Yapımına 2016’da başlanan 2.700 yataklı 1 milyon metrekare kapalı alanlı inanılmaz büyüklükteki “Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi” henüz açılmamıştı. Devlet babamız, ani bir kararla bu devasa hastaneye sadece 15 dakika mesafede, hiçbir planda yer almayan ve yapılmasına gerek olmayan bir hastaneyi, asla yapılmaması gereken bir yerde, sırf Atatürk Havalimanı’nı battal etmek için alelacele inşa ettirdi.

Zannetmeyin ki şaşırdım. Hiç şaşırmadım. Çünkü ben 17 yıldır idaresi altında yaşadığımız AKP’nin iktisat politikasının, “milli geliri rantlarla büyütme” olduğunu biliyorum. Bunu da yazıp duruyorum. İmar rantı yaratmak için, yolcu ve hava trafiği açısından İstanbul’un emsalsiz bir yerleşim noktasında bulunan Atatürk Havalimanı’nın, havalimanı olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Bu yok etme hükmü çoktan verilmişti. İnfaz için fırsat kollanıyordu.

★★★

Siyasette “Olay yok, vesile var; haber yok, propaganda var” diye bir düstur vardır. Cebbar siyasetçi, yapacak ve söyleyeceklerini, yola çıkmadan önce olacaklardan bağımsız bir şekilde tasarlar. Koronavirüs salgını gibi hiç beklenmeyen kötü bir olay meydana çıksa bile paniğe kapılmaz. Derhal “Bu olaydan, amacıma ulaşmak için nasıl yararlanırım” diye düşünmeye başlar. İktidarda kalmak da bir savaştır. Savaşlarda zafere giden her yol mubahtır.

YARIŞMA ÖLÇÜTLERİ

CHP’li belediyelerin “eser” yapmasını engelleyen AKP’lilerin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı pistinin başına inşa edilen “Acil Durum Hastanesi”nin açılışında “Laf değil, eserlerin yarıştırıldığı bir dönem için milletimizle el ele çalışmayı sürdüreceğiz” demiş.

Hükümet veya yerel yönetimler, vergi veya borç alarak yatırım yapar. Soru şudur: İktidara gelmiş bir siyasetçinin, görevde olduğu sürede kamunun yaptığı yatırımlar “onun” eseri midir? Eğer onun eseri ise başka siyasetçiler zamanında yapılan eserlerle, onun döneminde yapılan eserler “yarıştırılırken” hangi ölçütler kullanılacaktır? En iyi eser nasıl belirlenecektir?

★★★

Devletin parası diye bir nebat yoktur. İster hükümet, ister belediye başkanı, ister seçilmiş, ister atanmış olsun her kamu yöneticisi “halkın parasını” sarf eder. İster cari, ister yatırım harcaması olsun, kamu yöneticisinin “rütbe-i aklı”, yaptığı harcamanın ne kadar iktisadi olduğunda görülür.

Halkın refahını artırması için “yatırımların yaratacağı nimetin külfetinden yüksek” olması şarttır. Çünkü külfeti/maliyeti olmayan yatırım yoktur. Bu külfeti de halkın taşıyacağı garantidir. Ama nimetinden, halkın yararlanacağının bir garantisi yoktur. Kaldı ki; siyasiler, ressam, heykeltıraş veya bestekâr değildir ki “eser” bıraksınlar. Onlar halkın parasını en iktisadi şekilde harcamakla sorumlu kişilerdir.  Halkın parasıyla, halka caka satılmaz.

Son söz: Müsrif siyasinin cezasını halk çeker.