Sevgili okurlarım, memlekette kıyametler kopuyor. İnsanlar geçinemiyor, eziliyor. Hayat pahalılığı ve işsizlik milyonlarca insanımızın üzerine kâbus gibi çöktü.

İktidar çaresiz, ipin ucunu elinden kaçırdı. Kulağının üzerine yattı, ne yapılması gerektiğini bilemiyor...

Dün resmi rakamlar açıklandı.

Geçtiğimiz eylül ayında işsiz sayısı 3 milyon 794 bin kişi olmuş.

Ama bunu bile başarı diye yutturmaya kalkıştılar... Çünkü işsiz sayısı 70 bin azalmış!

Oysa gerçek işsiz sayısı aslında 10 milyona yakın.

Ama gelin görün ki iş gücü piyasasını da yabancılara kaptırmış durumdayız.

Suriyeliler ve Afganlar başta olmak üzere bütün sığınmacılar ucuz iş gücü oldu.

Sigortasız, çoğu merdiven altı kaçak iş yerlerinde ve tarlalarda asgari ücretten bile düşük maaşlarla çalışmak zorundalar.

★★★

Sonra da bizim beyzadeler nutuk atıyor!

“Çok iş var ama çalıştıracak kimse bulamıyoruz. Herkes masa başı kolay işleri istiyor!”

Üniversite bitirmiş gençler garsonluk, komilik, inşaat işçiliği yapıyor, kaçak tekstil sektörüne bile razı oluyor.

Çare var mı?

Onların durumu iktidarın ve sarayın umurunda bile değil.

Beyzadelerin pek çoğuna ve yakınlarına birkaç yerden maaş ödeniyor. Önemli bir bölümü bankamatik.

Memleketin bu ortamında hiç utanmıyorlar.

★★★

Dün bu yazıyı yazdığım öğleden sonra saatlerinde dolar 9 lira 84 kuruşa zıplamıştı.

Böyle giderse birkaç gün içerisinde 10 lirayı geçecek demektir.

İlaç almak için eczaneye gidiyorsunuz.

Tam bir ay önce 85 liraya aldığınız ilacın fiyatı olmuş 114 lira!

Eczacıya soruyorsunuz, faturaları çıkarıyor...

“Şimdi bulduğunuza dua edin, bir süre sonra hiç bulamayabilirsiniz” diyor.

★★★

Devletin başında olan, aynı zamanda partisinin genel başkanlığını sürdüren şahıs bunları herhalde hiç bilmiyor!

Bilseydi işsizlikten, pahalılıktan, döviz fiyatlarının acayip artışlarından da arada sırada belki söz ederdi.

Ama o, yolunda aynen devam ediyor.

Dün Atatürk’ü anma törenlerinde bile CHP’ye sataştı, bir şeyler söyledi, kendince bindirdi!..

Akıl almaz bir ortamda yaşıyoruz.



Sevgili okurlarım, herhangi bir kimse ölümü sonrasındaki yıl dönümlerinde yakınları tarafından anılabilir.

Ancak dürüstçe söylemek gerekirse bu anmalar aradan uzun yıllar geçtikçe tavsamaya başlar.

Bu durum bütün insanlık alemi için geçerlidir.

Atatürk’ün ölümünden bu yana tam 83 yıl geçti. Ama hayatta onu anmayı sürdürecek bir tek yakını, akraba çocuğu yok.

Onu Türk Milleti anıyor.

Dünkü anmaların hiç değilse bir bölümünü medyadan izlemişsinizdir.

Saat 9’u 5 geçe Türkiye’nin dört bir yanında yüz binlerce, belki milyonlarca insan saygı duruşunda...

Bazı yerlerde şakır şakır yağmur yağıyor, şemsiyeler açılmış.

İş yerlerinde çalışanlar işi bırakıp kapının önüne çıkmış.

Ayakkabı boyacısı yaşlı amca sandığını yere koyup esas duruşa geçmiş.

Ticari olsun veya olmasın bütün araçlar durmuş, sürücüler ve yolcular dışarıda.

İnşaat ustası elindeki malayı bırakmış, saygı duruşunda.

Kamera çekimlerinden gördük, özellikle örtülü kadınlarımız aynı durumda.

★★★

Peki ama bunca insanımızın bunları yaparken bir beklentisi mi var?

Kendilerine iş mi bulunacak, başka olanaklar mı sağlanacak?

Hayır, hiçbir şey olmayacak.

Ama milyonlarca insanımızın kafasında bir tek fikir var:

O büyük adama sirenler çalmaya başladığında, iki dakikacık bile olsa saygı göstermek.

Üzerlerinde herhangi bir baskı yok, zorlama yok. Hiç kimse onlara bunu niçin yaptın diye soramayacak.

Tam bir özgürlük ve içtenlikli ortam.

★★★

10 Kasım saat 9’u 5 geçe topluca gerçekleşen Atatürk’ü anma olayları dünyada hem bir ilk, hem tek ve üstelik son örnek.

Bu dünyadan nice ‘egemenler’ geçti, nice devlet adamları geldi geçti ama böylesi hiç görülmedi. Bundan sonra da görülmeyecek.

Şimdi birileri cart curt ediyormuş, ötüyormuş, Atatürk’le alay malay etmeye kalkışıyormuş, memleketi artık bu kafalar yönetiyormuş, bunların tamamı fasa fiso!

Sadece kendilerini kandırıyorlar.