Yeni Asır gazetesinin İzmir’de, Ege Bölgesi’nde ‘4. güç’ olduğu dönemlerdi. Ufak tefek haberlerle uğraştığım, Behçet Uz Çocuk Hastanesi acilinde efsane gazeteci rahmetli Türkan Kasapoğlu’nun gururla çanta taşıyıcılığını yaptığım, mesleğin ilk zamanlarıydı.


Doğru dürüst eve bile gitmez, bir iş çıkar da iyi muhabir yokluğunda bizi gönderir haber müdürü diye gözünün içine bakardık. Öyle bir sabahın körüydü... Rahmetli Ergun Abi (Ulcay) koca çantasıyla gelmiş, onunla işe çıkacak muhabir gelmemişti. Haber müdürü bana baktı, “Sen git Ergun’la” dedi!


Gazetenin şoförü İsmet Abi kapının önünde bekliyordu. Atladık arabaya, alaca karanlıkta yola çıktık. Önde oturan şahane insan, harika fotomuhabiri Ergun Abiye, nereye gidiyoruz, iş ne diye sordum. Yeşilyurt’un gecekondu bölgesinde toplu yıkım var dedi...


Gittik Yeşilyurt’a mahalle ana baba günü... Her yan polis, belediye çalışanı, iş makineleri... İzmir’de ne kadar gazeteci varsa orada. Hep birlikte aşağıya, yıkım bölgesine yürüdük. Bir evden bağırışlar yükseliyor. Filmlerdeki gibi kepçe bir kondunun önünde ağzını açmış canavar gibi duruyor.


Evi yıkılmak istenenlerden biri, çoluk çocuğu kilitlemiş içeriye pencereden bağırıyor: “Benzin döktüm yaklaşmayın. Evi yıkarsanız hepimizi yakarsınız!”


Evdeki çocukların yalvarmaları yürek sızlatıyor. Bi şey yapmalı, ama ne?


Uzun süren bekleyişin ardından, belediyenin yetkilisi kepçeyi kullanan adama, “Yık kardeşim, onlar çıkar” falan demeye başladı. Polis amiri de kapıya yüklenip içeriye girmekten bahsediyor.


Yıkacaklar evi, belki de adam dediğini yapıp çakacak kibriti!


Kalabalığın önünde bekleyen gazetecilerden ayrılıyorum. Daha dünkü gazeteciyim belki, ama yine de yapıyorum. Bizim gazetenin arabasının yanına gidiyorum, “İsmet Abi, vali konağına gidiyoruz” diyorum! Adam ne bilsin benim kendi başıma bir işe kalkıştığımı... Atlıyoruz arabaya, hızla Göztepe’deki Vali Konağı’na ulaşıyoruz. İniyorum arabadan, demir parmaklıkların önüne geldiğimde sivil polis kesiyor yolumu, “Nereye” diyor.


Vali ile görüşmek istediğimi söylüyorum! Adam şaşkın, “Henüz uyuyor olabilir Vali Bey, üstelik sen kimsin” diyor. Ben, “Gazeteciyim, görüşmem gerekiyor hayat memat meselesi” diyorum! Şaka gibi ama aynen böyle oluyor. Polis, bekle der gibi eliyle bir işaret yapıp gözden kayboluyor.


İzmirliler bilir, Vali Konağı’nın yol üzerinden görünen girişinde merdivenler vardır. Ben dar kaldırımda beklerken binanın ana kapısı açıldı. Kapıda tiril tiril şık pijamalarıyla Vali Bey belirdi!


Bunu beklemiyordum!


“Ne var, ne oldu” dedi Vali... Ben kekeleyerek, “Efendim rahatsız ediyorum ama Yeşilyurt’ta evleri yıkıyorlar. Bir adam üzerine benzin dökmüş, ‘evimi yıkarsanız ailemi de kendimi de yakarım’ diyor. Bir şey yapın lütfen” diyorum!


Öylece kalıyor Vali... Sonra, “Tamam ilgileneceğim” diyor, kapı kapanıyor!


Elim ayağım buz, yıkım bölgesine dönüyoruz. Mahalleye geldiğimizde, kalabalık bize doğru geliyor. Polisleri taşıyan araçlar da oradan ayrılmanın hazırlığını yapıyor. Gazetecilerin yanına varıyorum, Ergun Abi, “Nereye kayboldun, yıkım durduruldu” diyor! Tabi, valiye gittiğimi kimseye söylemiyorum...


O vali, Vecdi Gönül’dü... AKP’den milletvekili de oldu, Milli Savunma bakanlığı da yaptı sonra.


***


Sabahın köründe herkes uyurken çat kapı valinin evine gitmiş, onu pijamalarıyla kapıda görmüş, dert anlatmış biri olarak memleketteki demokrasi anlayışının getirildiği hali anlayamıyorum!


TÜİK’e gidiyor CHP Genel Başkanı kapı duvar, giremezsin!


Randevu istiyor Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim bakanından, tık yok... Yine de gideceğim diyor CHP Genel Başkanı, onu duyunca bakanlığın kapısına asma kilit vurduruyor Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim bakanı!


Gören de devletin TÜİK’inde, devletin bakanlığında kapalı kapılar ardında gizli kapaklı bir şeyler yapılıyor diye şüpheye düşecek!


TÜİK, Milli Eğitim Bakanlığı ve diğerleri sanki babalarının malı!


Ziya Paşa çok önce ‘gayet kibar’ söylemiş: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde!” Vallahi bu gün yaşasa Ziya Paşa, incelik peşinde koşmaz, argo edebiyatımıza güzel bir cümle kazandırırdı!


Unutmadan... Sizin sandığınız TÜİK’inize, sizin sandığınız Milli Eğitim Bakanlığınıza sokmadığınız yurttaş, ‘Süleyman Soylu’nun acil denetime gönderdiği’ müfettiş değil korkmayın! Son seçimde 11 milyon 354 bin 190 yurttaşın oyunu temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı!


Çağ atlattık, neredeeen nereye getirdik falan dediğiniz memleketimizde bir zamanlar çat kapı gidiliyor ve açılıyordu her kapı! Şimdi ‘destur’ vermeyince birileri, bırak kapı açmayı ayak yoluna gidemiyor diğerleri...


Yeni yılın ilk yazısında ne dileyelim? Kul sabrı yetmez artık bize, Allah milletimize kendi sabrından versin. Amin...