Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 84. yılında saygı ve minnetle anıyoruz. Atatürk’ün naaşının Etnografya Müzesi’nden, 4 Kasım 1953’de Anıtkabir’e naklinde, mozolenin altında bulunan kabrine giren 10 kişi arasında yer alanlardan birisi de 21 yaşındaki Yekta Güngör Özden’di.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevinde de bulunan, gazetemiz SÖZCÜ’nün yazarlarından Yekta Güngör Özden, Atatürk’ün kabre konulmasına tanıklık eden ve bugün hayatta olan tek kişi. Özden, bugün 90 yaşında.

Yakasından hiçbir zaman Atatürk rozetini çıkarmadı. Büyük Önder’le ilgili çok sayıda şiiri var. Onu her yönüyle anlatıyor. Kuşkusuz onun hiç unutmadığı, unutamadığı Büyük Önder’in son yolculuğunda 10 kişiden birisi olmasıydı. O günü anlatabilecek sadece Yekta Bey kalmıştı.

GENÇLİK NÖBETİ

Yekta Bey, “Atatürk’ü toprağa veren 10 kişiden hayatta olan son tanık benim” diye söze başladı. Atatürk’ün naaşı Ankara Etnografya Müzesi’nden 4 Kasım 1953’de çıkarıldı. Yekta Güngör Özden o günü şöyle anlatıyor:

“Ben o zaman Türkiye Milli Talebe Federasyonu yayın komisyonu başkanı, Devrim Gençleri dergisinin de yazı işleri müdürüydüm. Türkiye Milli Talebe Federasyonundan, Atatürk’ün ilk gecesinde tutulması öngörülen gençlik nöbetinin düzenlenmesi istendi. Ben hazırlık yaptım, üniversitelerden, yüksek okullardan 100 erkek, 80 kız öğrencinin Atatürk’ün nöbetine alınmasını sağladım.

4 Kasım akşamı biz nöbete girdik. Atatürk’ün tabutu çıkarıldığında ilk defa o tabutun katafalk üzerindeki fotoğrafını ben çektirdim. O fotoğraf  hala bende durur. Toplum Zabıtası Müdürü  Erdoğan Alaören, benim nikah şahidim olan valinin oğlu Turgut Kantoğlu, İsviçre’de yaşayan Kız Teknik Öğretmen okulu öğrenci birliği başkanı Türkan Yaylalı da vardı.

TABUT ÇIKARILDI

Halkevinde de toplantı salonundan Etnografya Müzesi’nin gidiş-geliş nöbetlerini ben düzenliyorum. Lisede askerlik dersi gördüğümüzden, yanıma 2 kız, 2 erkek alıp onları yarım saatlik nöbete götürüyor, nöbeti bitenleri alıp geliyordum. Nöbeti 4 Kasım’da bizler tuttuk. 5 Kasım sabahı da nöbeti generallere teslim ettim.

Atatürk’ün konulduğu tabut çıkarılıp kontrol edildiğinde ben de oradaydım. Ankara Tıp Fakültesi öğretim üyesi İsviçre’de öğrenim görmüş çok seçkin bir tıp insanı  olan Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu, Atatürk’ün tabutu çıkarıldığında geldi, kontrol etti. Tabuttan çıkarılmadan önce tahta tabut açıldı. Tahta tabutun iki yanında 4’er halka vardı. Sapsarıydı. Ama tabut küflenmişti. Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri tahta tabut açılıp içinden çelik tabut çıkarıldığında tahta tabutu elleriyle, bezlerle temizlediler, küfleri giderildi. Tabutun İsviçre’de yapılmış ıhlamur ağacı veya kiraz ağacından olduğu söyleniyordu. Bir tabutu da İsviçre yapımıydı. Tahta tabuttan, madeni tabut çıkarılınca madeni tabut ayna gibi pırıl pırıl parlıyordu. Hiç bozulmamıştı.

KOLTUKLARININ ALTINDA

O madeni tabutu, elektrikli testere ile kestiler. Tabut açıldı, içinde Atatürk’ün kefenli bedeni çıktı. Bedeni, Prof. Dr. Kamile hanım kontrol etti. Atatürk’ün iki koltuğunun altında İstanbul’da Gülhane Askeri Tıp Akademisi öğretim üyelerinden şimdi adını hatırlayamadığım bir kişi, şimdi hatırımda yok, iki koltuk altına şişe içerisinde örnekleri, bir kolonya, içindeki bileşenleri de yazılı iki şişe koymuş. Kamile Şevki hanım açtı baktı.

Atatürk, sanki bir gün önce tıraş olmuş gibiydi. Atatürk’ün yüzündeki o güzellik hâlâ tazeliğini koruyordu. O işlemler arasında biz de tabii Atatürk’e gıpta ile baktık. İnsan gözyaşlarına hakim olamıyor. Atatürk’ün naaşında bir bozulma, değişiklik yok. Gömüldüğündeki gibi iyi duruyor. Tekrar onu kapattılar.



SAYGI DURUŞU

Güzel bir kürsü yapılmıştı. Tabut üzerine konuldu ve saygı duruşuna açıldı. 4 Kasım 1953 günden 10 Kasım 1953 sabahına kadar Atatürk orada kaldı. O sırada Ankaralıların ve Türkiye’den gelen bütün insanların saygı geçişine açıldı. 9 Kasım akşamı Kamile Şevki hanım ve beraberindekiler Atatürk’ün tabutunu açtı ve bedenindeki ilaçları temizledi. Namaz da kılındı. Kefeniyle Atatürk normal tabutuna konuldu.

10 Kasım sabah gittiğimizde Atatürk’ün tabutu Etnografya Müzesi merdivenlerden indirildi, top arabasına konuldu. Onun arkasında Kız Teknik Öğretmen Okulu Başkanı Mualla Gökhan’ın yaptığı siyah kadifeye Atatürk’ün İstiklal madalyası iliştirilmişti.
O da camlı çerçeveli bir yastığa konmuştu. İstiklal madalyasını bir albay taşıyordu.

YÜRÜYEREK ANITKABİR’E

Önde, Cumhurbaşkanı Celal Bayar vardı. Makbule Atadan, Meclis Başkanı Tevfik Koraltan’ın kızının kolundaydı. Onun arkasında, sol tarafta İsmet İnönü, ortada Tevfik Koraltan, sağ tarafında Adnan Menderes vardı. Onların arkasında milletvekilleri bulunuyordu.”

Yekta Güngör Özden’in yakasında Dışişleri Bakanlığı görevli kartı vardı. O kartla her yere girip çıkıyordu. O dönem il sayısı 67 idi. Tüm illerden öğretmen ve öğrenciler gelmişti. Atatürk’ü Ulus’a getirdiler. Yekta Bey, o anki izlenimlerini şöyle anlatıyor:

“Ankara Palas’ın önünde geçişimizi hiç unutamam. Hıçkırık sesi, top arabasının ve askerin adım sesleri kuşların kanat sesi dışında ses yoktu. O ortamda yürüye yürüye Anıtkabir’in merdivenlerine gelindi.

SENİ SEVMEK MİLLİ İBADETTİR

İsmet İnönü de Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e kadar yürüyerek gelmişti. Anıtkabir merdivenlerine getirilince tabut top arabasından indirildi, generallerin omuzlarında 220 metrelik yol götürüldü. Anıtkabir’in geniş alanına getirildi. Tabut, ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ yazan sütunun üzerine konuldu. Mikrofon getirildi, Celal Bayar mikrofona geçti. Ben Celal Bayar’ın arkasında, sol tarafındaydım. Çok güzel bir konuşma yaptı.

‘Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir’ sözünü hiç unutamam. Bu konuşmadan sonra tabut yavaş yavaş alındı. Ben, Celal Bayar’ın ‘Buyurun arkadaşlar’ deyip Anıtkabir’in altına tabutla gidileceğini sanıyordum. Öyle olmadı. Tabut mozolenin olduğu yere alındı. Oradan vinçle aşağı indirdiler. Biz kapıya geldik. Celal Bayar ‘Buyurun arkadaşlar’ dedi. İnönü kapıda sandalyede oturuyordu. Ben o zaman CHP Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesiydim. ‘Paşam bir isteğiniz var mı?’ diye sordum. Teşekkür etti.

SON FOTOĞRAF Atatürk’ün naaşını Etnografya Müzesinden alıp Anıtkabire götürülmesi sırasında bu fotoğraf çekildi. Soldan sağa  ayaktakiler: Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Erdoğan Alıveren, Kız Teknik Öğretmen Okulu Öğrenci Birliği Başkanı Türkan Yaylalı, Yekta Güngör Özden, Nihal Tanyeri. Oturanlar: Yurdusev Arığ, Turgut Kantoğlu.


İÇERİDE 10 KİŞİYİZ

Biz aşağıya indik. Kapı kapandı. Baktım aşağıda 10 kişiyiz. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Meclis Başkanı Tevfik Koraltan, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara valisi Kemal Aygün, Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan, Atatürk’ün manevi oğlu Abdurrahim Tunçak... Atatürk’ün son genel sekreteri Hasan Rıza Soyak da İsviçre’den gelmişti ve ben Türk gençliğinin temsilcisi Yekta Güngör Özden.

Tabut açıldı. Tabutun içinden o madeni tabut çıktı. Elektrikli testereyle kesildi. İçinden Atatürk’ün bedeni çıktı. Prof. Dr. Kamile hanım açtı, baktı. Bir gün önce tıraş olmuş gibiydi ilaçlar koltuğunun altında duruyordu. Zaten onların bir gün önce bakımı falan yapılmıştı. Atatürk’ü aldılar, toprak kazınmıştı. Atatürk’ü toprağın içine yerleştirdiler. Toprak kapatıldı. Askerler mezarın üzerinin örtülmesine yardım etti.

TOPRAĞA DÖKÜLEN KAN 

Ben bir gün önce Cebeci ve Dışkapı’daki kız ve erkek öğrenci yurtlarından kanlar aldırmıştım. O kanları mezarın toprağına sıktık. Ondan sonra Selanik’ten gelen toprak serpildi. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımın memleketi Karaman’dan getirilen toprak serpildi. En güzel kumaş kesede toprağın içinde bulunduğu Kıbrıs’tan geleniydi. Çok renkli, kırmızı, mavi, yeşil, çok güzel bir kese. Onlar da serpildi.

Toprak düzeltildi. Tüm bu işlemler yapılırken Makbule Hanım tek başına kabrin önünde hıçkırıyordu. İşlemler yapılıp toprak düzeltilince kabrin başındaki sehpada tutanak vardı. Devlet yetkilileri Celal Bayar, Tevfik Koraltan, Adnan Menderes, Namık Gedik, Vali Kemal Aygün tutanağı imzaladı.

HIÇKIRIKLARA BOĞULDU

Tutanağın imzalanmasından sonra Celal Bayar, ‘Buyurun arkadaşlar’ dedi. Dışarıya çıkarken Makbule Hanım hıçkırıklara boğuldu. Ben, Makbule Hanımın sol kolundaki çantasını sağ koluna aldırdım, sağ kolumu uzattım Makbule Hanımı kapıda onu bekleyenlere teslim ettim.”

Yekta Güngör Özden, koşarak kaldığı öğrenci yurduna geldi. Odasına çıktı. Atatürk’ü hep gelecek sandı. O ağlarken, arkadaşları Atilla Karaosmanoğlu ve Mehmet Selik geldi. Yatağında hıçkırarak ağlayan Yekta Güngör Özden’i teselli etmeye çalışırlarken, onlar da ağlıyordu.