Yeni “Star Trek” filminde bir yardım çağrısıyla harekete geçen kahramanlarımızı büyük süprizler bekliyor!

“Star Trek”, meraklılarının sayısıyla tüm rekorları kıran ve televizyon dizileri ile onlara bağlanan sinema filmlerinin ilişkileri açısından dünya kültüründe son derece özel bir yere sahip güçlü bir fenomen. Yazar Gene Roddenbery’nin 1966 yılında yarattığı dizi bizde de TRT’nin siyah beyaz döneminden beri “Uzay Yolu” olarak bilindi ve sevildi.
Bir kadın zerafetinde tasarlanmış Enterprise (Atılgan) uzay gemisi ve onun profesyonel mürettebatının televizyon macerası tam 79 bölüm sürdü. Zamanla fanatiklerini oluşturdu ve hepsinin ağzında Mr. Spock’ın “Bu çok mantıksız bir davranış kaptan!” sözü dolaşmaya başladı.

Roddenbery güçlü bir hayal dünyasına sahip idealist bir yazardı. Televizyon kanallarının ve yapımcılarının seyircilerin kolay anlayabileceği basit, akıldan yoksun dizilerin peşinde olmasını bir türlü kabullenemiyor ve bu diziyle seyircinin aklına güvenen işler de yapılabileceğini kanıtlamak istiyordu. Felsefi bir derinliği, mitoloji ve metafizikten beslenen yapısıyla sıradışı bir bilim kurgu dizisiydi. Asla çizgi romansal bir anlatımı veya kurgusu yoktu. Hatta aksiyon sahneleri çok gerekmedikçe kullanılmıyordu bile. Dizinin kişileri arasındaki ilişkiler ön plandaydı. Roddenbery anlatmak istediklerini bazen sembolize bir üslupla anlatıyordu. Ne de olsa bu bir dizisiydi ve dönemin sansür mekanizması sıkı çalışıyordu. Dolayısıyla Roddenbery çeşitli insan ve meslek türlerini “garip ırk”lara atfederek maskeledi.

star_trek_1

Yapılan onca dizi, sinema filmi ve hatta 2009’dan itibaren tekrar başlatılan yeni kuşak filmlerde de Roddenbery’nin kurduğu ‘öz’ü hiç bozmamaya özen gösterdiler. Diğer uzay maceralarının aksine “Star Trek”de bireysel kahramanlıklar her zaman geri planda olmuştu. İki önemli tavrından biri, ‘takım ruhu’nun hikayelere sinmiş olmasıdır. Yeni “Star Trek” filmlerinde ise diğer herkesten daha duygusal ve fevri olabilen, yani kusurlu insanı temsil eden Kaptan Kirk belki bir tık daha aksiyonun göbeğinde. Ama yine de diğer kahramanlara da kahramanlık yapma fırsatı verilmektedir. Herkes birbirine ‘bay’ diye hitap eder, herkes kendi işinden sorumlu ve onu en iyi şekilde yapmaya hedeflenmiştir. Birlik olma teması murettebatla sınırlı değildir.

Gelecekte tek bir dünya federasyonu olacağı öngörülür. Farklı türler bir arada yaşarlar geleceğin dünyasında. Evrenin saldırgan türleri dünya dışındaki başka gezegenlerde, uzaktadırlar. Atılgan gemisi ise bir araştırma gemisidir ve diğer bilim kurgu fantazyalarından farklı olarak bir karakter gibi yer kaplar. Atılgan filmin dişisi, ‘ana’sıdır. Bir türler mozaiğini içinde de barındırır. Kadınlar, erkekler, eşcinseller, farklı türden (milliyetten) canlılar amaçları savaşmak olmayan görevler için yolculuklara çıkarlar. Tabi ki 2009’da başlayan yeni seride aksiyon ve eğlence eski “Star Trek” maceralarından çok daha ön planda ve fazlasıyla ‘aydınlık’. Kirk’ü kurallara çok fazla uymayan, yerinde duramayan, duygusal ama bazen bu yüzden hata da yapabilen bir karakter olarak ‘deli fişek’ bir delikanlı yaptılar. Çoğu zaman ikili kavgalardan yenik çıkması ise benim için hâlâ güzel bir detay. Bay Spock ile arkadaşlığı ise giderek dizideki kıvama geliyor.

star_trek_3

“Hızlı ve Öfkeli” serisinin yönetmenlerinden biri olan Justin Lin şanslı, çünkü ekibin evini simgeleyen Atılgan gemisinin en çok zarara uğratıldığı hikayeyi çekmiş. Bir yardım çağrısına giden Atılgan mürettebatı büyük bir işgalle burun buruna geliyor ve gerçekten etkileyici sahneler izliyoruz. Gerisi aslında çok bilinen Star Trek klişeleri. Ama Star Trek kültürüne çok da hakim olmayan genç kuşak için gayet tatminkâr sayılır yine de. Sadece son yarım saatinde biraz uzatıyor meseleyi Lin, daha aksiyon verebilmek adına.

Kaptan Kirk rolünde Chris Pine artık karakteriyle iyice bütünleşmiş durumda. Bay Spock olarak Zachary Quinto zaten en başından beri doğru oyuncuydu. Doktor McCoy rolünde Karl Urban ilk kez bu filmde kendisini bir parça gösterebiliyor. Filmin kadınları Uhura’da Zoe Saldana ve bu filmde tanıdığımız Jaylah rolünde Sofia Boutella da renk ve lezzet katıyorlar. Filmin aynı zamanda senaristlerinden biri olan Simon Pegg ise kendisine biraz torpil yapıp canlandırdığı Scotty karakterinin filmdeki ağırlığını arttırmış...

Sonuç olarak belki bir “Galaksinin Koruyucuları” kadar diri ve yenilikçi değil ama yine de baştan sona ilgiyle kendisini izlettiren bir uzak aksiyonu “Star Trek: Sonsuzluk”.

3,5 yıldız
Star Trek: Sonsuzluk
Yönetmen: Justin Lin
Oyuncular: Chris Pine, Zachary Quinto, Karl Urban
122 dakika, 7+

Nefes nefese kalacaksınız!

İyi korku filmlerini üzerimizde yarattığı etki bakımından ikiye ayırırım ben genellikle. Sadece görsel kabiliyeti değil hikayesiyle de izleyicisini yakalayan, psikolojik ya da sosyolojik çıkarsamalar yapmaya müsait, tartışmaya açık, söyleyecek bir sözü olan filmler. Mesela geçtiğimiz yıllarda oynayan “Karabasan” (The Babadook) böyle bir korku filmiydi. Diğer tarafta da daha basit hikayeler anlatıyor olsa da sinemanın olanaklarını çok iyi kullanmış ve heyecan/korku içinde izlenen korku filmleri var. “Nefesini Tut” bu türden bir korku filmi işte.

Rocky, Alex ve Money adlı üç gençten oluşan amatör bir soygun çetesi son bir vurgun için girdikleri evde mahsur kalıyorlar. Çünkü girdikleri evin sahibi kör olmasına rağmen son derece güçlü bir eski askerdir. Ama evde onları bekleyen tek sürpriz bu korkunç adam değildir.

nefesini_tut_2

“Nefesini Tut”, 2013’te çok iyi bir filmin yeniden çevrimi olmasına rağmen ilk sinema filmi “Evil Dead” ile de takdir görmüş bir yönetmen olan Fede Alvarez’in ikinci filmi. Yönetmen bu filminde de görsel bir tatmin sağlıyor. Soyguncu arkadaşları çok kısa belirgin hatlarıyla tanıtıp çok zaman geçirmeden evin içine sokuyor, sonrasıysa zaten hiç durmuyor. Alvarez kamerasıyla evin her tarafına giriyor, çıkıyor, dolaşıyor. Hikayesinde çok girinti çıkıntı yok, hatta kör adamın hikayesindeki açılım pek ikna edici değil. Başlarken finale dair kesin bir ipucu veriyor ki keşke yapmasa diyorsunuz, bütün filmi o sahneyi bilerek izlemek finali zayıflatan bir bilgi olmuş. Ana karakter olarak genç ve güzelce bir kız olan Rocky’e odaklansa da ona aşık olduğu için bu son işi yapmaya gönüllü olan Alex de hikayede biraz işlense daha heyecanlı olabilirmiş. Seyirci bu üç karakteri biraz daha tanıyıp onlarla daha ilgili olsa çok daha büyük bir heyecan dalgasına kapılabilirdi.
Finalde de bir sorun var ki ondan bahsetmek mümkün değil bu yazıda, yoksa filme gitmenize gerek kalmayacak! Ama özellikle de Alex ve Rocky’nin kör adamla şartların eşitlendiği o kapkaranlık mahzen sahnesi “Kuzuların Sessizliği”ndeki benzer karanlık sahne kadar heyecanlı ve etkili.

3,5 yıldız
Nefesini Tut
Yönetmen: Fede Alvarez
Oyuncular: Stephen Lang, Jane Levy, Dylan Minnette
98 dakika,