ODTÜ’de 1958 güz döneminde sosyoloji dersi veren hanım hocamız, Türkiye’de sosyal değişim dinamiklerini anlatırken, köy enstitülerinin kuruluş ve kapatılış sürecine özel bir önem atfediyordu. Olayı gözümüzde daha iyi kavrayabilmemiz için, adı “köy öğretmen okuluna” dönüştürülmüş “Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne” gece yatmalı bir gezi tertip etti. Enstitü, köyün hemen yakınında bir yerleşke şeklinde inşa edilmişti. İçinde dershaneler, atölyeler, yatakhaneler, yemekhane ve mütevazı bir amfi tiyatro dahi vardı. Bunların çoğunu öğretmenler ve öğrenciler kendi elleriyle inşa etmişti. Kuruluş öncesinden o güne kadar yapılanları gösteren fotoğraflar duvarlara asılıydı. Öğretmenlerin anlattıkları ile öğrencilerin davranışları ve kazandıkları zihinsel ve el becerileri hepimizi çok etkilemişti.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN TEORİSİ

Hocamız, köy enstitülerinin kuruluş amacını, kuruluş şeklini ve işlevini anlatırken Amerikalı araştırmacı Bayan Fay Kirby’nin (Doğum ABD 1926-Ölüm 1990 Türkiye) “Türkiye’de Köy Enstitüleri” kitabını kaynak olarak kullanıyordu. Kamuya yansıyan söyleme göre köy enstitüleri “Köy öğretmeni, köy çocuğu olmalı ve köyde yetişmelidir” ilkesinden hareketle kurulmuştu. Çünkü kent çocuklarından yetiştirilen köy öğretmenleri, kesme çiçek gibi dayanıksız oluyordu. Kente götürülüp, köy öğretmeni olarak eğitilen köy çocukları ise kentli olup köye dönmüyordu.

Bu saptama doğruydu. Ancak anladığım kadarıyla “derin” amaç “Köy önderliğini, köylülerin öbür dünyasını imar etmekle görevli köy imamının elinden alıp, köylünün bu dünyasını mamur hale getirecek dünyevi yeteneklerle donanmış öğretmenine vermekti”. Köy enstitülerine tepkinin görünür sebebi, sol fikirlerin bu kurumlarda yaygın olması idiyse de, esas sebep “din adamının iktidarını korumaktı”.

HASAN ÂLİ YÜCEL

Hocamızın önerisi üzerine “karşı devrim resminin tamamını görmek amacıyla” köy enstitülerinin kurucusu Tonguç Baba’nın hamisi, devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i ziyaret ettik. Hasan Âli, bizi evinde kabul etti. “Biz irticai söylem ve eylemlerin yaygınlaşmasından endişe duyuyoruz, ne yapmamız lazım, onu öğrenmeye geldik” dedik. O da bize “İrtica ne demek” diye sordu. Biz, hiç düşünmeden “gericilik” deyince; “Hayır, tepkiciliktir” dedi. Fransızcası ise “reaksiyon”dur. Mürtecinin karşılığı da “reaksiyoner”dir diye ilave etti. Sonra hiç unutmadığım şu ikazda bulundu: Atatürk devrimleri “azınlık” tarafından çoğunluğa dayatılan bir “etki”dir. Onlar da buna tepki göstermiştir. Çünkü doğada her etkiye (aksiyona) bir tepki (reaksiyon) oluşur. Devrimler azınlığın tercihi, demokrasi çoğunluğun hâkimiyetidir. Sizler ömrünüz boyunca, “demokrasiyi mi yoksa devrimleri mi” savunalım açmazından kurtulamayacaksınız.

Son söz: Karşı devrime de karşı devrim olur.