Geçen gün, hem köprüde takılmamak, hem de gideceğim yerde park yeri aramamak için arabamı otoparka bıraktım. Kadıköy’den Üsküdar’a taksiyle gittim. Motorla karşıya geçtim. Tekrar taksiye binip Maslak’a gittim. Dönüşte bir defa taksiye bir defa da motora bindim. Arabamı otoparktan alıp eve döndüm. Trafik, bir büyük şehir için normal sayılabilecek yoğunluktaydı. Onarım çalışması olan noktalarda yol sıkışıyordu. Ama inşaat alanı geçilince trafik rahatlıyordu. Randevuma zamanında gidebildim eve de geç kalmadan döndüm. Özel araba sahiplerine taksi kullanmak ilk bakışta ters gelse de, şehir içinde park sorunu yaşamamak için izlenmesi gereken en doğru yol budur. Ben bunu sıkça uygularım.

Arabaların durumu

Bindiğim üç araba da yeni ve temizdi. Avrupa ve Amerika’daki taksi müşterileri gibi üç keresinde de arka koltuğun sağ tarafına oturdum. Türkiye’de erkek müşteriler kural olarak (ben de genelde öyle yaparım) önünü görmek ve bazen de şoförle yarenlik etmek için ön sağ koltuğa oturur. Bu sebeple ön koltuk arkaya kaydırılıyor ve tabii arka sırada diz payı dar kalıyor. Arkaya oturduğum hallerde, şoföre sağ ön koltuğu ileri almasını rica ediyorum. Çoğu kez gönülsüz bir şekilde bu ricamı yerine getirdikleri için yılıyor ve ağzımın tadı kaçmasın diye bazen bunu talep etmekten çekiniyorum. Bu sefer de öyle davrandım.

Şoförlerin hal ve tavırları

Bindiğim üç taksinin şoförü de tabiri caizse kalantor tiplerdi. Üstleri başları temizdi. Hava çok sıcak olmasına rağmen ter kokmuyorlardı. Üçü de her gün olmasa bile gün aşırı tıraş olmayı aksatmayan orta yaşlı erkeklerdi. Beni Kadıköy’den Üsküdar’a götüren şoför “genç yaşta emekli olup Bodrum’a yerleşmiş CEO” havasındaydı. Üsküdar’dan Kadıköy’e getiren ise Anadolu’dan İstanbul’a mal almaya gelmiş tüccara benziyordu.

Müşteri yolunacak kazdır

Üçü de yolcudan fazla para almak üzere programlanmıştı. Müşteriyi manevi baskı altına almak için uyguladıkları ortak taktik surat asıp oflamak oldu. Dertli havası basmalarının amacı “ne dersem onu kabul et” idi. Hareket eder etmez üçü de bana daha tenha olacağı iddiasıyla “uzun yoldan” gitmeyi önerdi. Birincisine direndim ve kestirmeden kısa zamanda menzile vardık. İkincisine de itiraz ettim ama direnemedim. “Peki, nerden gitmek uygunsa oradan gidin” dedim. 10 dakikada 15 liraya gideceğim yere, 35 dakikada 35 liraya gittim. İnerken gerekeni söyledim. Üçüncüsü, bana sormadan uzun yola sapmaya yeltenince derhal ikaz ettim.

Vicdan, ahlak, etik ve “şerefsizlik”

Günümüzde “şerefsizlik” diye bir kelime sıkça kullanılıyor. Bu kelime Türkçe olmadığı için pek anlaşılmayan “etik değil” kavramının tam karşılığıdır. Şerefsizlik, mesleği dolayısıyla avantajlı konumda olan kişinin, karşısındakini (mesela gazetecinin okurunu, şeyhin müridini, taksi şoförünün müşterisini ve özellikle turistleri, doktorun hastasını, avukatın müvekkilini) aldatarak kendine haksız menfaat sağlamasıdır. Etik, “don paçası ile uçkur arasına girmeyen” ahlak demektir.
Son söz: Şerefsiz meslek yoktur, şerefsiz adam vardır.