Sevgili okurlarım,
FETÖ’cü hainlerin darbe girişiminin ardındaki gerçekleri araştırmak üzere Meclis’te kurulan “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu”, ek süreye gerek görülmeden çalışmalarını alelacele sonlandırdı! Komisyonun gayretli üyelerinden biri olan CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’a, “adeta yangından mal kaçırırcasına alınan bu kararı ve sonuçlarının toplumsal hayatımıza nasıl yansıyacağını” sordum.

15 TEMMUZ GECESİ KARA DELİK OLDU

AYTUN ÇIRAY (AÇ): 15 Temmuz, Cumhuriyet tarihimizde maruz kaldığımız bütün darbelerin toplamından çok daha ağır bir travmaydı. Ülkemizi işgal girişimiydi. O gece kendi halkına ateş eden, Meclis’ini bombalayan bir grup silâhlı insanla karşılaştık. Bu nedenle 15 Temmuz’un aydınlatılması, demokrasimizin geleceği açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ne yazık ki AKP’li üyeler bunu istemediler!.. Sayın Bahçeli de komisyon çalışmalarının tam ortasında Türkiye’nin gündemine “başkanlık” tartışmalarını sokarak, komisyonun battal hale gelmesine yardımcı oldu. Kalkışmanın siyasi ayağı mutlaka ortaya çıkarılması gerekirken bu başarılamadı. Binlerce insan tutuklanırken, siyasi ayağın meçhul bırakılması toplumdaki adalet duygusunu zedeledi. Benim endişem, 15 Temmuz travmasının bir kara delik gibi hepimizi içine çekip yutmasıdır. “Şok doktrini” uyguladıklarını zannederek bunu örtbas edenler ve FETÖ mücadelesini tavsatanlar, gelecekte en büyük zararı kendileri görecekler ve çok pişman olacaklar, çok!..

BAHÇELİ; İKTİDAR İSTEMEYEN SİYASETÇİ

UĞUR DÜNDAR (UD): Sizce Anayasa Komisyonu’nun hızlandırılmış bir tempoyla görevini (!) tamamlayarak metni Meclis Genel Kurulu’na indirmesi ve bunun 15 Temmuz FETÖ Kalkışma Komisyonu’nun süresinin bittiği zamana denk gelmesi bir tesadüf olabilir mi? Yoksa zamanlama manidar mı?..

12ugurbey30cm

(AÇ):
Zamanlama tabii ki manidar! Ama buralara nasıl geldik, önce ona bir bakalım: AKP 7 Haziran seçimlerine, Başkanlık Sistemi’ne dayalı yeni anayasa vaadiyle gitmişti. Ama ne oldu? 13 yıllık AKP iktidarı sandığa gömüldü! Çünkü Türk seçmeni “Türk tipi” denen, içeriği açıklanmamış Başkanlık rejimine “hayır” dedi. Böylece toplumsal fay hatlarında birikmiş muazzam gerilimi giderecek yeni bir siyasi fırsat ortaya çıktı. Eğer halkın verdiği mesaj iyi okunmuş olsaydı, toplum nefes alacak, AKP de kendini toplama şansını yakalayacaktı. Ama bu fırsatı, daha seçim sonuçları kesinleşmeden “erken seçim isteyen” Sayın Devlet Bahçeli yok etti! Seçmen Türkiye partisi olamadığını gördüğü HDP’yi de büyük oy kaybına uğrattı. Tırmanan terör nedeniyle AKP tekrar yüzde 50 çıtasını yakaladı. Fakat bu sonuç, iktidarın Anayasa değişikliklerini referanduma götürmesine yetmiyordu.

(UD):
Evet Meclis aritmetiği buna kesinlikle izin vermiyordu. Ta ki Sayın Bahçeli’nin 22 Ekim’de MHP’nin haftalık olağan Meclis Grubu Toplantısı’nda mevcut anayasa dışı fiili durumu anayasal hale getirmekten söz etmesine kadar...

MHP SEÇMENİ, BAHÇELİ YÜZÜNDEN AKP’YE KAYDI

(AÇ): Elbette. Sayın Bahçeli Türkiye’nin son 15 yıllık tarihine kritik zamanlarda yaptığı çıkışlarla damga vuran bir siyasetçi! 1 Kasım 2015’deki AKP zaferi, aslında Sayın Bahçeli’nin Sayın Erdoğan’a yönelik siyasi cömertliğinin bir eseriydi! Zira MHP’ye 7 Haziran’da verilen oyların yüzde 50’si, onun sayesinde saf değiştirip AKP’ye geçmişti!.. Daha sonra bir yöneticisinin de televizyonda söylediği gibi Sayın Bahçeli, siyasetin doğasına aykırı olarak “iktidarı istemeyen” bir lider portresi çizdi. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı, Cemaatle Oslo ile başlayan çatışmanın kendisini eninde sonunda hedef alacağını da biliyordu.

BAZI YANDAŞLAR İÇ SAVAŞ KIŞKIRTICILIĞI YAPIYORLAR

(UD): O zaman saray danışmanlarıyla yakın ilişkisi olan bazı yazarların, FETÖ kalkışmasını haber veren yazıları Saray’a ‘harekete geç, arka bahçeni emniyete al’ uyarısı olarak yorumlanabilir mi?..

(AÇ):
Öyle olabilir, ancak bazı yandaş yazarlar, bilerek ya da bilmeyerek Sayın Kılıçdaroğlu’nu ve bir kurum olarak CHP’yi hedef göstererek, bir iç savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar. Bunun hem Türk Milleti’ne hem de kendilerine çok ağır maliyeti olur. Herkes aklını başına alsın.

(UD): Nasıl yani?

CEHENNEMDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞTAYIZ

(AÇ): Sayın Dündar Türkiye 2015 yılı verilerine göre; “Dünya Terör Endeksi”nde 14. sıraya yükseldi! Veriler değerlendirildiğinde 2016’da çok daha ürkütücü bir sıçrama yaptığımız ortaya çıkacak. Çünkü 7 Haziran’dan bu yana geçen sürede 423 vatandaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce polis ve askerimiz bir yılda şehit oldu. Terör ekonomik, sosyal bütün dengelerimizi bozmuş durumda. Bunun yansımalarını sosyal medyada büyük bir endişe içinde takip ediyorum. Artık bireylerinin birbirine olan güvenlerini neredeyse tamamen kaybettiği bir toplum haline geldik. İçinde bulunduğumuz zaman, AKP’lileri ve MHP’lileri basirete, sağduyuya çağırma zamanı. Cehennemden önceki son çıkışa geldik.

(UD): Bunları söylerken Sayın Devlet Bahçeli’nin deyimiyle “fiili anayasa dışı durumu anayasal bir çerçeveye oturtmak” amacıyla hazırlanan değişiklik paketinin Meclis’e gelmesini mi kastediyorsunuz?

(AÇ): Elbette. Bakın Türk
Milleti’nin bekası uğruna bu anayasa değişikliğini gündemden düşürmek gerekir. Devletin ve milletin yaralarını saralım, düze çıkalım, bunu tekrar gündeme getiririz. Türkiye mevcut şartlar altında bu yüksek gerilimi kaldıramaz. İç barışımız hiç olmadığı kadar kırılgan! Bu değişiklik paketi güç temerküzüne neden olacak. Duyduğuma göre MHP bu güç temerküzünü (toplanmasını) teşvik etmiş; eğer bu doğruysa eğer Sayın Erdoğan, Sayın Türkeş’in dediği gibi, büyük bir tuzağa düşürülüyor. Yani tek adam devleti onu her şeyin günah keçisi yapacak.

(UD): Çok endişeli görünüyorsunuz, kendinizi bu konularda başkaları ile test ettiniz mi?

CUMHURBAŞKANINI YANILTMAK DEVLETİ YANILTMAKTIR

(AÇ): Sayın Dündar, Sayın Cumhurbaşkanı’nı neden yanıltayım? Onu yanıltırsam devletimizi yanıltmış olurum. Ben devletten geliyorum, hayat hikâyem kayıtlarda var. Tam aksine onun fikirlerine katılmamama rağmen, “fili durum” hakkında onu uyarmaya çalışıyorum. Bunu bekamız için yapıyorum. 15 Temmuz’un yaralarını saramamışken bu anayasa teşebbüsü çılgınlıktır. Sayın Cumhurbaşkanı “AKP içindeki FETÖ’cüler benim rehinem. Onlara istediğim değişiklikleri yaptırır, öcümü bir de böyle almış olurum” hesabındaysa yandı gülüm keten helva!..

50 milletvekili artışı onur kırıcı bir rüşvettir


(UD): Çarpıcı örnekler veriyorsunuz ama bu saatten sonra size, yani muhalefete kulak veren çıkacağını gerçekten düşünüyor musunuz?..

(AÇ):
Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini düşünen hakiki ülkücü, milliyetçi kardeşlerimin sesime kulak kabartacaklarına inanıyorum. Ben Türk Milleti’ne bir gün bile “Bu Millet” demedim çünkü... Ülkücülere “Onlar Fatiha okumasını bilmez” diye hakaret etmedim! Milletvekili sayısının 50 kişi artmasının “siyasi rüşvet” anlamına geleceğini millet anlamayacak mı? Sırf bu rüşvet teklifi yüzünden bile bu değişikliğe “hayır” demek şereftir. Erken seçim olacakmış, belki milletvekili olamayacakmışız. Olmayalım ne olacak? Bizim koltuk değneğine ihtiyacımız yok!..

(UD): MHP’li milletvekillerine yönelik bir ümit besliyor musunuz gerçekten?


(AÇ):
Aslında bu konuda evlâtlarımızın kaderi onların elinde. Sayın Cumhurbaşkanı’na, “Gelin bu konuyu ülkemiz düze çıkıncaya kadar erteleyelim” denilebilse sorun ortadan kalkar. Yani bu konuda etkin sorumlu MHP’dir. Kaldı ki ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın bile en son ana kadar talep ettiği şeyin kendi hayrına olup olmadığını düşünmesini isterim. Tutun ki Sayın Cumhurbaşkanı devletin adeta tam kendisi oldu, devlet onun oldu. Sayın Dündar, bu kudret inanın Sayın Erdoğan’a tuzaktır! Bu bir Pirus zaferi olacaktır. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacak, rejim değişikliğinin tüm günahları onun omzuna yüklenecektir.

MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ ŞART

(UD): Bu durumda hukukun üstünlüğünden söz edebilecek miyiz?

(AÇ):
Anayasa yoksa hukukun üstünlüğünden, hukukun üstünlüğü yoksa vatandaşların eşit değere sahip oldukları anayasal bir demokrasiden söz edemezsiniz. Bu değişiklik geçerse içerdeki mutlak kudret, dışarda mutlak zayıflığa dönüşecektir. Bunun ne anlama geldiğini Putin’in yaptırdığı U dönüşte gördük. Çok daha beterlerine tanık olacağımız muhakkaktır. Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum: Bir Milli Mutabakat Hükümeti birliğimiz, beraberliğimiz ve küresel saldırıyı def etmemiz için şarttır. Gelin 15 Temmuz’un bütün yaralarını saralım. Anayasa değişikliği gerekliyse de günü gelince tartışmaya açalım. Çünkü bizim sorunlarımız aslında Anayasa’nın yetersizliğinden kaynaklanmıyor. İdeolojik yanlış yönetim zihniyeti ve uygulamalarından kaynaklanıyor.

Bu bir federasyon anayasası olacak


(UD): Anayasa değişikliğini konuşmak için bir araya geldik ancak henüz içeriğe giremedik...

(AÇ):
İçerik belli, bu anayasa değişikliği kuvvetler birliği sağlayan bir rejim değişikliğidir. Üstelik hazırlanış biçimi ile de gayri meşrudur. Bu haliyle bu anayasa değişikliği başarılsa bile, yüzde 92 oy alan 12 Eylül darbe anayasası kadar siyasi meşruiyeti olmayacaktır. Bylock’çu milletvekillerinin oy verdiği anayasasının üzerinde oturursanız, 15 Temmuz şehitlerine ihanet etmiş olursunuz. Küresel saldırının nihai amacı olan federatif cumhuriyetin önünü açarsınız. HDP taktiksel bir sessizlik içinde olabilir! Çünkü bu konular Abdullah Öcalan’la görüşülmüştü.

(UD): Peki çözüm yolu, çare olarak ne öneriyorsunuz?

(AÇ):
Gelin küsleri barıştıralım. İzmir’de son yaşanan felâketi önleyen şehidimizin bize verdiği morali dalga dalga yurt sathına yayalım. Devletin askerinin, polisinin, savcısının, hakiminin mücadele hevesini kıracak işlerden uzak duralım. Bizim görevimiz milletimizi ve ülkemizi bu badireden çıkarmak, beka sorunumuza gerçekçi çözüm üretmektir. Bunun için ilk önerimiz bu anayasa teklifinin derhal, ivedilikle geri çekilmesidir. İkincisi; dış politikada ve ekonomide uluslararası ve ulusal arenada AKP tam bir güven kaybı ile karşı karşıyadır. Milli Mutabakat Hükümeti bunun için şarttır.