Koronavirüs salgını yüzünden dünya ekonomisi ciddi şekilde hastalandı. Yani dünya milli geliri ve dolayısıyla devletlerin varidatı azaldı ve azalmaya devam edecek olmasıdır. Ekonomideki bu hastalığın nedeni ortaya çıkan salgın hastalık ve ölümler değil, bu virüsün yayılmasına engel olmak için alınan ulaşım yasaklarıdır. Yani bir hastalıktan kaçarken diğerine tutulduk. Bu da karşımıza yeni bir mesele çıkardı. O da ulusal ekonomilerin hastalanmasının, salgınla mücadeleyi zora sokmasıdır. İsterseniz bu açmazı bir kez de şöyle ortaya koyayım. Bir salgın hastalık çıktığında, eğer bu salgın hastalık kontrol altına alınamazsa, yüz binler hatta milyonlarca kişi ölüyor ve ekonomiler çöküyor. Eğer alınan önlemler ekonomileri hasta ediyorsa, bu sefer hem salgınla mücadele finanse edilemiyor hem de ardından gelen fukaralık yüzünden daha çok insan ölüyor.

OPTİMİZASYON

Böylesi açmaz sorunların çözüm yöntemi optimizasyondur. Optimizasyon, “salgını önleme” ve “milli geliri büyütme” amaçlarından belli oranda taviz vererek, hem “salgının yayılmasına” hem de “ekonomilerin çökmesine” sebep olan “en kötü sonuçtan” sakınmak demektir. Optimum noktayı bulmanın zorluğu, olası sonuçların belirsiz olmasıdır. Mesela sokağa çıkma yasağının veya uluslararası uçak seferlerini durdurmanın salgını hangi oranda önlediği sadece bir tahmindir. Zaten salgın sürmektedir. Hâlbuki yasak dönemi sonunda milli gelirin ne kadar düştüğü katı bir gerçek olarak ortaya çıkacaktır. Gelir kaybı yüksek çıkınca bazı kişiler “Bu kadar yasağa hiç gerek yoktu, salgın da zaten o kadar yayılmaz, kendiliğinden biterdi” diyebilir. Yasak kararlarını alanları, kararı aldığına pişman edebilir. Yine de karar alıcıların, muhtemel sonuçları tahmin etmekten başka çaresi yoktur. Ama bunlar “atmasyon” (guess)  değil, “bilgili tahmin” ( educated guess) olmalıdır.

DEVLET SU KUYUSU DEĞİL, EMME BASMA TULUMBADIR

Salgınla mücadele başladığından beri “açık artırma” yöntemiyle devletin kime ne vermesi gerektiği söylenip duruyor. Derken bunu söyleyenlerin aklına “Kaynak var mı” sorusu takılıyor. Çünkü devlet su kuyusu değil, emme-basma bir tulumbadır. Bir yerden emmeden bir yere su basamaz. Üstelik bizatihi devletin kendisi çok su tüketir. Kaynak daima millettir. Yani varsıl veya yoksul gerçek kişilerdir. Halk vermesin, bankalar versin, müteahhitlere alacaklarını ödemeyelim gibi öneriler zırvadır. Bu öneriler, cebirsel olarak tasarruf mevduatına el koymakla eş anlamlıdır. Devletin en önemli işlevi, milli geliri yeniden dağıtmaktır. Bu ödevini “vergi toplayıp-sosyal transfer yaparak” yerine getirir. Devletin “para yaratmak” gibi bir imkânı daha vardır. Ne var ki; devletin para yaratması da aslında “milli geliri yeniden dağıtma” işlevinden başka bir şey değildir. Sakın aldanmayın!

Son söz: Milli gelir düşünce, sosyal yardımlar da azalır.