Günümüz cumhurbaşkanının yukardan konuşup bir tür talimat yağdırdığı Adalet Yılı Açılış Töreni’nin yürek burkan görüntüsü yargı bağımsızlığı için duyulan endişelerin büyümesine neden oldu. Kimi yargı ilgililerini siyasal erke bağımlı, onun etkisinde ve çizgisinde gösteren durumlarının yarattığı ağır üzüntü emekli bir yargı görevlisi olarak beni yaraladı. Şimdiye kadar yaşanmamış bir tören ortamı bundan sonrası için de düş kırıklıklarına yol açtı. Kim ne derse desin, içtenlikle söylüyorum, ülkemizde yargının bağımsızlığını sürdürdüğüne inanmıyorum. Birlikte söyleşiler, karşılıklı gülüşmeler, alkışlar ve ayağa kalkışlar yargı bağımsızlığına gölge düşüren durumlardır. Kuşku ve güven endişesi adaletle bağdaşmaz.
Açıkça yinelemek gerekiyor: Türkiye herhangi bir “...istan” biz de tebaa, kul-köle değiliz. Adını kıvançla söylediğimiz Büyük TÜRK ULUSU’nun her yönden eşit, onurlu, bireyleriyiz. İnanç ve soy ayrımıyla, partisel amaçlar ve yönelişlerle ulusal kimliğini yadsıyan, bağına ihanet eden, din-mezhep sömürüsü, çıkar ve olanak katkısıyla şerefini satanlar asla bizden olamazlar. Nutuk atmak, değişik güvenceler altında bağırıp çağırarak sataşmak, suçlamak ya da kendini temiz tanıtmak bir şey sağlamaz. Siyasal namus, siyasal onur, söylenenlerle değil yaşananlarla değer bulur.
Yargının, bilimin, sanatın, hatta sporun siyasal erkin gücüne eğilip korumasına sığınması, bir toplum için en yıkıcı olaydır. FETÖ okulları imam hatip okullarına çevriliyor, 30 Ağustos törenlerinde generallerin bile kimlikleri denetleniyor, kanun hükmünde kararnamelerle olağan dönemlere ilişkin düzenlemeler yapılıyor. Tam bir hukuk karmaşası içindeyiz. Öyle bir görünüm var ki herkes yerinden korkuyor. Yargıçlar ve savcılar, iktidarın hoşuna gitmeyen kararları vermekten çekindikleri için olacak nice gereksiz gözaltılar, tutuklamalar, meslekten çıkarmalar, yoksunluklar izleniyor. Kendileri gibi düşünmeyen, konuşmayan ve yazmayanlara karşı yaygın bir yıpratma ve yıkma saldırısı sürüyor. Toplum yaşam güven ve erinç (huzur) vermekten uzak. Alacakaranlık ağırlaşıyor.

ÖZLENEN

Yaşam kıvancı insan varlığının özsuyudur. Bir anlamda organlarını besleyen özgün gıdadır. Yaşamdan mutluluk almadan geleceğe umutla bakmadan varlığı sürdürmenin çekilir yanı yoktur. İnsanın önce kendisiyle sonra çevresiyle barışık olması yeterli güçtür. Anlaşmazlık, sataşma, kavga, karşıtlık, dargınlıkla kararan ortam insanın tüm gücünü kırar, kötümserliğe neden olur. Barış, arkadaşlık, dostluk, insanları birbirine bağlayan, sorunların çözümünde, sıkıntıların giderilmesinde olumlu etkileri olan yakınlıklardır.
Siyasal tutkuların, önlenemeyen çıkışlarla girişimlerin aşırı isteklerin, açgözlülüğün, doyumsuzluğun ve çıkarcılığın bozduğu ilişkiler, halkın ayrılıklara düşmesine yol açmaktadır. Bu sakıncadan kurtulmak için siyaset önderlerine, bilim adamlarına, yerel temsilcilere ve özellikle öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Toplumsal bağı güçlendirmek için her yurttaşın yükümlülüğü vardır. Bilinçle sarılmak gereken ulusal varlık, hepimizin yaşam koşuludur.

ÖNERİ

Yargı bağımsızlığının gerçek olması için öncelikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun bağımsız olması gerekir. Yüksek yargıyı oluşturan da bu kuruldur. Adalet Bakanı’nın başkanı, müsteşarının doğal üyesi olduğu kurul bağımsız olamaz, bağımsız sayılamaz. Son zamanlarda olumlu gelişmeler gösterse de Anayasal temelde durumunun düzeltilmesi zorunludur. Cumhurbaşkanı ve Adalet Akademisi üye seçmemelidir. Anayasa Mahkemesi’ne seçim ortada. Cumhurbaşkanının atadıkları yadırganıyor. Yargıda bağımsızlık ve yansızlık, birbirinin “olmazsa olmazı”dır. Bağımsız olmayan yansız olamaz, yansız olmayan da bağımsız olamaz. Hukuksuzluk, zindandır, yıkım sürecidir, ölümdür.
Adalet güneşi bulutlu olmaz.