Son zamanlarda hükümet yetkilileri, özel bankalara bozuk çalıyor. Bu bankaların yöneticilerini, alacağı ödüncü geri ödeyebileceğinden emin olmadıkları firmalara kredi açmadıkları için eleştiriyor. Hatta aba altından sopa gösteriyor. Bu, son derece hatalı ve ileride herkesi özellikle hükümeti zora sokacak bir tutumdur. Bu ülke, sorumsuz bankacılıktan çok çekti. Bankaların içi, sahiplerince boşaltıldı. Yıllar boyunca “Nasıl olsa sonunda külfeti devlete yıkarım” anlayışı yüzünden çok sayıda banka battı. 2001 krizinde kamu olanları dahil, ülkede batmamış banka kalmamıştı dense yanlış olmaz. Kemal Derviş’in başkanlığında çalışan uzmanlar kurulu “Güçlü Ekonomiye Geçiş” diye bir program hazırladı. Bu programın en önemli ayağı “banka sektörü reformu” idi. AKP iktidarının ekonomide bir başarısı varsa, bunun bir sebebi de banka kesiminin 2002’de reforme edilmiş olmasıdır. Bu reform sayesinde yabancı bankalar, Türkiye bankalarına sermayedar olarak milyarlarca dolar “doğrudan yatırım” yapmaktan çekinmediler. Unutulmasın: Bankacılık, sadece yerel değil uluslararası denetime de tabi bir iş koludur.

BANKA, MEVDUAT SAHİBİNE KARŞI SORUMLUDUR

Bir bankanın kredi olarak reel sektör firmalarına verebileceği toplam paranın %90’ı halkın tasarruf edip bankaya “emanet” ettiği paradır. Burasını biraz daha açayım. Banka bilançosunda yer alan binalar, sabit tesisler ile IT donanımı ve yazılımı öz kaynakla finanse edilir. Dolayısıyla banka sahiplerin bankaya sermaye olarak yatırdığı paranın çoğu krediye dönüşemez. Bankaların diğer bankalardan aldığı ödünçlerin kaynağı da o bankalara yatan mevduattır. Yani bunlar da son tahlilde yerli veya çoğu kez yabancı ülke halklarının tasarrufudur. Anlaşılacağı üzere bankalardaki paranın %90’ı halkın parasıdır. Banka yöneticileri de halkın kendilerine emanet ettiği “ciğeri kediye kaptırmamakla” yükümlüdür. Hükümetin esas ödevi, banka yöneticilerinin bu bilinçte davranıp davranmadıklarını denetlemektir. Bu süreçte “hem denetlenen hem de denetleyen” kurallara ne kadar uygun davranırsa, devletin (TMSF) yükü de o kadar az olur.

KRİZLERDE FİRMA YÜZDÜRME YÖNTEMİ

Ulusal ekonomiler, bazen makro düzeyde (mesela 2008’de ABD’de olduğu gibi) sistemik krize girer. Ülke ekonomisi çöker, yüz binlerce kredi müşterisi aynı anda “acze düşer”. Bu gibi hallerde devlet adına “yasal para yaratma tekelini” elinde tutan merkez bankası devreye girer. Acze düşmüş firmaların çıkmış ve çıkacak tahvillerini veya imzalayacakları borç senetlerini, bankalar üzerinden satın alır. Karşılığında bankaya para verir; bankalar da bu paraları firmalara ödünç verir. İşler düzelince ters işlem yapılır. Tahvil veya borç senetleri firmaya, tedavüle çıkmış para da merkez bankasına geri döner. Fırtına atlatılmış, kimsenin burnu kanamamış olur.

Son söz: Sorumlu değil, sorumsuz davrananı azarla.