Evliliğe odaklı yetiştirilen Türk kızlarının medarı iftiharı Efsun, ‘Kocan Kadar Konuş: Diriliş’te eleştirdiği ne varsa bir bir yapıyor evlenebilmek için...

Romantik komedi türüne ait filmler tabi ki evliliği özendirici, tek eşliliği savunan ve daha çok kadın seyirciyi hedefleyen filmlerdir. Giderek muhafazakarlaştığı söylenen bir ülkede televizyon ve sinemamızın romantik komedileri yeniden keşfetmesi çok da şaşırtmıyor. Geçen yıl izlediğimiz ‘Kocan Kadar Konuş’ bu yapımların içinde diğerlerinden farklı bir yapıda kendine yer açabilmişti. Filmin uyarlandığı popüler romanın yazarı Şebnem Burcuoğlu yeni bir şey anlatmıyordu aslında ama yönetmen Kıvanç Baruönü ile birlikte ayakları yere basan sağlam bir ana karakter inşa etmişlerdi. Ezgi Mola’nın parlak performansıyla canlandırdığı 30 yaşında henüz evlenmemiş Efsun adlı Türk kızının peşine takılıp gittik. Zeki, nüktedan ve edebiyat tutkunu Efsun’un zaman zaman kameraya dönüp seyirciyle konuşması bile kitlesi tarafından pek yadırganmadı.



FARKINI VE KALiTESiNi YiNE ORTAYA KOYMUŞ

Efsun, Türk kızlarının doğar doğmaz evliliğe odaklı yetiştirilmelerinden, ‘evde kalma’ korkusuyla geçen yıllarından, sıkılmasını son derece samimi ve esprili diyaloglarla bizimle paylaşan bir film kahramanı.
Hikayenin bu bölümünde Sinan’ın rolü ilkinden daha da aşağı çekilmiş. Damadın evlilikle ilgili söz hakkı, tıpkı kız babası gibi, neredeyse hiç yok. Ne de olsa evlilik organizasyonları erkeklerden ziyade kadınların sorumluluğunda yürüyen bir ritüel...
Serinin ikinci filmi yine benzer Hollywood modellerini düzgün bir yönetmenlikle ve çok da aksamayan bir senaryoyla takip ediyor. Önceki filmde olduğu gibi bu da Ezgi Mola’nın yüksek enerjisine çok şey borçlu. Sinan’ın babaannesi rolünde kadroya katılan Hümeyra ve Efsun’un anneannesi olarak ikinci kez izlediğimiz Nevra Serezli’nin karşı karşıya geldiği atışma sahneleri de filmin lezzetini arttırıyor. Çekingen de olsalar küçük cinsel imalarla süslü birkaç espri de ihmal edilmemiş. Keşke daha cesur olunabilse, ama cesur olmak bu Türkiye ortamında maalesef giderek zorlaşan bir durum.
Birbirinden cıvık komedilerle dolu filmlerimiz arasında “Kocan Kadar Konuş: Diriliş” farklı ve nitelikli kalabilmeyi başarıyor.



NİHAYET CİNSİZ KORKU FİLMİ!

Korku fanatiklerinin merakla beklediği yerli korku filmi ‘Baskın’a, sonradan büyük bir belaya bulaşacak beş polisi bir yemek masasında izleyerek başlıyoruz. Son derece cinsiyetçi olmaları, şişirilmiş egoları ve şovenist tavırları hepsinin ortak paydaları. Belli ki rozet ve silahın gücüne sığınmış, ‘iktidarsız’ tipler bunlar. İçlerinden bir nebze öne çıkan genç polis Arda’nın rüyalarına giren çocukluk anısı da bizi pek bir yerlere götüremiyor. Freudyen bir gözlükle bakıp, baba ve aile kavramlarından yürüyünce birşeylerin ucu görünüyor ama yetmiyor. Diğer karakterlerin ise birbirlerinden ayırt edici hiçbir özellikleri yok. Bunlar araçlarına doluşup bir polis çağrısına cevap verirler ve vardıkları yerde onları büyük işkenceler beklemektedir.


SENARYO SORUNLARI DiKKAT ÇEKiYOR


‘Baskın’ın görsel dünyasını çok başarılı bulduğumu en baştan söylemek lazım. Üstelik nihayet cinli islami korku filmlerinin ötesinde farklı bir yerde duran bir tavırla gerçekleştirilmiş. Ama sinema ne kadar görsel bir sanat olsa da bir hikaye anlatma sanatıdır aynı zamanda. Bu yüzden filmin senaryosundaki sorunları gözardı edemiyorum. Genç yönetmen Can Evrenol’un ilk başlarda doğru bir hikayeyle yola çıktığını ama sonrasında korku türüne ait çok sevdiği filmlere olan sevgi ve ilgisini fazla yansıttığını düşündüm izlerken. Clive Barker’dan girip John Carpenter’dan çıkan, ‘Sessiz Tepe’ (Silent Hill), ‘Teksas Katliamı’ (Texas Chain Saw Massacre), ‘Ufuk Faciası’ (Event Horizon) gibi türün en akılda kalan yapımlarını hatırlatan sahneler ve imajlar yaratan Evrenol, karakterlerini ve hikayesini derinleştirmeyi bırakıp kurduğu görsel dünyanın peşine takılıp kaybolmuş sanki bir parça. Tarikatın lideri Babayla, Arda’nın küçükken anne-babasının yatak odasında duyduğu seslerden ulaştığımız kendi (muhtemelen polis olan) babasına kurulan köprü de çok ince olamayan, kaba bir Freud okuması.
Bazı sahnelerde küçük lekeler gibi görünen Türk bayrağı, Atatürk görselleri sanırım milliyetçilik ve Osmanlıcılık eleştirilerine işaret ediyor.
Can Evrenol’un yönetmenliği yepyeni hikayelerde daha iyi filmlerin geleceğine işaret ediyor.