Farkında mısınız?

İktidarın muhalefete karşı kullandığı en önemli koz HDP oluyor.

HDP, televizyon ekranlarında en çok konuşulan ama hiç konuşturulmayan bir parti haline geldi.

Herkes HDP’yle ilgili ağır hüküm cümleleri kuruyor, suçlamalar yöneltiyor ama kimse bir HDP’liye dönüp “bu konuda sizin görüşünüz ne” diye sormuyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ekibi ülkede öyle bir popülist milliyetçi hava oluşturdu ki o havanın dışına çıkıldığında kıyamet kopacağı algısı yaratıldı.

Nedir o hava?

“HDP demek PKK demektir. HDP’yle bir şekilde ilişkilendiğinizde, iş birliği yaptığınızda PKK’yla iş birliği yapmış olursunuz.”

Bu hava milliyetçi oylarını MHP’ye geri kaptırmak istemeyen İYİ Parti’yi esir almış vaziyette.

CHP, bu cümleye inanmasa da İYİ Parti’nin ve sağcı seçmenin desteğini kaybetme endişesiyle de iktidarın kendisini sıkıştırdığı HDP koridorundan çıkamıyor.

Bu politika o kadar işe yarıyor ki “altılı masa”nın en yumuşak karnı HDP haline gelmiş vaziyette.

Son olarak CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in ve eski İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın konuşmaları üzerinden bir HDP eksenli CHP-İYİ Parti kavgası yaratılmaya çalışılıyor. “Kendi görüşleridir, partiyi bağlamaz” denilerek kolayca içinden çıkılabilecek bir polemik, iktidarca kaşınıyor ve büyütülüyor, CHP ve İYİ Parti bu tuzağa düşmeye devam ediyor.

Muhalefet de iktidar da ister kabul etsin ister kabul etmesin:

Ülkede Cumhur ve Millet İttifakı’nın dışında 6-7 milyon seçmeni olan üçüncü bir ittifak var ve o ittifakın dinamosu HDP’dir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa sonucu HDP seçmeni belirleyecek. HDP seçmeninin oyuna Millet İttifakı adayı kadar Cumhur İttifakı adayı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da ihtiyaç duyacak ve Erdoğan bunun farkında.

İYİ Parti ve CHP’liler HDP’yi öcüleştirip dışlaya dursun, Lice’de Bırkleyn Mağaralarında Feqiye Teyran’ın “Gülistan” türküsünü söyleyip halay çeken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, muhalefeti HDP koridorunda sıkıştırmanın keyfini sürüyordu.

Tek kararda dört tuhaflık!


Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiğinden bu yana alışılmadık, tuhaf onlarca gelişme yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Bu tuhaflıklar zincirine dün yeni bir halka eklendi. İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, Çankaya Belediyesi çalışanı Tezcan Karakuş Candan’ı “belediyedeki işine gitmediği -gitmiş gibi gösterdiği- gerekçesiyle” memuriyetten çıkardı.

Karar da yaşananlar da o kadar tuhaf ki neresinden tutsak elimizde kalıyor. Gelin dört maddede özetleyelim:

- Öncelikle Candan’ı şikayet eden kişiye dikkat çekmek istiyorum: TOGO kulelerini şehrin kalbine saplayan eski Ankara Ticaret Odası Başkanı, CHP Milletvekili Sinan Aygün. Neymiş efendim Candan, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı olarak her kent suçuna karşı savaş açtığı gibi TOGO kulelerine de savaş açmış ve yargıya başvurarak Aygün’ün inşaatının durdurulmasına neden olmuş. Yani Ankara’ya/Ankaralıya karşı kent suçu işlenmesinin önüne geçmiş.

- İkinci olarak Candan hakkında (şikayetten sonra) kurumunda soruşturma yapılmış, lehine sonuçlanmış. Bu kez, Belediyenin soruşturmasından memnun kalmayan İçişleri Bakanlığı devreye girmiş ve İçişleri müfettişleri 9 Kasım 2021 tarihinde soruşturma izni verilmesini istemiş. Konu Danıştay’a taşınmış ve Danıştay 1. Dairesi 2022’de verdiği kararda o soruşturma iznini iptal etmiş. Buna rağmen İçişleri Bakanlığı Disiplin Kurulu adeta yargılama yapmış.

- Üçüncü olarak, Candan Çankaya Belediyesi çalışanı ama hakkındaki karar İçişleri Bakanlığı Disiplin Kurulu’ndan çıkıyor. Meğer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra bütün memurların disiplin amiri Cumhurbaşkanı olmuş. Yani devlet memuruysanız, nerede çalıştığınızın hiçbir önemi yok. Amiriniz Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanlığı Disiplin Kurulu, Cumhurbaşkanı’ndan aldığı yetkiyle sizi memuriyetten çıkarabilir!

- Dördüncü olarak, Anayasamızın en önemli ayaklarından olan “güçler ayrılığı” bakımından çarpık bir durum ortaya çıktı. Yürütme organı olan İçişleri Bakanlığı Disiplin Kurulu, bir yargı organı olan Danıştay’ın kararını hiçe saydı. İktidarın elinde ve siyaseten taraf olan yürütme, bağımsız yargının yerine geçti ve hukuk devleti büyük bir darbe daha yedi.

Bu olayda ismin hiçbir önemi yoktur. Önemli olan uygulamanın ve kararın tuhaflığı ve çarpıklığıdır. Bugün Candan’ı hedef alabilir, yarın yaklaşık 3 milyon memurdan herhangi birini...

Bu karara ilk önce yargı kurumlarının itiraz etmesi gerekir.

Aynı zamanda, memurların kendi kurumları, kendi sicil amirleri dururken işin İçişleri Bakanlığı’nda bitirilmesi uygulamasına karşı memur sendikalarının da harekete geçmesi lazım.