33 senedir iktisat ağırlıklı sosyal yazılar yazıyorum. Bu yazıların birinci amacı iktisadi sistemin sebep-sonuç ilişkilerini açıklamaktır.
İkinci amacı, “siyasi partiler, devlet, hükümet, belediyeler, kamu işletmeleri ve özel firmalar” tarafından, propaganda veya reklam amacıyla halka sunulan bilgilerin içindeki “yalan ve yanlışları” çıkarıp teşhir etmektir.
Üçüncü amacım ise, “küçük çerçevede düşünüp, kendisinin ve yakınlarının kısa vadeli çıkarı için davranan” bireylere, “büyük çerçevede düşünüp, toplumunuzun vadeli çıkarı için davranmalarının” bilimsel ahlak olduğunu ve bunun dışında dinsel bir ahlak olmadığını anlatmaktır.

TÜRKİYE UÇMUYOR!

15 Temmuz lanet darbe girişiminden sonra medya çok sesliliğini yitirdi. Hepimiz, aman şu sıralarda eleştirel yazı yazar veya haber yaparsam “milli birliği” bozmuş olurum endişesine düştük.
Daha da kötüsü, yanlış anlaşılırım, Allah saklasın “darbeci” diye damgalanırım korkusuna kapıldık. Durumdan vazife çıkarıp, halkı “Türkiye Uçuyor” palavrasına inandırmaya soyunduk. Hayır arkadaşlar! Türkiye uçmuyor. Tam tersine Türkiye’nin başı fena halde belada ve üstelik kötü yönetiliyor.
Eğer ortada bir uçma ihtimali varsa o da uçurumdan aşağı uçmasıdır. İnşallah milletimizin sağduyusu, böyle bir şey olmasına izin vermeyecektir.

THY’NİN REKOR ZARARI BİLE MEĞER BAŞARIYMIŞ

Medarı iftiharımız Türk Hava Yolları (THY), 2016 yılının ilk yarısı için rekor büyüklükte zarar açıkladı. Amerikan Doları’yla yapılan hesaplara göre, 2015’in ilk yarısında 192 milyon dolar “Esas Faaliyet Kârı” (olağan dışı gelir-gider ile kur farkı falan hariç) elde eden THY, bu yıl aynı tanımla 411 milyon dolar zarar etmiş.
TL ile yapılan hesaplamada “Vergi Öncesi Kâr” rakamı 2015’de 1 milyar 456 milyon lira. Bu yıl ise bu rakam 2 milyar 391 milyon lira zarara dönüşmüş. Bu feci sonuçlar bile “THY yüksekten uçuyor” başlığıyla gazetelerde yer aldı.
Gazeteci arkadaşlar herhalde “her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu kritik günlerde” moral bozmak istememiştir. Bu tutum kesinlikle yanlıştır.

MÜZELERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ

AKP iktidarı bir “harcama canavarıdır”. Dış borç, iç borç, özelleştirme, gelecekteki devlet gelirlerini peşin paraya kırdırma, kamu arazilerini ranta açma dâhil nereden para bulmak mümkünse, bulup görkemli bayındırlık yatırımları yapma peşindedir.
Son olarak Türkiye’deki bütün müze ve ören yerlerinin “tek bir paket” halinde ihale yoluyla özelleştirilmesi gündeme geldi. Müzelerin ve ören yerlerinin özelleştirilmesi diye adlandırılan projenin, “özelleştirme” kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu, “gelirlerinin kırdırılmasıdır”. Ayrıca, işi üstlenecek firmanın seçimi için kullanılacak yöntemin doğru adı da “ihale” değil “müzayede”dir. Çünkü iş, en düşük değil, en yüksek bedeli teklif edene verilecektir.
Özelleştirme değildir; çünkü doğası itibariyle rekabete açık olamayan iktisadi faaliyet alanları özelleştirilemez. Mesela, dünyada adı ayasofya olan (Türkçesi Kutadgu Bilig) isimli birçok kilise vardır, ama bir tane “büyük kilise” yani İstanbul’daki Ayasofya vardır.
Bu müzenin, temizliği, bilet satışı, bakım ve onarımı, en düşük fiyatı veren özel bir firmaya ihale edilebilir. Ama Ayasofya, en yüksek bedeli veren firmaya teslim edilemez. Yani, özelleştirilemez.
Eğer Türkiye’deki tüm müzeler ve ören yerleri bir paket halinde “en yüksek fiyatı verene” verilir yani sözde özelleştirilirse, şunların olacağına şimdiden kalıbımı basarım.
Birincisi; bu imtiyazı kazanan firma derhal bu yerleri birer ikişer taşeronlara devredecektir. İkincisi; giriş bedellerine zam yapacaktır. Üçüncü ve en önemlisi, buraları şu veya bu şekilde, geçici veya kalıcı olarak ranta açacaktır.
Son söz: Müteahhidin zengini, zararına aldığı işi kârlı bitirendir