Saygı ÖZTÜRK
“Kurmay subaya öğretilen temel konu şudur: komutan karar verene kadar kendi fikrini sonuna kadar savun. Ancak komutan karar verdikten sonra, komutanın savunduğu görüşleri savun.”  Bu durum siyasette de geçerli. Konuşuldu, görüşler alındı ve adaylar belirlendi. Şimdi, adayı tartışmak yerine, seçimde partinin adayına oy kullanma zamanı….

Emekli Korgeneral Engin Alan, cezaevindeyken MHP’den milletvekili seçilmişti. Meclis çalışmalarına o yüzden katılamadı. Tahliye edildikten sonra, geleni-gideni o kadar fazla oldu ki sporunu bile yapamaz oldu. Ramazan nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından davetler aldı. Tabii ki çoğuna gitme fırsatı bulamadı.

“Bu seçimle, geleceğimize karar vereceğiz”

Engin Alan’a, CHP ve MHP’nin desteğiyle aday gösterilen Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu soruyorum. Şunları söylüyor:

“Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu tabii ki destekliyorum. Eşit bir yarış olmuyor. Bir yanda Devletin bütün olanaklarını sonuna kadar kullanan ve yaptığı açıklamalarda 77 milyonun cumhurbaşkanı olacağını söyleyen Cumhurbaşkanı adayı var. Ama bu gerçekleri yansıtmıyor. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığı gün bile basını ayırıyor. Muhalif olan gazete ve televizyonları toplantısına aldırmıyor. Peki siz nasıl 77 milyonun Cumhurbaşkanı olacaksınız? Dakika bir, gol bir. Muhalif sese hiçbir toplantısında yer yok.

Ekmeleddin İhsanoğlu, yapıcı konuşmalarıyla, tutumuyla büyük takdir topluyor ve 77 milyonun cumhurbaşkanı olabileceğini gösteriyor. MHP’ye gönül verenler, partinin iradesi doğrultusunda oy kullanacaktır. Sadece Türkiye Cumhuriyetinin 12. cumhurbaşkanını seçmeyeceğiz, bu seçimle geleceğimiz için de karar verilmiş olacak. Önceki seçimlerden çok farklı bir seçime hazırlanıyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan, ‘devleti de, hükümeti de, partiyi de ben yöneteceğim’ anlayışında. Unutmayalım, AKP’nin yerel seçimde aldığı oy kadar, CHP ve MHP’de oy aldı. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesiyle, Başbakan seçimi öyle kolay kolay alamayacağını da gördü.”

“Böyle ordu, böyle darbe olmaz”

Türk Silahlı Kuvvetleri için “gözbebeğimiz” deriz. En güvenilir kurum sıralamasında, ordumuz hep ilk sıralarda yer alırdı. Ancak, bugün güvenirlik sıralamasında Türk Silahlı Kuvvetleri hayli gerilemiş durumda. Engin Alan’a bu durumu soruyorum, şunları söylüyor:

“Düzmece ihbar mektupları, elektronik postalara dayanarak komutanlar hakkında soruşturmalar açıldı. Böyle ordu olmaz. Böyle bir ordu da itaat ve disiplin de olmaz. Oysa, disiplin ve itaat yönünden Türk silahlı Kuvvetleri dünyada bir numaradır ve bütün ülkelere bu yönümüz örnek olarak gösterilir. İlginçtir, disiplin sıralamasında ABD ordusu ikinci sıradadır. Kimsenin ordumuzla oynamaya hakkı yok. Ordumuzla oynamasınlar. Dün ‘Balyoz’ diye tezgah kuranlar, bu tuzaklarını, komplolarını yeni versiyonlarla sürdürebilirler.”

1’inci Ordu Komutanlığı’ndaki seminere “darbe planı” denilmesi, Engin Paşayı güldürüyor, “Yani böyle darbe mi planlanır?” diyor. “Darbe yapacaklardı” diye tutuklanan askerlerin niteliklerini anlatıyor, “Ordumuza indirilen bu darbenin sancıları 20-25 yılda zor telafi edilir” görüşünde. Ordusunu en çok seven bir ülkede, orduya balyozlar indirildi ve bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşması gerekenler ya sustu ya da “yargıyı etkilememek” için sustuğunu açıklamakla yetindi.

Ya “casusluk”, “fuhuş”, “darbeci” adı altında mahkemeye çıkarılan askerler… Engin Paşa, “dünyanın en rezil ülkesinde yakıştırılmayacak sıfatlar askerimize yakıştırıldı” diye hüzünleniyor.

Askeri okullara dikkat!

Askeri okullarla ilgili bazı iddialar, o okullardan yetişmiş eski komutanları da alabildiğine rahatsız ediyor. Cemaatlerin, bu okullar üzerindeki etkisinin alabildiğine arttığı öne sürülüyor. Engin Alan da, bu konuda şu uyarıda bulunuyor:

“İlgilileri, sorumluları askeri okullara, polis okullarına dikkat etsinler. Bu ülkenin evlatlarını, onun-bunun eline teslim etmesinler. Onlar, buralara bir günde gelmedi. Yıllar süren çabalarla geldiler. Bu çabalarını sonlandırmayacak, yine devam ettireceklerdir. Gelinen nokta son üç-dört yıllık zaman dilimine de ait değildir. Biz hapishanede bunlarla yüzleştik. Haksız, hukuksuz bir yargı süreci devam ederken biz acılarını yaşadık. Çok şey, çok büyük acılar yaşadık.”

O polisler şimdi nerede?

Yasadışı dinlemeler, kurulan kumpaslar, askerlerin, siyasetçilerin, bilim adamlarının, gazetecilerin cezaevine sahte belgelere dayanarak konulurken, sanki hükümet tüm bunların dışındaymış gibi gösteriliyor. Engin Alan Paşa’ya soruyorum, “Gerçekten hükümet bu olup bitenlerden 17 Aralık’a kadar habersiz miydi?” Paşa sinirleniyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Olup bitenlerden hükümetin haberi olmaz olur mu? Nasıl haberi olmazmış? Haberi olmayan bu davaların avukatı, savcısı nasıl olur? Bu tezgahı kimlerin, kimlerle işbirliği yaparak kurduğunu çok iyi biliyorum. O yüzden, şimdi kendilerini masum göstermeye çalışanlar bilsinler ki, hiç masum değiller.”

Askerleri adliyeye götürüp getiren polisler. Güneş gözlüğünü takmış polisler.. Siz şimdi neredesiniz? Engin Alan onlar için şunları söylüyor:

“Ellerinde telsizler, güneş gözlüklerini takmış, kolumuza girmiş polisler Şimdi siz neredesiniz?”

“Nerede olduğumu Barzani’ye sorsunlar”
Engin Alan, yalnız “Balyoz Davası”nda değil, 28 Şubat olarak bilinen davanın da sanıkları arasında yer alıyor. 17 Aralık operasyonuna kadar birlikte hareket eden, ortak manşetler atan cemaatçi ve yandaş gazeteler şimdi birbirlerinin aleyhine veryansın ediyorlar. Engin Paşa’yı suçlarken, “yasadışı fişlemeler yaptığını” da öne sürüyorlardı. Alan’a bunu hatırlattığımda şunları söyledi:

“Tüm meslek hayatımda kimseyi fişlemedim. Astlarıma yasal sicil verdim. Tek kişi hakkında fişlemede bulunmam söz konusu değildir. 28 Şubat sürecinde, ben Ankara’da değil, Kuzey Irak’tayım. O dağlarda haftalarca banyo yapamadan silah arkadaşlarımla birlikteydim. O dağlarda bitlendim. Artık dayanamayıp mahkemede de söylemiştim, ‘eğer benim o dönemde nerede olduğumu öğrenmek istiyorsanız, Barzani’ye sorun.’  O dönemde emrimde olan iki albay, bugün ordu komutanları olarak görev yapıyor. Nerede olduğumu onlara sorsunlar.”

Özkök-Yalman ne söyleyecek?

“Balyoz İddianamesi”nde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “darbeyi önledikleri” öne sürülüyor. Şimdi, iki komutan da ifadeye çağrılıyor. Acaba nasıl bir ifade verecekler? Bunu Engin Paşa şöyle cevaplandırıyor:

“İkisiyle de çalıştım. Mahkemede ne söylerlerse söylesin, hiçbir anlamı yok. Mahkemeye ifade vermek için gelen Işık Koşaner benim sınıf arkadaşım, can kardeşim. En değerli komutanlardan birisidir. Balyoz Davası nedeniyle ülkemizin harekat planı mahkemelere düştü. Bugün ülkemizin Yunanistan’la bir gerginlik yaşanması durumunda, her türlü harekat planlarımız da bu ülkenin Genelkurmayının masasındadır. Ne kadar değiştirirseniz değiştirin, Meriç nehri orada olduğu sürece planda fazla bir değişiklik olmaz.”

“Böyle çözüm süreci olmaz”

Hükümetin, PKK terörünü sonlandırmak adına çıkardığı “çözüm süreci yasaları”nı, ömrü terörle mücadeleyle geçmiş komutanlar yakından izliyor. Engin Paşa, “Bu süreç bu kanunla bitmez. Elinde silah tutan örgütle pazarlık yaparsanız, o istediğini alana kadar o silahı tepenizde tutar” görüşünde…

Cezaevi günleri geride kaldı. Şimdi cezaevine polisler giriyor. Engin Paşa, “İçerde bulunduğum sürede en çok kızdığım  televizyonlarda, gazetelerde bize veryansın edenlerdi” diyor. Onları hiç affetmedi, affetmeyecek…