Bundan yaklaşık 6 yıl önce “Atatürk Havalimanı yetersiz kalacak, İstanbul’a ‘üçüncü’ bir havalimanı inşa edilmeli” lafları dolaşmaya başlamıştı. Derken bu yeni havalimanın Karadeniz kıyısında ve devasa bir boyutta inşa edileceği duyuruldu. AKP’nin “kitabını okuduğum” için, bu projenin İstanbul’un artacak havalimanı ihtiyacını karşılamak için tasarlanmadığını derhal anladım. Amacın İstanbul’un rantı yüksek semtlerinden biri olan Yeşilköy’deki havalimanı arazisini imara açmak olduğu çok açıktı. Çünkü giden-gelen yolcu ve hava trafiği açısından en yanlış lokasyon seçilmişti. Üstelik tasarlanan büyüklük Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanı’nı teknik ve ekonomik nedenlerle kullanılmaz hale getirecekti. Daha da kötüsü Sabiha Gökçen Havalimanı’nın gelişmesini engelleyecekti. Dolayısıyla bu yeni havalimanı söylendiği gibi “üçüncü” olmayacaktı. Belki yanlış anladım dedim. Arazi düzeltme çalışmaları başlayınca geri dönülmez yola girildiğini içim kan
ağlayarak idrak ettim. Ortada bir cinayet vardı.

YAPILMASI GEREKEN

Ümitsiz bir şekilde bu yatırım kararının ülke ekonomisi için ne kadar zararlı olduğunu anlatan yazılar yazmaya başladım. Yapılması gereken zaten başlamış olan Atatürk Havalimanı kapasite artırımına devamla, Sabiha Gökçen’in ikinci pistini hızla bitirmekti. Bu iki havalimanının toplam kapasitesi yılda 160 milyon yolcuya kolayca çıkarabilecekti. Üçüncü bir havalimanına uzun süre ihtiyaç olmayacaktı. Gerekirse, eskiden de sıkıştıkça kullanılan Çorlu Havalimanı ihya edilerek devreye alınacaktı. Hatta bir aralık, Atatürk Havalimanı’nı kurtarmak için, “Mademki; mekân rantı yaratılmak isteniyor, öyleyse yeni havalimanı için düzeltilen arazi imara açılsın” diye bir öneride de bulundum. Kimse yemedi tabii.

KORONAVİRÜS SALGINI ARANAN FIRSATI YARATTI

Üçüncü değil, birinci olan bu havalimanı İGA (İstanbul Grand Airport) adıyla açıldı. Bırakın bu havalimanının “lokasyon” ve “scale” yanlışlığını, meğer pist ve terminal tasarımı da “yolcu düşmanı” olarak yapılmış. Basının yandaş kalemlerinin sürekli övmelerine rağmen, İGA’dan şikayetlerin ardı arkası kesilmedi. Kamuoyunda Atatürk tekrar devreye alınsın, İGA ile birlikte hizmet versin, fikri taraftar toplamaya başladı. Zaten başkanlık uçakları da Atatürk’te inip kalkıyordu. Bu da yanlış anlamalara yol açıyordu. Bu sapkınlığa daha fazla izin verilemezdi. Atatürk Havalimanı en kısa sürede kullanılmaz hale getirilmeliydi. Bir vesile gerekiyordu. Derken koronavirüs salgını çıktı. Harika! Mesela 12 milyon metrekare arazisi olan bu tesiste, sanki başka yer yokmuş gibi davranıp, iki pisti de battal eden bir yere bir “salgın hastalık” hastanesi yapılsa kim itiraz edebilirdi? Stratejik yönetim işte buydu: Hedefi belirle, fırsatı kolla, uygun zamanı bul, darbeyi vur!

Son söz: Mevzubahis olan rantsa, gerisi teferruattır.