Tam 12 yıl sonra Bridget Jones tekrar karşımızda. Yıllar onun sempatisini ve sarsaklığını alıp götürmemiş... İngiliz yazar Helen Fielding’in popüler romanı tüm dünyada çok satacak bir fikrin üzerine kuruluydu. İngiliz edebiyatının en güçlü yazarlarından biri olan Jane Austen’in kitaplarından feyz alan bir kadın karakter yaratmayı başarır en başta. 21. yüzyılın zeki ama hafif sarsak, sempatik ama hafif tombul, bağımsız ama yalnız, 30’lu yaşlarında, çalışan bekar kadınını ve onun aşk arayışını çok güçlü bir edebiyatla değil ama sevimli bir üslupla anlatır.

1996 yılında basılan romanın sinemaya uyarlanması 2001 yılında gerçekleşir, Fielding’e iki güçlü senarist verirler; Andrew Davies ve Richard Curtis. Hikayesi, senaristleri, yazarı ve yönetmeni İngiliz olan yapımın ana karakterini için Amerikalı bir aktristin seçilmesi zamanında küçük bir tartışma yaratsa da film ortaya çıkınca bu tartışmaların pek hükmü kalmaz. Özellikle Tom Cruise’la başrolünü paylaştığı “Jerry Maguire”deki rolüyle tanınan Teksas’lı oyuncu Renée Zellweger, 21. yüzyılın sinemada en sevilen kadın kahramanlarından birine hayat verir. Bridget’ın etrafında olup da kafasını karıştıran iki erkeği, Mark Darcy ve Daniel Cleaver’ı da yine İngiliz sinemasının iki popüler oyuncusu Colin Firth ve Hugh Grant oynayınca türünün iyi filmlerinden biri çıkar ortaya. Sempatik ve yaratıcı Bridget Jones’un sevimli gönül maceraları, romantik komedi türünde ikibinli yıllara damgasını vuran bir damar açar. Nitekim bizim de gişe filmlerimizde “Kocan Kadar Konuş” ya da “Hadi İnşallah” gibi türevleriyle gösterir kendisini.

Bridget_Jones_3

Fielding’in ikinci kitabı zaten hazırdı, aynı oyuncu kadrosu farklı bir yönetmenle bir araya geldi. Ancak “Bridget Jones: Mantığın Sınırı”, ilk filmin pırıltısından uzak bir devam filmiydi. Fielding 2003 yılında bambaşka bir roman daha denedi ama tutunamadı. Olivia Joules adlı bir kadın ajan serisini başlatmayı denediği romanı pek tutmadı. O da 2013’de Bridget Jones’a geri döndü. Bu hafta önümüze gelen “Bridget Jones’un Bebeği” ilk filmin yönetmeni ve Hugh Grant’sız oyuncu kadrosunun dönüşünü de müjdeleyen eli yüzü düzgün bir devam filmi olmuş.

Üçüncü randevu

Tam 12 yıllık aradan sonra tekrar buluştuğumuz Bridget Jones tam da bıraktığımız gibi. Renée Zellweger’in çok konuşulan ‘değişim’i bile yadırganmıyor üstelik. Tecrübeli oyuncu bunca aradan sonra hiç zorlanmamış aynı karakteri üzerine giymekte. Ukala kadın avcısı Daniel Cleaver’ın cenazesi yıllar sonra Bridget ve Mark Darcy’i tekrar karşılaştırır. Bridget’ın yeni tanıştığı zengin Amerikalı hipster iş adamı Jack’in katılımıyla da yine ilk filmdeki gibi onu iki erkeğin yörüngesine oturtur. Ancak bu sefer sürpriz bir hamilelik vardır ve Bridget gerçek babanın kim olduğunu bilmeden kendisini komik ve romantik bir karışıklığın içinde bulur.

Bridget_Jones_1

Çoktandır tanıdığımız bir karakteri tanıtmak konusunda hiç vakit harcamıyor film ve hızlı bir şekilde Bridget’ın bugününe adapte oluyoruz. İkinci filmdeki gibi zoraki bir maceranın içine sürüklenmiyor bu sefer karakter. Aynen orijinal hikayenin kaynaklarına geri dönüş yapıyor. Üstelik hikayenin erkek karakteri Mark Darcy’nin beyaz atlı prens ya da ideal erkek imajını dağıtıp onu daha ‘gerçek’ bir karakter yaparak bunu başarıyor. Mark bu filmde Bridget’ı ihmal ettiğinden dolayı onu kaybetmiş bir eski aşıktır. Boşanmak üzeredir ama aklı hâlâ onda olmasına rağmen kusurlarını törpülemek konusunda çok da başarılı bir adam değildir. Her iki taraf için de yaşlar ilerlemiştir ve flört durumları son yıllarda biraz farklılaşmıştır.
Film bu ikilemi çok iyi veriyor doğrusu. “Gangnam Style” şarkılı partide, açıkhava rock festivalinde ve Bridget’ın çalıştığı televizyon kanalındaki sahnelerde yeniçağın flört ve iş ilişkilerine yönelik çok sağlam espriler mevcut. Başvurduğu tek klişe, babası bilinmeyen hamilelik hikayesi. Ama artık o kadar da olacak. Üstelik yönetmen Maguire ilk filmin kimi sahnelerinden de faydalanarak tatlı bir nostalji de yapıyor...

Sonuçta bu romantik komedi türünün iyi örneklerinden biri sayılabilecek seyirlik filmde Renée Zellweger ve Colin Firth’ün samimi performansları ilgiyle izleniyor...

3,5 yıldız
Bridget Jones’un Bebeği
Yönetmen: Sharon Maguire
Oyuncular: Renée Zellweger, Colin Firth, Patrick Dempsey
122 dakika

Bu kaçıncı köstebek?

Gizli görevde bir polis ya da yasadışı organizasyonlara karşı çalışan kahramanlı filmlere bizde hemen “Köstebek” adı konulur. Nitekim bu seferki köstebeğimiz Amerika’nın bağrında yuvalanmış neo nazi grupların arasına sızan genç bir FBI ajanı.

Nate çok da sosyal olmayan, içine kapanık, klasik müzik hayranı ve bu özelliklerinden dolayı daha çok masa başında kendisine görev verilen bir ajan. Üst düzey ajanlardan olan hırslı Angela Zamparo, onu bombalı saldırılar düzenlemeyi amaçladıklarını düşündüğü bir neo nazi çetenin arasına sokar. Amacı liderleri görünümdeki Dallas Wolf adlı popüler bir adama ulaşmaktır. Nate çetenin en alt kademesinden başlayarak yavaş yavaş yükselir. Ancak Zamparo’nun birçok tahmini yanlış çıkacak ve Nate zor durumda kalacaktır...

kostebek_1

“Köstebek” aslında ana karakteri açısından güzel bir başlangıç yapıyor. Zamparo, Nate’in içine kapanık halini çözümleyip, ırkçı ve faşist özelliklerin bu kişiliklerin altında yattığı tezinden dolayı onu seçiyor. Bu seçiminde haklı olduğu kısa bir süre sonra kendisini gösteriyor ve bundan sonra da Nate’in iyilik ve kötülük arasındaki ince çizgide bir tereddüt yaşamasını bekliyor seyirci. Ancak yönetmen Ragussis olayın gerçek kahramanının yazdığı kitaba bağlı kalmaktan dolayı belki de, bu yola hiç sapmıyor. Nate asla yolundan şaşmıyor ve bir şekilde kendisine yüklenen sorumluluğu hep layıkıyla taşıyor.
Bu tip köstebek filmlerinde, köstebeklik yapan kanun temsilcilerinin çizginin öbür tarafına da eğilim göstermeleri güzel işlendiğinde tadından yenmez hikayelere ulaşılır. Maalesef yönetmen buradan yürümek yerine tanıdık sularda ilerlemeyi tercih etmiş. Senaryonun kuvvetini faşist grupların iç dinamiklerine, çelişkilerine yaklaşarak göstermek istemiş. Bu insanların kafalarının karışıklığını birkaç sahnede güzel vurgulamış ama buna karşılık Nate’in kafası bir an bile karışmıyor neredeyse!
Zamparo’nun FBI’ın terörizm tehditini hep ülkenin dışından gelenlerde aradığını ama içerde de büyük sorunlar olduğunu vurguladığı sahne önemli. Ama film Nate’in karanlık dehlizlerine hiç girmeyerek bu fikri desteklemekten kaçınıyor sanki.
Yine de yer yer tansiyonu yüksek sahneler izliyor, Harry Potter’ı geride bırakmaya çalışan Daniel Radclliffe’in ve Zamparo rolünde tecrübeli oyuncu Toni Colette’in etkili performanslarına kapılıyoruz. Ama çok daha iyi bir film olabilirdi...

3 yıldız
Köstebek
Yönetmen: Daniel Ragussis
Oyuncular: Daniel Radclliffe, Toni Colette, Tracy Letts
109 dakika,