İngiltere, mutlaka ABD ile danışıklı olarak Avrupa’nın ekmeksiz kalmaması” için bir önlem planı geliştirmiş. Ukrayna’dan Avrupa’ya buğday taşıyan gemileri” Karadeniz’de silahlı korumaya alalım, Türk ordusu da bu plana yardımcı olsun.

Sonu nereye varır:

Türkiye Rusya bozuşur.

Varsın bozuşsun.

Yeter ki...

Avrupa unsuz kalmasın.

Geriliyor, geriliyor!

Bir yerde kopacak.

Ya da “kopmamacasına” yeni bir dünya güç dengesi bağlamında düğümlenecek. Bizim Yılmaz Özdil’in yazdığına göre Japonların öyle bir atasözü yokmuş ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, atasözü Japonlara aitmiş gibi söyledi: “Düşmanınız dahi olsa iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın gün gelir o bağ size lazım olur...”

Biz kendimizi...

Tarihimizi...

Ata sözlerimizi...

Bilmeliyiz.

Bir Türk atasözü var; “Eşeğini dövemeyen semerini döver” diyor.

★★★

ABD’nin Rusya’yı nükleer şemsiye ile çevirmek için İsveç ile Finlandiya’yı “NATO’ya üyelik başvurusu” yapmaya teşvik etmesi Türkiye’nin önüne bir fırsat çıkardı.

Müttefik miyiz?

Sözümüz söz mü?

Müttefiksek...

Sözümüz sözse...

Türkiye’ye karşı olan terör örgütlerini, desteklemeyi, korumayı, güçlendirmeyi, beslemeyi kesin. En başta ABD var. ABD, terör örgütlerine silah verdi, destek verdi, NATO üyesi Türkiye’nin bölünme tehlikesine göz yumdu, zayıflatılmasına güç verdi. Rus S-400 füzelerini almasını bahane edip ortak savaş uçağı projesinden çıkardı. Parası ödenmiş uçakları bile vermedi. Yunanistan da NATO üyesi, Türkiye de... ABD, Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı açıkça arkalıyor. Finlandiya ile İsveç’in terör örgütlerine koruması ABD’nin yaptığının yanında hiç kalır. Ama Cumhurbaşkanı ile Türk Dışişleri “semer dövme modelini” seçtiler.

Eşeği dövemeyen.

Semerini döver.

ABD’yi dövemiyor.

Semere vuruyor.

★★★

Türkiye’nin önüne çıkan “semer dövme fırsatını” kullanma hakkı var. Türkiye “Finlandiya, İsveç, Yunanistan sana söylüyorum ABD sen anla” diyor.

Semere vuruyor.

Eşek uyansın istiyor.

Sonuç çıkar mı?

Çıkabilir.

Çıkmayabilir de...

NATO Genel Sekreteri, (eğer iyi polisi oynamıyorsa) “Türkiye ile masaya oturmalı ve endişelerini gidermeliyiz” dedi. Bu söylemelere bakarak; ABD’nin isteği ile NATO’nun Rusya’nın Avrupa’daki bütün sınırlarının tamamına  genişleme hamlesinden Türkiye “dediğini yaptırır, istediğini alır” umudunu çıkarabiliriz.

Ya da...

Eşek, eşekliğiyle kalır!

Tayyip Erdoğan’ın iktidar partisi başkanı olarak bu fırsatı gerileyen oylarını yeniden kazanmaya dönüştürmesi de boşa gider.

★★★

İşin aslı bağımsızlık.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 3 temel ilkeden biri olan Tam Bağımsız olma” (istiklal-i tam) herhangi bir süper gücün uydusu olmayı reddediyordu. ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaş döneminde girdiğimiz NATO üyeliği, ekonomik, siyasi, askeri açıdan Türkiye’yi ABD’nin uydusu haline getirdi. Bunun temel nedeni; Atatürk sonrası politikacıların (Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan hariç) “tam bağımsızlığın önemini” ıskalamış olmalarıydı. Tam bağımsızlık; Türkiye’nin “hem kuvvetli, hem zengin, hem çağdaş uygarlık düzeyine (muasır medeniyet)” ulaşmasının birinci basamağıydı. Tam bağımsızlığın içinde; zengin olmak, güçlü olmak ve medeni olmak birlikte vardı. Öylesine güçlü ve kendine yeterli (döviz açığı olmayan) bir ekonomi kuracaktık ki; güçlü ekonomi güçlü askeri gücü var edecek, güçlü askeri güç de “yurtta barış- dünyada barış”ı yıkılmaz yapıp; zenginliğimizi koruyacaktı.

Zengin ülke.

Güçlü ordu yaratır.

Güçlü ordu.

Zenginliği korur.

Yurtta barış, cihanda barış yani “benim kimsenin toprağında gözüm yok ama kimsenin de benim toprağımda güzü olmasına izin vermem” caydırıcılığı ancak zengin ve güçlü olan ülkede işler.

Bu noktada olmalıydık.

Semer dövmeye kaldık.

ALİ EKBER: Gerçek gazeteci!


Kibri yoktu, ben demezdi. Haberle yatar, haberle kalkardı. Kendi susar, haberleri konuşurdu. En son “Rektörün Torpili” haberiyle Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin ödülünü almıştı. Gizlenenlerin, saklananların peşindeydi. Yazdığı haberinin gazetede olmadığı gün onun için yaşanmış sayılmazdı. Gazeteciliğin iktidar uydusu olmak ile gerçeklerin yazıcısı olmak üzerine ikiye ayrıldığı günlerde SÖZCÜ’ye geldi. Ali Ekber Ertürk, gerçek bir gazeteciydi. Çok genç yaşta ve gazeteciliğinin en verimli çağında hayata pencerelerini kapattı.