Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir yana, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına ilk derece mahkemenin bile uymadığı bir dönemi yaşıyoruz. Hak ihlalleriyle ilgili açılan dava sayısında da Rusya’dan sonra Türkiye ikinci sırada yer alıyor. Rusya’dan 17 bin, Türkiye’den 15 bin civarında dosya AİHM’de bekliyor. Rusya’nın nüfusunun yüksekliğini dikkate aldığımızda, nüfusa göre en yüksek başvuru ülkemizden yapılıyor.

AYM’de hak ihlali başvurularının incelenmesi uzun bir hazırlık döneminden sonra ancak 2016’da başladı. Geçen yıl sonuna kadar yapılan 26 bin 155 başvurudan, 20 bin 84’ünde “Hak ihlali” saptandı. AİHM kararları için, “Onlar bizim mahkeme kararlarımızı tanımıyorsa biz de onların kararını tanımıyoruz” görüşü ülkemizi uluslararası alanda da farklı bir noktaya doğru sürüklüyor.

YASAL DAYANAĞI YOK

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu’nun, Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu (MOBESE) görüntülerinin servis edilmesi, istenilen kişilerin izlendiğini, bunların da servis edildiğini ortaya koydu.

Ülkemizde uzun süredir yaygın biçimde kullanılmasına rağmen Anayasa ve kanunlarımızda MOBESE ile ilgili bir hüküm yok. MOBESE kullanımının suçlulukla ya da önleyici ve düzeni koruyucu kolluk faaliyeti çerçevesinde mücadeledeki etkinliğinden de vazgeçilmesi mümkün değil. Çünkü, MOBESE’lerin herkeste güvenlik duygusunu artırdığı, suç işlenmesinde caydırıcılığı sağladığı, kanıttan şüpheliye gidişi kolaylaştırdığı ve bu bağlamda hızlı yakalamayı gerçekleştirdiği biliniyor.

DÖRT DUVAR ARASI

Caydırıcılık ile birlikte suçluların yakalanmalarına imkân sağlaması karşısında kamuya açık alanlardaki gündelik yaşamlarında kişilerin MOBESE’den endişe duymadıkları ve dahası güvenlik içinde olduklarını düşünmeleri doğaldır. Suç ve suçlulukla ilgileri olmayan kişilerin, sözgelimi yürümelerinin, oturup dinlenmelerinin, yeme-içmelerinin, alışverişlerinin vb. sosyal davranışlarının sergilenmesini istemeyecekleri de bir gerçektir. Kamuya açık alanda bile olsa bu sosyal davranışlar, özel yaşam alanına giriyor.

Onursal Yargıtay Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan, “Kişilerin kamusal alandaki faaliyetleri özel yaşamdan sayıldı ve ihlalin cezai yaptırım altında olduğu kararlarda vurgulandı. Yargıtay bir kararında  ‘...özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değildir. Herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik, prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığına karar vermiştir”  diyor.

YARGITAY KARARI VAR

AİHM, bireyleri kamusal alanda izlemeye yarayan ancak kayıt yapmayan kameraların özel yaşamın gizliliğini ihlal etmediğini, fakat kayıt altına alarak servis edilmesi halinde özel yaşamın ihlal edilmiş olacağına karar verdi. Başka bir kararında sınırları çizmiş ve ölçülülük, belirlilik ile öngörülebilirlik ilkeleri doğrultusunda kullanılabileceğini kararlaştırmış. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bir kişinin hukuka aykırı olarak görüntüsünün kayda alınmasını kişilik haklarına saldırı olarak kabul etti.

Aktan, “Ülkemizde MOBESE ile ilgili yasal düzenleme olmadığı gözetildiğinde ve özellikle suçla mücadele dışında kim olursa olsun izlenmesi ve kayıt altına alınması sonucu görüntülerin servis edilmesinde, öncelikle görevliler sorumlu olur. Emir almalarında da sorumluluğu ortadan kalkmaz. Cumhuriyet savcıları, görüntüleri kaydeden/ler, servis eden/ler hakkında soruşturma açmakla yükümlüdür” diyor.

MOBESE’lerin yasayla düzenlenmemiş olması başlı başına bir sorun. İzlendiği için savcılığa başvuran İmamoğlu’nun, tazminat davası açıp açmayacağını da yakında öğreneceğiz.

Yeni çıkan kitaplar


■ Gazeteci Nur Batur’un “Ortadoğu’nun Şahları, Vezirleri, Piyonları” kitabı Kırmızıkedi yayınlarından çıktı. Batur, liderlerle yaptığı söyleşilere de yer verirken, Ortadoğu’nun kanlı satrancının bilinmeyenlerini de açıklıyor.

■ Gazeteci İbrahim Gündüz'ün, ikinci kitabı “Altın Girdap - Zehirlenen Türkiye’nin gerçek hikayesi” Galeati yayıncılıktan çıktı. Gündüz, “Türkiye’nin ormanlarının, topraklarının, su kaynaklarının talan edilmesine izin vermek, en büyük ihanettir” diyor.

■ Gazeteci Ersin Eroğlu ve Caner Taşpınar’ın birlikte araştırıp yazdıkları Kırmızıkedi yayınevinden çıkan  “Gölge Ordu – SADAT’ın Sır Perdesi Aralanıyor” kitabında bilinmeyen bir çok konu belgelerle ortaya konuluyor. SADAT’ın bazı vakıflarla olan ilişkileri de gün yüzüne çıkarılıyor.

Emine Özgenç’in büyük ilgi gören Akçağ yayınlarından çıkan ‘Asi’nin Çocukları” gibi Recep Karaahmetli’nin Bilgi Yayınlarından çıkan “Bir Aykırı Adam – Hatay’ın Karayılanı”nda da esaret yılları anlatılıyor.