Kısa bir süre önce pahalılıkla mücadele için tanzim satışları yapan AKP ile “halkçı” CHP’nin ortak yanı, ikisinin de “bakkalcılık” oynamaya meraklı olmalarıdır. Eminim MHP ve İYİ Parti de bu konuda aynı düşüncededir. Alparslan Türkeş tarafından geliştirilen “Dokuz Işık” doktrininin beşinci maddesi “toplumculuk”tur. Bu maddenin satır araları okunursa, onların da icabı (?) halinde piyasaya müdahaleye hazır oldukları anlaşılır. Türkiye’de barışın inşasında büyük bir sorumluluk taşıyan HDP ise Marksist ideolojiye abone kişiler tarafından kurulmuş (şimdi adını hatırlamadığım) bir siyasi partinin, beşinci göbekten torunudur. Onların da genlerinde “serbest piyasa mekanizmasına güvenmeme” bulunduğuna kalıbımı basarım.

★★★

Hal böyleyken benim, merkezi idare veya yerel yönetimler yani belediyeler, zinhar bakkallık, marketçilik, kasaplık, balıkçılık, fırıncılık yapmasın diye makale yazmamın âlemi var mı? Var! Çünkü yapılanlar yanlıştır. İspatı yaşanmış deneyimlerdir. İster merkezi hükümet, ister belediyeler, ister KİT’ler eliyle olsun, kamunun “piyasayı tanzim” faaliyeti piyasayı bozmuştur. Bu girişimlerinin hepsi zarar etmiştir. Ettikleri zarar halkın parasıyla karşılanmış ve hepsi de günün sonunda tasfiye edilmiştir.

KORONAVİRÜS VE BAŞKENT MARKETLER ZİNCİRİ

Geçenlerde Ankara Belediyesi “Başkent Market”ler zinciri kuruyor diye bir haber çıktı. Eyvah dedim. Zaten bir süredir Eskişehir, İstanbul ve İzmir belediyeleri “üretici belediyecilik” adı altında, “benim kitabımda” yazmayan girişimlerde bulunmaktaydılar. Pek tabii, onların da “kendi kitapları” vardır. Nasıl ben, “Gıda ve ihtiyaç maddelerinin üretimi ve ticareti kesinlikle özel sektöre bırakılmalıdır” fikrini savunuyorsam, onlar da “Hayır, bu alanda belediyeler de faaliyet göstermelidir” diyebilirler. Korkarım şu aralar hafif çekingen duran AKP’li belediyelere de “kötü (?)” örnek olacaklardır.

SALGIN EKONOMİDE NEYİ DEĞİŞTİRECEK?

Eskiden anneler çocukları hastalanınca “Hastalığı nasıl olsa geçer ama huyu değişecek, ben ona üzülüyorum” derdi. Koronavirüs salgını nasıl olsa bitecek. Ama galiba dirilmekte olan “devletçilik” eğilimi kalıcı olacaktır. Çünkü salgın, ekonomide hiç istenmeyen üç sonuç doğurmaktadır. Birincisi, milli gelirler düşmektedir. İkincisi milli gelir dağılımı bozulmakta ve fakirlerin sayısı artmaktadır. Fakirleşenler de devlet kapısına gitmektedir. Üçüncüsü reel sektör firmaları nakitsizlik ve daha önemlisi kârsızlık yüzünden zora girmekte, onlar da devlet desteği istemekteler. Pek tabii reel sektör firmalarının zayıflaması bankaları zora sokmaktadır. Onlar da devlet desteğine muhtaç hale gelmektedir. Bu şartlar altında ekonomilerin daha fazla “devletçi” hale getirmesi “maalesef” kaçınılmaz olmaktadır. Bari bakkallık bakkallara kalsın.

Son söz: Devletçilik kolay gelir, zor gider.