Resmi verilere göre ölü sayısı 42 bini aştı, sahada bulunanların tahminlerine göre 60-70 bin can enkaz altında.

İvme çok büyüktü.

Doğru.

Deprem şiddetliydi.

Evet.

Kentler, fay hatları üzerinde alivyonlu tarım alanlarına ve sulak zeminlere çok yüksek katlı binalar dikerek büyümüştü. Bir değil iki büyük deprem aynı gün üst üste vurdu.

Kesinlikle.

Fakat!

Ölümlerin ve yıkımların yüksek olmasının en baş nedeni; yandaş zenginleştirme, hısım akrabayı kayırma, kent rantı yaratarak “Türkiye büyüyor” yalanına sarılmaktı. Siyasetin parti finansmanı; hırsız müteahhit ve hırsız siyasetçi (Ankara’daki merkezi yönetim ve belediyelerdeki yerel yönetim) sınıfının işbirliği yapmasıyla denkleştirildi.

Bağıra bağıra...

Haykıra haykıra...

Haber vererek...

Geldi ölüm...

Müteahhitler zenginleşti, iktidar siyasetçisi payını alıp işbirliği yaptı. Şu anda bu iki sınıf; “yara sarma edebiyatına” başladı ve 1 yıl içinde bina yapma sözü vererek oy istemeye soyundu.

Bunun adı:

Yüzsüzlük.

Deprem altında kalıp ölenlerin devlet bankalarına olan kredi borcunu silmek devlet adamlığı sayılır oldu.

Yurttaş ölmüş!

Borcunu siliyor.

Oy istiyor.

Bunun adı:

Siz koyun.

Depremin en az yıkım yaptığı Osmaniye’de bile 3 bin bina yıkıldı. Cumhurbaşkanı 14 gün sonra Osmaniye’ye deprem ziyaretine gittiğinde geçeceği yolu bir gece öncesinden asvatlayan belediye başkanını TV ekranından “çok iyi çalışıyorsun...” diye övdü, göklere çıkardı.

Bunu adı da:

Eski zihniyet!

★★★

Önceki gün Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis Gurup toplantısında; “zihniyetin kendilerinden başlayarak değişeceği” sözünü verdi.

Okumuş olmalısınız.

Önemliydi.

Yeniden hatırlatayım.

Şunları söyledi:

“Yalnız iktidarı değil kendimizi de değiştireceğiz. Bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz gerekli. İğneyi kendimize batıracağız. Biz siyasiler de “oy kaybederiz” diye imar aflarına el kaldırıyoruz. Değişim tek adam rejimiyle başlayacak ve her alana sirayet edecek. Siyaset haramdan, düzensizlikten, yalandan ve riyadan elini çekecek. Kayırma suiistimal, aç gözlülük, rant bitecek. Hepimiz elimizi taşın altına koyacağız. Kuralları çiğnemeyeceğiz. İmar aflarını ağzımıza almayacağız. Plan yapıp uyacağız. Helal olanı yasal olanla birleştireceğiz. Bu harami düzeni mutlaka değiştireceğiz.  ”

★★★

Harami, haydut demek.

Haydut, soyguncu demek.

Haydut düzenin ve çürümüş eski zihniyetin oturduğu temele kimlerin harç koyduğunu okurum bir mektupla bana yazdı. Bu mektubu virgülüne, satırına dokunmadan paylaşıyorum:

“Sayın Doğru sizin yazılarınızı izleyen bir vatandaş olarak  son yazınızda sorumluların ‘Hırsız politikacı ve Hırsız müteahhit’ olduğu yargısına  varıyorsunuz. Ben buna katılmıyorum. Toplumun tüm kesimlerinin bu felâketlerde payı var. Tüm bu uygulamaları yapan işçi, usta, göz yuman kontrol mimarı veya mühendisi, proje yapmayı bilmeyen, öğrenmeyen mimar, bu uygulamaları kontrol etmeyen onaylayan ve binaya oturma izni veren belediye yetkilisi, onu işe alırken liyakat değil akrabalık ya da yandaşlık arayan belediye yetkilisi, hak etmedikleri alan ve kat sayısı izni almak için rüşvet ve politik baskı yollarını deneyen açgözlü bina sahipleri,  deprem uzmanlarının uyarılarına gözünü kapatarak kent imar plânlarını, yer seçimini yapan plâncılar, aşırı ve haksız kâr hırsı ile malzeme ve uygulama süresinden çalarak içi boş, donatısı eksik betonarme binalar üreten müteahhitler, belediyelerde uyarıda bulunan yetkin ve namuslu mimar ve mühendisleri ve onların Meslek  Odalarını terör destekçiliği ile suçlayan ahlâksız bir takım siyasetçi, yanlış ve hatalı, kaçak katlar eklenmiş binalara  ‘İmar Barışı’ adı altında kılıf uyduran kanun yapıcılar ve onlara mecliste, hangi partiden olursa olsun, evet oyu verenler. Prof. Dr. Erdal Aksugür, Mimar Yük. Müh.”

Haydut düzen!

Duvara dayandı!