Diyanete, bilim bakanlığının dört misli bütçe ayrılıyor, sayın ahalimiz hâlâ büyük deprem olursa ne olacak diye merak ediyor.



E, biliminsanları muska yazarak kurtaramayacağına göre, imam gömecek tabii canım kardeşim!



17 Ağustos 1999.
Sabahın ilk ışıklarıydı.
Çoluk çocuğu evde bırakıp, yazıişlerindeki haber manyağı arkadaşlarımla birlikte gazeteye koşmuştuk.
Telefonlar kesik, yollar kilit, viyadükler enkazdı, Adapazarı’na gidilemiyordu, deprem bölgesinin dünyayla irtibatı kesilmişti.
Pilot muhabirimiz vardı, rahmetli Murat Öztürk, dünyanın en önemli hava fotoğrafçılarından biriydi, pırpır uçağı bisiklet rahatlığıyla kullanırdı. Depremden hemen sonra sabah saat 5’te Hezarfen’den havalanmış, felaketin üzerinde dolaşmış, deklanşöre tıkır tıkır basmıştı. Uçağı yan yatırır, lövyeyi dizleriyle tutar, pencereyi açar, öyle çekerdi. Vakitten kazanmak için yere inmemiş, filmleri naylon torbaya koymuş, olimpiyat stadının yanındaki tarlaya atmıştı. Biz de adeta paraşüt gibi süzülen torbayı kapmış, filmleri yıkatmıştık.
Işıklı masaya serdik, ızdırapla baktık, inanılması güç manzaraydı.
Taş üstünde taş kalmamıştı, apartmanlar, okullar, hastaneler, donanma, hepsi çökmüştü. Tripodla çeksen bu kadar net olamazdı, felaket bölgesi bütün çıplaklığıyla gözümüzün önündeydi.
Tam sayfa yetmedi, iki tam sayfa yayınladık, Türk basın tarihinde ilk kez bir fotoğraf 18 sütun yayınlanmıştı, taa uçaktan çekildiği için, Adapazarı’nın neredeyse yarısı sığmıştı tek kare fotoğrafa.
Ve işte o anda, devasa büyüklükteki fotoğrafta, hepimizi derinden sarsan çarpıcı detayı farkettik.
Sadece camiler ayaktaydı!
Ertesi gün bölgeye gidip, gözlerimizle yakından gördük. Adeta nükleer bomba düşmüş gibi yokolan coğrafyada, sadece camiler ayakta kalmıştı.



Elbette uhrevi bir sonuç değildi.
Gayet dünyeviydi.
Kuldan korkmayanlar, Allah’tan korkmuştu.
Cami inşaatlarında malzemeden çalınmamıştı.



Bakıyoruz bugün...
En önce cami minareleri yıkıldı!



Güya dindar arkadaşlar tarafından yönetiliyoruz ama, 20 senede Allah korkusu bile kalmadı.



Japonya mesela...
Deprem ve deprem güvenliği denilince akla gelen ilk ülke değil mi?
8 büyüklüğünde, 9 büyüklüğünde depremler oluyor, gökdelenleri ayakta duruyor, yıkılmıyor, hatta çatlamıyor bile, kimsenin burnu bile kanamıyor.
Gel gör ki...
Bizim asrın liderimiz Japonya’ya gitti.
Şehirciliğinden teknolojisine, örnek alınacak, ibret alınacak binlerce kavramı varken, Japonya’dan beğene beğene neyi beğendi?
Harem selamlık üniversiteyi beğendi.



Tek eksiğimiz buydu çünkü.



Bakın, Profesör Celal Şengör’ü, Profesör Mustafa Erdik’i, Profesör Şener Üşümezsoy’u, Profesör Berkan Ecevitoğlu’nu, Profesör Ahmet Ercan’ı, Profesör Sinan Özeren’i, Profesör Ziyadin Çakır’ı, Profesör Naci Görür’ü, Profesör Orhan Tatar’ı, isimlerini tek tek yazmaya kalksam buraya sığmayacak olan saygın biliminsanlarımızı çıkaralım ekrana, saatlerce anlatsınlar... Sayın ahalimiz lütfedip seyretmez.
Sonra ben çıkayım “S400 füzesi aldığımız için Amerikalılar savaş gemisinden suni deprem yaratıyor” diye tweet atayım, iddia ediyorum, trend topic olur, günlerce konuşulur.



Akp’nin yarattığı tarikat-cemaat-zırcahil atmosferinin kaçınılmaz neticesidir bu...
Kollektif illüzyona maruz kalan toplumun, büyük oyunu gördüğünü zannederken, burnunun ucunu bile görememe halidir.



Giriş katı çökmüş, çatı katına ağır hasarlı raporu verilen üç katlı apartmanın, ikinci katına “hasarsız raporu” verildi Türkiye’de.



Benzin istasyonu dikmek için, arazideki fay hattını belediyenin zemin haritasından sildiler Türkiye’de.



Konut inşaatına izin verilmesi için, arazideki fay hattının yerini belediye meclisi kararıyla değiştirdiler, bulunduğu yerden bir kilometre uzakta gösterdiler Türkiye’de.



İstanbul’daki deprem toplanma alanlarına alışveriş merkezi yaptılar.
İstanbul’daki deprem toplanma alanlarına gökdelen yaptılar.
493 deprem toplanma alanı vardı.
416’sına inşaat yaptılar.
İstanbul’da 500 binden fazla nüfusu olan, ama, deprem toplanma alanı kalmayan ilçeler var.



İlk yardım malzemesi ayağıyla, en faça yerlere deprem konteynerleri koydular... Reklam panosu olarak pazarladılar!



Marmara Depremi’nden beri, cep telefonlarından deprem vergisi alınıyor, bugüne kadar 64 milyar lira toplandı.
Nerede bu para?
Buhar.



Marmara depreminde tost haline gelen binalarda 30 bin insanımızı kaybettik, 2100 dava açıldı, 1800’ü affa girdi, 110’u zamanaşımına uğradı, 189’unun cezası ertelendi, sadece biri günah keçisi ilan edildi, Veli Göçer, o da alt tarafı yedi senede yırttı, çıktı.
Veli Göçer şu anda ne iş yapıyor?
Gene inşaat işi yapıyor.



“Kumu denizden çekiyorduk, apartmanları deniz kumuyla yaptık, çoğunda midye kabukları var, demirleri hurdadan çektik” diyen kim?
İstanbul’un en ünlü müteahhidi.



Rant şehvetini dile getirirken “milletin orasına koyacağız” diyen kim?
Akp’nin en ünlü müteahhidi.



Türkiye’de 150 bin hekim var.
450 bin müteahhit var.



Sırf İstanbul’da, Avrupa Birliği’ndeki toplam müteahhit sayısının beş misli müteahhit var.



Deprem ülkesinde “imar affı” olur mu birader?



Fay hattı sorun değildir Türkiye’de.
Pay hattı sorundur, pay hattı!