adolf Hitler’in dostlarının hafızaları çok zayıf, ama onlardan aldığı yardım olmasaydı Nazi macerasının gerçekleşmesi pek mümkün olamazdı.
Meslektaşları Mussolini ve Franco gibi Hitler de Katolik Kilisesi‘nin çok çabuk gelen rızasına güvendi.
Hugo Boss ordusunu giydirdi.
Bertelsmann subaylarını eğiten eserleri bastı.
Uçakları Standard Oil‘in verdiği yakıtla uçuyordu ve askerleri Ford marka kamyon - ciplerle yolculuk ediyorlardı. Bu araçların yaratıcısı ve ‘Uluslararası Yahudi’ adlı kitabın yazarı Henry Ford onun ilham perisi oldu. Hitler ona madalya takarken teşekkür etmeyi de unutmadı.
Ayrıca Yahudileri belirlemeyi mümkün kılan şirket IBM‘in başkanına da madalya taktı.
Rockefeller Foundation, Nazi tıbbının ırksal ve ırkçı araştırmalarını finanse etti.
Başkanın babası Joe Kennedy o dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nin Londra Büyükelçisi’ydi ama daha çok Almanya’nın büyükelçisiymiş gibi davranıyordu.
Başkanlarının (baba-oğul Bushlar-sy) babası ve dedesi Prescott Bush ise servetini Hitler’in hizmetine sunan Fritz Thyssen’le işbirliği yaptı.
Deutsche Bank, Auschwitz toplama kampının inşasını finanse etti.
Daha sonraları Bayer, Basf ya da Hoechst olarak anılacak olan Alman kimya sanayisi devi IGFarben Konsorsiyumu, kamplardaki mahkumları kobay olarak ya da işgücü olarak kullanıyordu. Bu köle işçiler herşeyi üretiyorlardı, hatta kendilerini öldürecek olan gazı bile.
Mahkumlar ayrıca; Krupp, Thyssen, Siemens, Varta, Bosch, Daimler Benz, Volkswagen ve BMW gibi Nazi çılgınlıklarının ekonomik temelini teşkil eden başka şirketler için çalışıyorlardı.
İsviçre bankaları mahkumların altınlarını (mücevherlerini ve dişlerini) Hitler’den satın alarak dünyanın parasını kazandılar.
Coca-Cola firması Fanta‘yı savaşın ortasında Almanya pazarı için üretti. Aynı dönemde Unilever, Westinghouse ve General Electric firmaları da Almanya’daki yatırımlarını ve kazançlarını katladılar.
Savaş bitince ITT firması, müttefiklerin bombardımanının Almanya’daki fabrikalarına verdiği zararı gerekçe gösterip milyonluk bir tazminat kazandı.”

Şifreli kitap!


Prof. Dr. Nurettin Demir...
CHP Muğla Milletvekili...
Bizleri Silivri zindanında hiç yalnız bırakmayan yiğit politikacılardan biriydi...
Bir ziyaretine elinde kitapla geldi:
Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabı...
CHP’li Demir, “mutlaka okumuşsunuzdur ama bir daha okumak istersiniz” diye getirmişti.
“Bizim Mahalle”den olup da bu kitabı okumayan var mıdır?
Koğuşta kitabın ilk sayfasını çevirdiğimde kimi satırların altı çizilmişti! Şaşırdım. “Acaba” dedim, “bir mesaj mı verilmek isteniyor?”
Şu satırlar çizilmişti:
“Kesik damarların kıtasıdır Latin Amerika. Keşfedildiği günden beri burada her şey önce Avrupa, daha sonra da Kuzey Amerika (ABD) sermayesine dönüşmüş ve o uzaktaki iktidar merkezinde öylece birikmiştir, öylece birikmektedir. Her şey, bütün her şey: toprak ve tüm ürünler, zengin madenlerle dolu toprak altı, insanlar, insanların üretim ve tüketim güçleri, tüm doğal ve insani kaynaklar.”
Altı çizilen bir diğer satır şuydu:
“Başkaları sırf biz kaybettiğimiz için kazanmış durumdadır: Latin Amerika’nın az gelişmişliğinin tarihi, belirtildiği gibi, küresel kapitalizmin gelişiminin tarihine bağlıdır. Emperyalist iktidar merkezlerini sulayan yağmur, sistemin geniş kenar mahallelerini baskıya uğratmaktadır. Buna paralel ve eş zamanlı olarak da, bizim içeride egemen, ama dışarının egemenliği altındaki sınıflarımızın refahı, yük hayvanları gibi yaşamaya mahkum halk yığınlarımızın talihsizliğini, talihsizlikten öte felaketini oluşturmaktadır.”
Kitabı okurken kucağıma bir kartvizit düştü; Prof. Dr. Nurettin Demir’e aitti. Ve arkasında şu yazılıydı:
“Sevgili dostum, oğlum bazı kısımları çizmiş. Kitabın Türkiye’de baskısı bittiği için, kütüphanemden getirdim.”
Yani... Mesaj filan yoktu!..
Prof. Demir’in oğlu kitabın 57’nci sayfasına kadar kimi satırların altını çizmişti; demek bitiremeden kitap bana gelmişti.
Ne yazık ki ben de kitabı yarıya kadar okuyabildim; çünkü tahliye oldum.
Ama...
Her fırsatta kütüphanemdeki Eduardo Galeano kitaplarını çıkarıp tekrar tekrar okurum...
Umarım bir gün siz de tanışırsınız; adını sonsuzluğa yazdıran/ölümsüz bu büyük yazarla...

Dünyanın vicdanı bir gazeteci


Adı, Eduardo Galeano...
Tarih: 3 Eylül 1940.
Uruguay’ın başkenti Montevideo‘da doğdu.
Her Uruguaylı gibi futbolcu olmayı çok istese de, çocukluğunda birçok farklı işte çalışmak zorunda kaldı.
On dört yaşındaydı...
Bir bankada kollarında dağ gibi yığılı dosyalarla basamakları inip çıkıyordu. Halkı sömürdüğünü düşündüğü banka yönetiminin cuma günü yaptıkları toplantılara kahve taşıyordu. İshal olmaları için kahvenin içine bir şeyler kattığı ortaya çıkınca atıldı!
İyi resim yapıyordu; teknik ressam, ressam, vezneci, daktilocu olarak çalıştı.
İlk politik çizgi romanını, Sosyalist Parti’nin haftalık yayın organı El Sol‘a sattı.
İmza olarak, babasının soyadı “Hugles”i değil, annesinin soyadı “Galeano”yu kullandı.
20’li yaşlarında, Mario Vargas Llosa, Marco Benedetti, Manuel Maldonado Denis, Roberto Fernandez Retamari gibi yazarların da yer aldığı politik “Marcha” dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı.
1973’teki faşist askeri darbe sonucunda hapse atıldı.
Sonra sürgüne yollandı. Arjantin’e yerleşti. Brezilya’da yayınlanan Crisis‘i çıkarmaya başladı.
1976’da Arjantin’de faşist Videla rejimi, askeri bir darbeyle iktidara gelince adı, yok edilmesi gerekenler listesinde/”ölüm mangaları”nda yer aldığı için İspanya’ya kaçmak zorunda kaldı.
Yazdığı “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” Uruguay, Şili ve Arjantin’de yasaklandı.
Ancak, 1985’te dönebildi ülkesine...
Eduardo Geleano, gazeteciliği asla vazgeçemeyeceği bir meslek olarak tanımladı. Çünkü gazetecilik, kamuoyuna yararlı olmasının yanı sıra, insana belirli bir bakış açısı, gerçeği irdeleme hakkı veriyordu. Ona göre, hakkını vererek yapılan gazetecilik etkin bir edebiyat biçimiydi. Yani, insanı yineleten, onu besleyen-zenginleştiren ve biraz olsun değiştiren bir edebiyat!
Neler yazmadı ki:
“Viktoryen çağ’da evli olmayan hanımların önünde pantolonlardan bahsedemezdiniz. Bugün de kamuoyu önünde bazı şeyleri söylemek iyi karşılanmaz:
Kapitalizm sahne ismi olarak pazar eknomisi‘ni kullanıyor; emperyalizme ise küreselleşme deniyor; cücelere çocuk demek gibi bir şey bu; oportunizm pragmatizm oldu; ihanetin adı realizm; yoksullara yoksun, dar gelirli ya da kıt kaynaklı insanlar deniyor; yoksul çocukların eğitim sistemi tarafından dışlanması, eğitimi yarıda bırakma adı altında tanıtılıyor; patronun, işçinin tazminatsız ve açıklamasız işine son verme hakkına emek piyasasının esnekliği deniyor; resmi dil, kadın haklarını azınlık hakları arasında tanıyor, insanlığın yarısını oluşturan erkekler çoğunlukmuş gibi; askeri diktatörlük yerine süreç deniyor; işkenceye, yasadışı baskı ya da fiziksel ve psikolojik baskı deniyor; hırsızlar iyi bir aileden olunca, kleptoman oluyor; kamu kaynaklarının çürümüş bir politika tarafından boşaltılmasının adı yasadışı servet edinme oluyor; otomobillerin işlediği suçlara kaza deniyor...
1995’te Fransa Güney Pasifik’te nükleer denemeler yaparken, Fransız Büyükelçisi Yeni Zelanda’da açıkladı: “Bu bomba kelimesi hoşuma gitmiyor, bomba değil bunlar, bunlar patlayan mekanizmalar“; Kolombiya’da askerin himayesi altında insanları öldüren bazı grupların adı ortak yaşam; Şili diktatörlüğündeki toplama kamplarından birinin adı haysiyet, Uruguay diktatörlüğünün en büyük cezaevinin adı özgürlük; 1997’de Chiapas’ta Acteal Köyü’nün kilisesinde dua ederken tamamı çocuk ve kadın kırk beş köylüyü arkadan makineli tüfekle tarayan yarı askeri örgütün adı barış ve adalet‘ti...”
Yaşamı boyunca hep gerçekleri yazdı:
“Görevliler, görevini yapmaz.
Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler.
Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler.
Bilgilendirme medyası bilgilendirmez.
Okullar cahillik öğretir.
Yargıçlar, kurbanları cezalandırır.
Ordular, kendi vatandaşlarıyla savaşır.
Polisler, suç işlemekten, suçla savaşmaya zaman bulamaz.
Kârlar özelleştirilirken iflaslar kamulaştırılır.
Para, insandan özgürdür...“
Evet...
“Yoksullara yiyecek verirseniz ‘aziz’, neden yiyecekleri olmadığını sorarsanız ‘komünist’ olursunuz” diyen devrimci Eduardo Galeano, Mexico City’de aldığı onur diploması töreninde yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Bağımsızlık haysiyetin diğer adıdır...”