Savcı idam istiyordu...
Berin Menderes mektup yazmıştı, Yassıada’da yargılanan sevdiği adam Adnan Menderes’e:
“Dünkü gazetelerde soruşturmada ifade verirken çekilmiş resimlerine baktım, çok zayıfladığını gördüm. Ne hale geldiğimizi söylemek anlamsız. Ben hep seni ayrıldığımız günkü güler yüzünle tahayyül ediyordum. Ne olur kendine iyi bak. Daha fazla zayıflamamaya gayret et. Yemek ye. Çektiğimiz ıstırapların sonu gelmiştir belki. Adaletin tecellisini beklerken de her şeyin üstünde Allah’ın adaletine inanıyorum.....”
Oğullarına sarılarak haberleri dinliyordu...
Umut kesildiğinde, gözü kapıda öyle bekledi...
Menderes’i, Zorlu’yu. Polatkan’ı 17 Eylül 1961’de asarak idam ettiler...

*

Bir başka zaman diliminde mahkeme “idam” dedi...
Ulucanlar hapishanesinde bir hücrede, birazdan idam edilecek olan Deniz Gezmiş, son arzu olarak babasına mektup yazmak istedi, kalem kağıt verdiler:
“Baba...
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Üzülmesin. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım...”
Deniz Gezmiş’i Yusuf Aslan’ı,
Hüseyin İnan’ı 6 Mayıs 1972’de idam ettiler...

*

Cellatlar niye yüzlerini örterler?...

*

İdam; gidenlerden çok, kalanların boynunda “insanlığı” sorgulayan bir yağlı ilmiğe dönüşür kimi zaman...
Hele hukuk olmayan ülkede...
Şimdi özür dilediğiniz; Ergenekon, Balyoz, Oda TV sanıklarını asmıştınız bak...

*

Suç işleyene bin bir türlü ceza varken, ömür boyu yaptığını düşünüp acıyı beteriyle ödemesi dururken, idam ilkelliktir...
Herkes cezasını çeksin...
Ama rüyalarında; insanların sallandığı darağaçları, yağlı ipler, maskeli cellatlar görerek büyüyecek çocukların günahı yok...

*

İdama hayır...