ANKARA VE İSTANBUL KULİSLERİNE GÖRE...


2 Kasım’da, AKP’nin HDP ziyaretiyle birlikte beklenti oluştu ve “MHP lideri Bahçeli salı günü yapacağı grup toplantısında görüşmeyi sert bir dille eleştirecek” iddiası kulislerde dillendirildi. Kulis haberciliği zordur ve yalanlanma ihtimali daha yüksektir! Bu yüzden de bir iddiayı verirken “kesinlikle böyle olacak” demek haberin doğasına aykırıdır. Ancak... Gazeteci, siyasetçinin yerini alıp kendisini bir partinin sözcüsü gibi görürse ve aldığı bilgileri subjektif değerlendirmesiyle yoğurursa hata payı yükselir.

Geçelim kulislere...

MHP cenahı, AKP-HDP görüşmesini “yasallık-meşruluk” üzerinden değerlendiriyor. Meclis’te var olan ve aynı zamanda kapatma davası süren HDP üzerinden yaptıkları değerlendirmeler önceki gün Bahçeli’nin dediği gibi “olağan ve doğru”... Vurgu yaptıkları nokta: “HDP yasal olabilir ama meşru bir parti değil.”

Ancak... HDP’yi PKK’yla arasına mesafe koymadığı için meşru olmamakla suçlamak -ki doğru bir tutum- AKP-HDP görüşmesinden sonra ne kadar sağlıklı olacak? (Bu noktada itirazı olanlara İspanya’da Batasuna örneğini incelemelerini öneriyorum) Sonuçta, Anayasa’nın iki maddesi için yasal olan partiyle aynı masada oturmak onu meşru hale getirmez mi?

Hatta...

Önümüzdeki süreçte kapatma davasında HDP’li avukatlar şu savunmayı yaparsa: “Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bizimle aynı sehpa etrafında Anayasa yapmak için oturdu. Siz ise bizi yargılıyor ve kapatmak istiyorsunuz. Bu çelişki değil mi? Hukuken, bizim yasal ve meşru olduğumuzu ispat etmiyor mu?”

Bu arada unutmayın!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Ocak’ta partisinin grup toplantısında ne demişt: “Edirne’deki (Selahattin Demirtaş), en büyük hesabı İmralı’dakine (Abdullah Öcalan) verecek. Zannediliyor ki her yer şu anda toz pembe. Değil. Onlarında kendi içlerinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar.”

2023 seçimlerine giderken mesele Güneydoğu’da ekonomik sorunları çözmek mi? Yoksa oy pazarlığı mı? Yanıtını siz verin.

İmralı’dan gelen mektup ve Bahçeli


MHP lideri Bahçeli’nin önceki gün grupta kurduğu şu cümlenin altını çizmekte fayda var: “... Biz kiminle görüşüldüğüne değil, makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz. Zarfla değil mazrufla ilgileniyoruz. Kabuğa değil öze odaklanıyoruz.”

Bu açıklama bana 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul seçimlerinde Bahçeli’nin tavrını hatırlattı. Neden mi? Anlatayım...

O günlerde İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’ın mektubu bir akdemisyen tarafından okunmuş ve HDP’ye “tarafsızlık” çağrısı yapmıştı:

“... HDP’de vücut bulan demokratik ittifak anlayışı güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik ittifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir...”

Herkes Bahçeli’nin tavrını merak ediyordu ve MHP lideri 21 Haziran 2019’da şu cümleleri kurdu:

“... 23 Haziran’da sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun Cumhur İttifakı’nın istikrarlı, inançlı ve iddialı varlığı devam edecektir. PKK’nın siyasi izdüşümü olan HDP’nin, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayına vermiş olduğu açık çek milletimizde büyük bir infiale neden olmaktadır.

“... İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çeken teröristbaşı anlaşılan odur ki, HDP’nin istismarına müdahale etmek, hatta önüne geçmek maksadıyla tarafsızlık çağrısı yapmıştır.

“... Teröristbaşının mektubu HDP’nin vahim sapmasına, Zillet İttifakı’na verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucudur.

“... PKK’nın siyaset acentesi HDP’nin teröristbaşının uyarısına rağmen marazi ve mahsurlu stratejisinde bir değişikliğe gitmeme iradesi ise 23 Haziran üzerinde oynanan ahlaksız oyunu iyice gözler önüne sermiş olacaktır.

“... HDP-PKK-teröristbaşı ve terörist Demirtaş arasındaki derin çatlakların çok boyutlu analiz ve yorumu elbette yapılacaktır...”

Sonuç: MHP lideri siyaseti kurallarına göre oynuyor ve 2023 seçimlerinin yaklaştığını görüyor!

Mustafa Kemal’in mektubu


Bugün 10 Kasım...

Büyük devrimci Atatürk’ün toprağa verildiği günde “açılım süreci” tartışmaları yeniden başladı.

Aklıma bir mektup geldi.

Mustafa Kemal, 28 Mayıs 1919‘da Havza‘dan Diyarbakır Mebusu Kamil Bey’e şu mektubu gönderdi:

“Diyarbekir’de Kürt Kulübü ile Türkler arasında bazı çeşitli muhalefet varmış. Bunun her iki kardeş ırk için ne elim neticelere sebep vereceğini siz çok iyi takdir edersiniz. Aile meselemizin dış düşmanın milli haklarımızı, bağımsızlığımızı ayaklar altına almaya başladığı bugünlerde ortaya atılmış en büyük hıyanet olacağına, vatanın kurtarılması için milli birliğin hedef alınması bakış açısıyla Kürt Kulübü’ne gerekli öğütlerde bulunulmasını memleket selameti adına rica ederim.”

“İki kardeş ırk ve vatanın kurtarılması için milli birlik” vurgusu. Bu vurgu üzerinden herkes düşünmeli!