Sevgili okurlarım, çok üzülerek söylüyorum ama adına altılı masa denilen ‘kuruluş’ umutlarımızın giderek sönmesine neden olmaya başladı.

Tam anlamıyla sönmedi ama azalıyor.

Böylesine kritik bir ortamda altı siyasi partiden oluşan bir masada her kararın oybirliği ile alınması elbette ki çok zor bir iştir.

Bunun herkes farkında.

Fakat gelin görün ki işler biraz sarpa sarıyor.

Bu gerçeği görmek için ekranlarda her gün boy gösteren ve kafasına göre konuşup ahkâm kesen ‘siyasal bilim uzmanlarından’ biri olmaya gerek yok.

(Ne de çok siyasal bilim uzmanı varmış memlekette!)

★★★

Bizim gibi sıradan vatandaşların aklı pek basmaz ama çalışmalarına gerçekten büyük umutlarla başlayan altılı masada giderek sorunlar belirmeye başladı.

Her kafadan bir ses, üstelik aykırı sesler çıkıyor.

Karşılıklı sınamalar ve suçlamalar başlıyor.

En kötüsü işte budur.

Bazılarının tavırlarını gördükçe, konuşmalarına tanık oldukça kendi kendime soruyorum...

“Bu iyi niyetli genel başkanlardan bazıları acaba Recep Tayyip’in altılı masaya iteklediği, sokmayı başardığı Truva atları mıydı?”

★★★

Cumhuriyet tarihinin en önemli, en zorlu seçimlerine şunun şurasında sadece birkaç ay kaldı.

Bu süreçte piyasaya bazı partilerin kaprisleri, kompleksleri ve kâr zarar hesapları sürüldüğü takdirde, bu işin maliyeti hepimizi ezer geçer ve her açıdan altında kalırız.

Belki bazılarına çok basit gelecektir ama şöyle düşünüyorum:

Bu masada kendi küçük çıkarları doğrultusunda su koyveren sayın parti genel başkanları sadece ve sadece Recep Tayyip’le birlikte onun partisine hizmet etmiş olacaktır.

Her biri iyi bilir ama bir kez daha anımsatmış olayım...

Recep Tayyip’in temsil ettiği siyasi düzen bir kez daha iktidar olduğu takdirde, işte o zaman yandı gülüm keten helva!

Atatürk Cumhuriyeti’ni ara da bul bakalım.

Türkiye Cumhuriyeti olarak sonu belli olan bu tehlikeli yola bir kez daha, ama bu kez açıkça yuvarlanmış oluruz.

★★★

Bu durumu yeterince anlatacak atasözlerimiz bile var:

-İş işten geçmiş olur.

-Son pişmanlık fayda vermez.

-Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye...

Altılı masada yer alan ve almamış olan bütün partilerle birlikte genel başkanlarını da bir kez daha uyarmayı görev biliyorum.

Bu konuda en büyük görevlerden birinin HDP’ye düştüğüne inanıyorum.

Zaman kapris yapılacak, mızıkçılık edilecek, Recep Tayyip-AKP ikilisi lehine ortam sağlanacak zaman değildir.

Ufuk giderek kararıyor.

Bu işin şakası yoktur.



Sevgili okurlarım, bu cep telefonları yaygınlaşmadan önce hepimizin evlerinde ve iş yerlerinde sabit telefonlar vardı.

Onları kullanırdık.

Bizim evde de öyle...

Bizde iki sabit vardı ki halen duruyor.

Ancak biri arıza yaptı.

468’le başlayan o numara aylardan beri çalışmıyor.

Ben de tembellik ettim, arızayı gidermek için bir şey yapmadım. Öyle duruyor!

★★★

Fakat gelin görün ki boşta duran bu arızalı numaraya Türk Telekom her ay düzenli olarak fatura gönderiyor.

Ben de kullanılmayan telefonun parasını her ay tıkır tıkır ödüyorum.

Üç gün önce gelen son fatura 79 lira.

Onu da ödedim de, bu iş nereye kadar gidecek onu bilemiyorum.

Hiç çalışmayan, aranması da mümkün olmayan bir telefona her ay 79 lira ödemek insanı elbette göçertmez de, bu para acaba hangi yasal gerekçelerle tahsil ediliyor?

Türkiye’de belki bunun gibi binlerce telefon var. Kullanılmadığı halde faturası her ay adresinize gelen ve Türk Telekom’a oturduğu yerden para kazandıran faturalar!..

Kendimle ilgili verdiğim yukarıdaki örnek okyanusta belki bir tek damla kadar önemsizdir.

Fakat mutlaka yasal bir gerekçesi olması gerekir!

Türk Telekom belki yanıt verme zahmetine katlanır.