İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu ve İYİ Parti Yerel Yönetimler Başkanı Metin Ergun ortak basın toplantısı düzenledi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik eleştirilerde bulundu.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİ ELEŞTİRDİ

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik eleştirilerde bulunan Ergun, şöyle konuştu:

* Bu toplantının bir benzerini 21 Mayıs 2020 tarihinde yapmış ve o zaman 2 yılını dolduran Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sonuçlarını veriler üzerinden aktarmıştık.

* Bugün bir kez daha, uygulamada 3. yılını dolduran ve 4. yılına giren Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sosyal, ekonomik ve hukuki sonuçlarını güncel verilerle izah edecek ve mevcut sistemin bir bilançosunu ortaya koyacağız.

* Bildiğiniz gibi modern devlet, kurumlarla ve kurallarla yönetilen devlet demektir. Kurumsal devlet yapısı, siyasal iktidarın en derinlikli ve kapsamlı tezahürüdür. Tarihi süreç içerisinde, devlet ve siyasi iktidar ilişkisi büyük siyasi ve sosyal tecrübelerle ve yasa koyucu ile icracı erklerin tedricen ayrışmasıyla dönüşmüştür.

* Dolayısıyla modern devlet; yasa-uygulama birliğinin ortadan kalktığı, yasa koyucunun ve icra mekanizmasının birbirinden bağımsız kurumlarla ve kurallarla faaliyet gösterdiği devlet demektir.

“YETKİSİZLİK DÖNEMİNE GİRİLDİ”

Modern devletlerde, kişilerden bağımsız olarak faaliyetlerini yürüten kurumların, anayasal sınırlar dâhilinde kendi yetki ve iradeleri olduğunu belirten Ergun, şu ifadeleri kullandı:

* Anayasal kurumların kişilerden ve siyasi partilerden bağımsız olarak faaliyetlerini yürütmesi, modern bir anayasal devlet olmanın yegâne unsurudur. Modern devletler, anayasal sınırlar içerisinde kurallara göre işleyen bir kurumsal kültürle süreklilik kazanır.

* Bu manada, 2018’de yürürlüğe giren Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin modern devlet olma niteliklerini örseleyen bir sonuç ortaya çıkarmıştır.

* Ülkemizde Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin uygulanmaya başlamasıyla birlikte, anayasal kurumlarımız için de 'yetkisizlik' dönemine girilmiştir.

* Kurumların sadece yetki ve iradeleri değil; aynı zamanda uzun yıllardan bu yana çeşitli tecrübelerle oluşturdukları kurumsal kültürleri de yok edilmiştir.

“KURALSIZLIK REJİMİ İNŞA EDİLDİ”

Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle birlikte, Türkiye’de kurumsallaşmayı örseleyen bir kurumsuzluk hali ve yasal-ussal meşruiyeti zedeleyen keyfiyete dayalı bir kuralsızlık rejimi inşa edildiğini savunan Ergun, şöyle konuştu:

* Bu süreçte, hukukun üstünlüğünün ortadan kalkması ve demokratik gerileme aynı anda yaşanmıştır. Özellikle, hukukun üstünlüğünün ortadan kalkması, ülkemizin bilaistisna her alanda geriye gitmesine sebebiyet vermiştir.

* AK Parti iktidarının modern devlet sistemini yapısal krizlere sürükleyen tüm bu hususları kümülatif bir şekilde bir araya getirebilme mahareti, ülkemizin bilaistisna her alanda geriye gitmesine sebep olmuştur.

* Bilindiği gibi, Türkiye’nin son 4 yılının heba olmasına sebep olan bu süreç, OHAL şartlarında gerçekleştirilen 16 Nisan 2017 referandumu ile başlamıştır.

* 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği, hukuk terminolojisinde 'suiistimalci anayasacılık' olarak tanımlanan bir yöntem ile gerçekleştirilmiştir.

* Bu referandumun neticesinde, anayasal kurumların yetki ve güçlerini yürütmenin emrine geçmiştir. Yürütmenin de hukukla sınırlandırılması ortadan kaldırılmıştır.

“TÜRKİYE BELİRSİZLİKLERLE KARŞI KARŞIYA KALDI”

Bu durum karşısında, yaklaşık 60 yıllık bir parlamenter demokrasi tecrübesine sahip olan, bütün kurumsal altyapısını parlamenter sistem üzerine bina eden Türkiye’nin, her alanda çok büyük belirsizlerle karşı karşıya kaldığını kaydeden Ergun, “Bu kötü gidişatın sebebi, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, kişilere ve kişisel ilişkilere dayalı ilkel bir devlet anlayışı öngörmesidir. Dolayısıyla, eğer bu süreç böyle devam edecek olursa Türkiye’nin yapısal bir krize doğru sürüklenmesi kaçınılmaz hale gelecektir" dedi.

“ANAYASADAN ESER KALMADI”

Mevcut sistemin; yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetim fonksiyonlarını işlevsizleştirdiğine, bu erkleri yürütmenin tahakkümüne soktuğuna işaret eden Ergun, “Bundan 233 sene önce hazırlanan 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde 'hakları ve güçler ayrılığını güvence altına almamış bir toplumun anayasası yoktur' denmiştir. Meseleyi bu minvalde ele alırsak, Türkiye’de bugün güçler ayrılığından ve dolayısıyla anayasadan maalesef eser kalmamıştır. Yasama erki olan Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidar vesayetiyle denetim gücünü büyük ölçüde yitirmiştir” ifadelerini kullandı.

YENİ SİSTEMİ RAKAMLARLA ANLATTI

Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin yürürlüğe girmesinden bugüne kadar 2638 maddeden oluşan 98 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandığını, aynı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ise toplam 2983 maddeden oluşan 260 kanun teklifi geçtiğini hatırlatan Ergun, “Bu 260 Kanun teklifinin 160’ı uluslararası antlaşmalardır. Bunların da toplam madde sayısı 486’dır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkarılan kanunların 59’u torba kanundur ve toplam madde sayısı 1865’tir. Bunun dışında Türkiye Büyük Millet Meclisi’den, kod kanun dediğimiz torba olmayan 41 kanun çıkmıştır ve bu kanunların toplam madde sayısı da 632’dir” diye konuştu.

“CUMHURBAŞKANLIĞI YASAMA KURUMU GİBİ FAALİYET YÜRÜTTÜ”

Cumhurbaşkanlığı’nın adeta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne paralel bir yasama kurumu gibi faaliyet yürüttüğünü savunan Ergun, “Yargı erkine gelince, yargının bütün kurumları siyasetin kontrolüne girmiştir. Hal böyle olunca, hukukun adaleti tesis etme vasfını kaybettiği kamuoyunca tartışılır hale gelmiştir. Bu da yargıya olan güveni azaltmıştır. Bu hususta yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, halkın yargıya güveni yüzde 30’lar seviyesine düşmüştür” dedi.

ULUSLARARASI SIRALAMALARA DİKKAT ÇEKTİ

Türk yargısının bu durumunun uluslararası endekslere de yansıdığını ifade eden Ergun, şu ifadeleri kullandı:

* Dünya Adalet Projesi isimli kuruluşun 'Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde Türkiye son 4 yılda 16 sıra gerileyerek 139 ülke arasında 117. sıraya düşmüştür. Yine aynı kuruluşun 'Hükümetin Yetkilerinin Hukukla Sınırlandırılması Endeksi'nde ise 2018’de 111. sırada olan Türkiye, 2021’de 134. sıraya gerilemiştir. 'Temel Haklar Endeksi'nde ise Türkiye 2018’de 107. sırada iken 2021’de 133. sıraya gerilemiştir.

* Benzer şekilde, 'Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün yolsuzlukla mücadeleyi ölçen 'Yolsuzluk Algı Endeksi'nde Türkiye 2018’de 78. sırada iken 2021’in sonunda 96. sıraya düşmüştür. Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısı güçlenmiştir. Bu da uluslararası endekslere yansımıştır. Nitekim, '2021 Demokrasi Endeksi”nde 167 ülke arasında 103'üncü sıraya yerleşmiştir.

* Benzer bir durum, basın özgürlüğü konusunda da geçerlidir ve Türkiye '2021 Yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 153. sıradadır. Hukukun, demokrasinin ve özgürlüklerin geriye gitmesi, ekonomik krizin on milyonlarca vatandaşımızı kasıp kavurması Türkiye’yi mutsuz insanlar ülkesi haline getirmiş durumdadır. Güncel araştırmalarda, Türk halkının dünyanın en mutsuz ve en çok stres yaşayan 5 ülke halkından biri olduğu görülmektedir.

“SİSTEM VE DEVLET KRİZİ VAR”

Ergun’un açıklamaları ardından konuşan Tatlıoğlu ise Türkiye’de sadece ekonomik krizin varlığından söz edilemeyeceğini söyledi. Bugün ekonominin de içinde olduğu bir sistem krizi yaşandığını savunan Tatlıoğlu, şöyle konuştu:

* Ne yazık ki son 10 yıldır, bilhassa Partili Cumhurbaşkanlığı döneminde itibaren kurumlar ezilmiş ve kurallar dışlanmıştır. Yaşadığımız şey ekonomik değil sistem ve devlet krizidir. 10 yıl önce 75 milyon ile 950 milyar dolarlık bir Türkiye vardı.

* 2018'de 850 milyar dolarlık bir Türkiye vardı. Bugün 800 milyar dolarlık bir Türkiye'den bahsediyoruz. Ülke, Sayın Erdoğan tarafından krizden krize sürüklenmektedir. Bay Kriz unvanını bütün hatları ile hak eden bir siyasi yönetici olarak karşımızdadır.

Türkiye’de, kaynakların fakirden zengine ve yurt dışındaki faiz lobilerine aktaran bir sistem olduğunu vurgulayan Tatlıoğlu, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, orta ve dar gelirlinin varlıklarını tükettiğini ekledi.

* Gemileri karadan yürütme konusunda beyanlar verenlerin yolda yürüyemediklerini ve şarampole yuvarlandıklarını gördük" diyen Tatlıoğlu, "Önce şarampolden çıkıp yolda yürümeyi becersinler gemileri biz karadan da denizden de yürütürüz, problem yok. O kaptanlığı devrettiklerinde problem olmaz. Ama yolda yürümeyi beceremeyip bu ülkeyi şarampole yuvarlayanlar hayallerin bile üzerinde duyguları satmaktadırlar.