ABD’den dönen ekonomist Atilla Yeşilada, ayağının tozuyla gelişmeleri SÖZCÜ’ye değerlendirdi


TÜİK’in enflasyonu ile halkın enflasyonu arasındaki uçurum dolayısıyla maaş zammı oranlarının kimseyi memnun etmediğini belirten Atilla Yeşilada, “Erdoğan en büyük silahını çekti sonuç elde edemedi” dedi


Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimine yoğunlaşmış durumda ama halkın gündemi bu değil ve ne yazık ki ülkeyi yönetenler de halkın gerçek gündemi olan ekonominin, geçim sıkıntısının farkında değil gibi davranıyor. Hayat pahalılığı azalmazken “enflasyona çare” gibi ortaya çıkarılan Kur Korumalı Mevduat sisteminin de başarısız olduğunun işaretleri görülmeye başladı. Dünya piyasalarında dolar düşüşte ama bu Türkiye’ye yansımıyor. Asgari ücrette yapılan yüzde 30’luk artış zaten enflasyonun altında, diğer tarafta emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıksın diye muhalefetin verdiği önerge de Cumhur İttifakı partileri tarafından ret edildi. Konut fiyatları fırladı, işsiz sayısı 8 milyona yaklaştı, peki bu gidişin biraz olsun düzelme ihtimali var mı, marketlerden sonra restoranların fiyat sabitlemesi enflasyonun düşmesine katkı sağlayabilir mi? ABD’de Türkiye hakkında neler konuşuluyor? Bunları ve daha birçok önemli soruyu uzun süredir görüşünü almak için yurt dışından dönüşünü beklediğim, Türkiye’nin en uzman ekonomistlerinden olan Sayın Atilla Yeşilada’ya sordum.

Atilla Yeşilada, ekonomi ve işletme dalında eğitimini ABD’de Eastern İllinois Üniversitesi’nde tamamlamış, çeşitli Amerikan üniversitelerinde ekonomi ve finans dersleri vermiştir. 2001’den bu yana dünya çapında yüzlerce şirkete danışmanlık yapan Global Source Partners şirketinin Türkiye danışmanlığını yapmakta ve İstanbul Analytics isimli kendi şirketiyle de onlarca Türk kuruluşuna danışmanlık hizmeti vermektedir. 1997’de ekip arkadaşlarıyla birlikte “Avrupa’nın En İyi Araştırmacıları” ödülünü alan Yeşilada Youtube’da, televizyon kanallarında ekonomi programları yapmış, gazete ve dergilerde köşe yazıları yazmıştır. “Ekonomide sonuna Geldiğimiz Yollar, Hormonlu Büyüme Yılları, Ekonominin Bitiş Düdüğü-Başlama Vuruşu” gibi kitapları vardır.


ABD’DE ERDOĞAN ’IN KAZANMASINI İSTEYEN KİMSE YOK!

Yılbaşı öncesinden beri yurt dışındaydınız, uzak bir ülkeden bakınca Türkiye nasıl görünüyor, ABD’de Türkiye’yle ilgili neler düşünüyorlar?

Önce Washington’da Ortadoğu Ekonomi Forumu diye bir düşünce enstitüsünün konferansında konuşmacıydım, çeşitli paneller vardı, orada değerli ekonomistlerle bir araya geldim, ekonomi konusunda fikir ayrılığı yok, bu perişan. Siyaset konusunda çok büyük fikir ayrılığı var, Türkiye’deki tartışma oraya da yansımış; “6’lı Masa doğru mu yapıyor, yanlış mı yapıyor, Erdoğan’ın kaybetmesi ihtimali var mı? Parlamentoda muhalefetin çoğunluğu ele geçirmesi ihtimali kabul ediliyor ama Erdoğan’ın bir şekilde bir çare bulup seçimi kazanmaya bakacağı konuşuluyor. Amerikalılarla siyasi görüşmelerim olmadı ama birkaç ufak temastan anladığım; Erdoğan’ın kazanmasını isteyen veya “Biz alıştık artık, gitmesin” diyen yok, böyle bir şey söz konusu değil. Benim görebildiğim kadarıyla Amerika ve Avrupa’nın tutumu Erdoğan’la şu anda elden geldiği kadar bir sürtüşme çıkartmamak çünkü Erdoğan bunu iç politikada siyasi malzeme olarak kullanıyor. O yüzden elden geldiği kadar Türkiye’ye yumuşak davranmaya çalışıyorlar ama somut bir gerçek; bu sürmeyecek çünkü Amerika Kongre iç tüzüğünü anladığım kadarıyla Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Menendez sıkı bir Yunan hayranı ve F-16’ların Türkiye’ye satışının Komisyon gündemine gelmesine bile müsaade etmeyecek.

ERDOĞAN, BATI’DA BİR MAYIN OLARAK GÖRÜLÜYOR!

Yani, Erdoğan’ın kalmasını istemiyorlar ama bir şekilde kalacağını mı düşünüyorlar?

Evet, istemiyorlar, bu kesin. Ben “Erdoğan’a alışmıştık, istediklerimizi yapıyor” gibi Türkiye’den yayılan düşüncelerin Amerika’da hiçbir karşılığı olduğunu düşünmüyorum, yani Batı siyaseti öngörülebilirlik, ittifaklar üzerine kurulmuştur, Erdoğan ise onların gözünde en kötüsünü yapıyor ama kişisel bir eleştiri değil, Erdoğan’ın işlem ya da olay bazında taraf seçme, ittifak seçme gibi bir huyu var, bu prensip olarak Batılıları çok rahatsız ediyor, ayrıca Erdoğan’ın gittikçe Putin tarafından NATO’nun içine sokulan bir mayın ya da oyun bozucu bir aktör olarak görüldüğünü de açıkça görüyorum ben.

Erdoğan’ın kalması halinde Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasının gündeme gelebileceğinden söz edilmişti, bunu yapabilirler mi acaba?

Youtube’da video seyrediyorsunuz, isimlerini verdim ben, bunlar güvenilir insanlar, spekülatif tanımadığımız insanlar değil. İşte Avrupa büyükelçileriyle görüşülmüş de, onlar Erdoğan’ı istiyorlarmış filan, bunların gerçek bir karşılığı yok. Yatırımcılar arasında biliniyor zaten, Erdoğan gelirse arkalarını dönecek ve hiç bakmayacaklar, bundan eminim.

EN BÜYÜK SİLAHINI KULLANDI VE HİÇBİR SONUÇ ELDE EDEMEDİ!

Memur ve emekli maaş zammı bir gecede yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarıldı ama enflasyon karşısında hiçbir kazanç getirmedi. Emekli maaşı asgari ücret seviyesine çıksın diye önerge verildi, AKP ve MHP milletvekilleri ret oyu kullandılar. Bir tarafta milyonlarca liralık israf devam ederken bu itirazın anlamı sizce ne olabilir? Enflasyon artmaya devam ederse ne olacak?

Enflasyonun düşme ihtimali yok. AKP ve Sayın Erdoğan TÜİK’i manipüle ederek baştan çok büyük bir strateji hatası yaptılar. Çünkü TÜİK’in enflasyon açıklamaları sadece ekonomistleri ilgilendiren bir konu değil, aynı zamanda bütün her şey ona endekslendiği için sokaktaki insanın hayatını etkileyen bir şey. Siz bunu düşürmek için manipülasyon yaptığınızda gerçek enflasyonla –yani vatandaşın hissettiği enflasyonla- devletin memur emekli maaşlarında baz aldığı rakam çok farklı hale geliyor. Dolayısıyla, Erdoğan strateji olarak TÜİK enflasyonunun üstünde bir zam vermeyi hedefledi, ona yakın bir şey yaptı ama halkın enflasyonu TÜİK’ten 15-20 puan, belki 30 puan daha yüksek olduğu için kimseyi tatmin edemedi, bu da anketlerde yavaş yavaş ortaya çıkıyor zaten. Niye Erdoğan kazanamaz, çünkü en büyük silahını kullandı, asgari ücreti kast etmiyorum; devlet kasasından çıkacak rakam -ki bu Sabah’ın haberidir- 300 milyar, bizim hesaplamamız EYT sorununu çözmenin maliyeti senede milli gelirin yüzde 1.1’i ve bu Sosyal Güvenlik Kurumu’nu da batıracak. Dolayısıyla hiçbir sonuç elde edemedi.

Emekli zammının önce yüzde 25 iken, sonra yüzde 30’a çıkarılması da Erdoğan’ın aslında göründüğü kadar güçlü olmadığını, büyük bir panik içinde yaptığı hatayı düzeltmek istediğini, çünkü seçimleri kazanacağından hiçbir şekilde emin olmadığını gösteriyor.

YÜZDE 30 ZAMMIN 6’DA BİRİ ENFLASYONLA KAYBEDİLECEK!

Anladım, peki TÜİK enflasyonunun yüzde 64.2’ye düştüğünü görünce ne düşündünüz?

Valla artık TÜİK rakamlarını ciddiye almıyoruz, şu anda bizim gibi siyasetle ekonomiyi ayırmayı beceren ekonomistler arasındaki en önemli araştırma konusu TÜİK’in verilerini doğru bulmadığımıza göre nedir doğru olan; ENAG var, değerli hocalarım, bir takım teknik hesaplar var ama en basiti şöyle; ÜFE ile TÜFE’yi alırsınız, ikiye bölersiniz, o da yüzde 100 ile yüzde 65 arası, 80-85 civarında oluyor. Güvendiğim ekonomistler arasında konsensüse yakın görüş TÜİK’in üstüne 15-20 puan ekle, gerçek enflasyonu bulursun şeklinde. Aylık enflasyon ki en önemlisi bu, geçen yıl enflasyonun ne olduğu benim bu seneki zenginliğimi etkilemiyor, ben emekliyim, yüzde 30 zam aldım, bunun ne kadarını enflasyona yitireceğim derseniz, ayda yüzde 5’ini yitireceksiniz derim, yani yüzde 30’un 6’da biri gidecek.

Halkın hissettiği enflasyon yüzde 200-300 civarında, her ürünün fiyatı 3 katı artmış gibi, bu nasıl oluyor?

Olabilir, bu dünyanın her yerinde yapılan tartışmadır; “Senin enflasyonun kaç abla” şeklinde bir esprisi de vardır, doğal olarak orta ve üst düzey gelirliler için ısınma, barınma ve yiyecek bütçede daha ufak bir pay teşkil eder, onlar açısından bu kalemlerdeki fahiş artışlar, enflasyon algılarını daha az etkiler. Ama siz ayda 8 bin liraya geçinmeye çalışıyorsanız, gıdada yüzde 50, doğalgazda yüzde 150, elektrikte, kirada yapılan artışlar sizi çok etkileyecektir, gelir dağılımında nerede olduğunuza göre enflasyon beklentisi çok değişir ve yüksektir. En son gördüğüm, Metropol’den Özer Sencar Bey “Gerçek enflasyon yüzde 100-110 arasında” demişti, bu da ekonomi açısından önemli değil ama seçmen tercihleri açısından çok önemli. Siz, yüzde 50 asgari ücret zammı alan bir aile reisisiniz, kafanızda enflasyon yüzde 110, siz kazıklanmış hissedersiniz, nitekim zannederim Aksoy Araştırma’nın son anketine göre katılımcıların yüzde 60’ı asgari ücret zammını çok yersiz buldular.

ERDOĞAN AKLI İŞ BAŞINDA KALDIĞI SÜRECE GIDA FİYATLARI DÜŞMEZ!

Türkiye 2022’de 6.8 milyon ton buğday ithal etmiş, ekonomi bu kadar bozuldu, muhalefet partileri şimdiden ülke çapında üretime geçebilmek için çalışırken (Bkz; İzmir Belediyesi) iktidar neden üretimi hala teşvik etmiyor da milyonlarca ton ürün ithal ediyoruz?

Burada 3 sorun var, birincisi iklim değişikliği, Türkiye’de yüzde 70 yağmur bekliyor, kuru tarım yapıyor, çözülmesi 10-15 yıl sürebilir. İkincisi, AKP’nin ‘teşvik verdim’ anlayışı ‘vergiden feragat ettim’e dayanıyor, oysa çiftçinin nakit desteğe ihtiyacı var ve bunu vermiyorlar. Çiftçiye 150 milyar dahi dağıtmadığınız, borcunu affettiniz, cebine para girmedi, bu çok ciddi bir sorun. Üçüncü ve en önemli sorun ise bu enflasyonu süpermarketlere sopa göstererek bastıracaklar ya, anlamadıkları şu; süpermarketler rekabetçi bir ortamda çalışıyorlar, bunlar fazla kar eden işletmeler değil, siz bunlara “fiyatları dondur” dediğinizde o tedarikçisine söyler, tedarikçi toptancısına söyler, o kabzımala söyler, en sonunda da çiftçinin tarlada aldığı fiyat düşer.

Türkiye’de Berat Albayrak’ın o tanzim satış noktalarından beri bu yaşanıyor ve çiftçiyi mahvetti, çiftçiliği bıraktırdı, yüzbinlerce dönüm toprak ekilmiyor artık, çünkü para yok, kazanamazsın. Bu sorunu çözerseniz tarım düzelmeye başlar, üretim artar ama Erdoğan aklı iş başında kaldığı sürece Türkiye’de buğday üretimi 16-20 milyon ton arasında kalır, her sene nüfus büyüyor, gıda fiyatları da düşmez.

Ama Almanya’ya ihracat 2022’de rekor düzeyde arttı haberi çıktı, o nasıl oluyor?

İthalat ne kadar artmış, onu söylemiyorlar ki. Avrupa büyürken Türkiye’den daha fazla mal ve hizmet satın alıyor, daha fazla turist gönderiyor ama yıl içinde ihracatın aylık seyrine baktığınızda yılın ikinci yarısında Avrupa ekonomisi fren attığında Türkiye’de de ihracat fren attı, yani ihracat bir önceki seneye göre hemen hemen hiç büyümüyor. Dolayısıyla işler göründüğü kadar iyi değil. Bir de, ihracata bakıyorsunuz, ithalata bakmıyorsunuz, dış ticaret açığı; yani ithalat-ihracat arasındaki fark tarihi rekor kırmış, neden bahsediyoruz burada. Bu sene daha da kötüye gidecek, çünkü birincisi Avrupa hiç büyümeyecek, yani dünyanın her yerinden daha az mal talep edecek, ikincisi; normalde kur seviyesi ihracatta önemli değildir, çünkü kur piyasa şartlarına göre belirlenir. Şimdi siz enflasyonu düşürüp seçim kazanmak için kuru perçinlediniz, yerinden kıpırdamıyor ama ihracat yapanların maliyetleri yüzde 100-120 artıyor, adamlar pazarda mal satamaz hale geldi, nitekim tekstilciler açık açık söylüyorlar “Bizim için kuru 23 lira yapın” diye, bu sene ihracatın akıbetini hiç iyi görmüyorum.



ARTIK DÜNYA PİYASALARIYLA BİR ALAKAMIZ KALMADI!

Küresel piyasalarda dolar düşüşe geçti deniyor ama bu Türkiye’de dolar kurunu hiç etkilemedi, bizde düşmedi, neden?

Çünkü, dünya finans piyasası ile Türkiye finans piyasası arasındaki bağlar Berat Albayrak döneminde başlayan çabalar Sayın Şahap Kavcıoğlu ve Sayın Nurettin Nebati döneminde meyve verdi ve artık krediler hariç dünya finans piyasası ile hiçbir alakamız kalmadı. Eskiden dünyada dolar yükseldiğinde, gelişmekte olan ülke para birimleri düşer, tersi olduğunda bunun aksi olurdu. Ama artık kuru piyasa şartları belirlemiyor, Merkez Bankası belirliyor.  Merkez Bankası da ya kendi felsefesi öyle veya bir talimat almış “Halkı memnun edelim, enflasyonu düşürelim, dışarda ne olursa olsun kuru oynatmayacaksınız” diye bir anlayış var, bunun ekonomide çok büyük dengesizlikler yarattığını görüyoruz. Artık dünyaya bakarak Türkiye’de kuru tahmin etmek anlamsız hale geldi.

Kemal Kılıçdaroğlu “TÜİK eliyle işçiden 300 milyar dolar çalındı” diyor, bu nasıl oldu, enflasyonu düşük gösterdiği için mi?

Hesaplamayı kendim yapmadım, Sayın Kılıçdaroğlu’na ait bir rakam ama doğrudur, TÜİK’in bu enflasyonu düşük gösterme çabaları da yine Berat Albayrak döneminden kalmadır, mesele yalnız enflasyon değil, her şey yanlış hesaplanıyor, çünkü bütün kaliteli insanların yerine partililer dolduruldu, pek çok şey manipüle edilerek işsizlik, enflasyon düşük gösteriliyor. Normalde kamu çalışanları için bir hakem kurulu var ya da ücret belirleme komisyonu, o çalışmıyor, hiçbir şey çalışmıyor, TÜİK’in üstüne bazen 5 puan koyuyorlar, TÜİK gerçeğin 20 puan altında ölçüyorsa bütün sabit gelirliler sürekli olarak gelir kaybediyor. Türkiye’de çalışarak hayatını kazanan insanların milli gelirden aldığı pay son 10 yılda 10 puan filan düştü ki bu dünyada görülmüş şey değildir, belki Rusya komünizmden kapitalizme geçtiğinde olmuştur. Bu kadar hızlı büyüdüğünü iddia eden bir ülkede işçinin, memurun milli gelirden aldığı pay düşmez. Bunun bir kısmı tabii ki kapitalistin cebine gidiyor ama önemli bir kısmı vergi olarak devletin cebine gidiyor, çalıyor, yani açıkçası halkın geliri yeniyor.

Özel sektörde de bunun başka bir tezahürü var, Türkiye’de kurumlar o kadar tahrip oldu ve ekonomi bu sopa ve manipülasyon yönetmeleriyle öylesine ilkelleşti ki artık kaliteli üretim yapmıyoruz. Kaliteli hizmet de üretmiyoruz ve kimse kaliteli insan aramıyor. İşte üniversite mezununun en büyük sıkıntısı bu. Sen istiyorsan üniversite değil, master, doktora yap yine asgari ücrete çalışacaksın. Çünkü senin bilgine ihtiyacım yok, ben kilosu 1 dolardan ihracat yapıyorum, benim cirom bu, ben de sana buna göre maaş vereceğim. Dolayısıyla bu Dünya Bankası raporlarında da var, dünyada çok bilinen ve ilgiyle izlenen bir gerçek, dünyanın her yerinde eğitim düzeyinizle geliriniz arasında doğrusal bir ilişki vardır, Atilla Yeşilada 20 sene ekonomi okumuş, o üniversiteyi bitirenden daha fazla kazanır, Türkiye’de bunun tam tersi oluyor. Türkiye’de liseyi bitirenle üniversiteyi bitiren arasındaki gelir farkı, liseyi bitiren lehine gelişiyor, fark daralıyor. O yüzden gençlerin yüzde 76’sı Türkiye’yi terk etmek istiyor, okumanın filan hiçbir anlamı kalmadı.

Meclis’te en düşük emekli maaşı 8500 TL olsun, asgari ücret seviyesine çıksın diye önerge verildi, AKP ve MHP’li vekiller salon dışından koşarak gelip ret oyu vermişler. Para olmadığı için desek diğer yanda israf devam ediyor. Neden peki?

Mesele şu; bu olayın iki sebebi var. Bir; AKP ve MHP’nin el sıkıştığı prensip “Hz. Muhammed muhalefete gelse ondan gelen teklifleri de kabul etmeyeceğiz.” Yani, muhalefetin hiçbir önergesi kabul edilmeyecek, o kadar basit. Çocuklara öğle yemeği de kabul edilmedi, yani hiç umurlarında değil, geldiği anda reddediyorlar. İkincisi; olaya “vatandaşı mutlu edelim” diye değil, “ben kime ne kadar verirsem daha çok oy kazanırım” düşüncesi ile baktıkları için sürekli olarak bu yapılıyor, demek ki emekli oylarını çantada keklik zannediyorlar ki doğrudur, anketlere baktığınızda AKP’ye oy verenler arasında yaşlıların payı çok daha yüksek, işçi emeklilerinin payı çok daha yüksek. Türkiye soruya yanlış yaklaşıyor, mesele 8 bin lira, 10 bin lira değil, mesele; siz enflasyonu ciddi şekilde kontrol altına almadığınız sürece bu paraların hiçbir anlamı yok, itibarı yok. Artık ücret ve maaş artışlarının enflasyonu körüklediği, yükselen enflasyonun da yeniden ücret ve maaş artışı talebi yarattığı döneme geldik, kuyruğunu ısıran yılan, kimse karlı çıkmaz bundan. Soruna “enflasyonu nasıl düşürürüz” diye başlarsak ancak “doğru ücret nedir” sorusuna cevap bulabiliriz.

ERDOĞAN’IN YARATTIĞI KABUSTA YAŞIYORUZ!

O da şudur; Herkesin satın alma gücünün –mesleki başarısına da bağlıdır ama- ortalamada milli gelir kadar büyümesi gerekir. Türkiye’nin reel milli geliri, ürettiğimiz mal ve hizmetlerin toplam geliri bu sene yüzde 5 büyümüş olacak, elime geçen para da satın alma gücü olarak yüzde 5 büyür, emekliye de refah payı budur. Ama bu dengelerin hiçbirinin anlamı yok, ekonomi çalışmıyor. Bir dünya var, dünyanın yarattığı ekonomi var, bir de Erdoğan’ın yarattığı kabus var, onun içinde yaşıyoruz. Onun için, bir ekonomist olarak sorulara cevap vermekte aciz kalıyorum.

KAYNAĞI BELLİ OLMAYAN DÖVİZİN SADECE 10-15 MİLYAR DOLARI NARKOTİK PARASI!

Sayın Faik Öztrak “Kaynağı belli olmayan para 2010’a kadar sıfır iken 2011’den sonra ne oldu da sürekli artmaya başladı. Kaynağı belli olmayan 52 milyar doların sahibi kim?” dedi. Milyarlarca dolar kayıtsız para giriyorsa çalışana neden maaş artışı yapılmıyor?

Bu para Türkiye’ye giriyor ama kimin cebine girdiği belli değil. Siz “Bu para hükümetin cebine mi giriyor” diyebilirsiniz ama rakamlarda o yok. O sadece şunu ifade ediyor; piyasada bulunan döviz, bizim ekonomik hesaplamalarımızın üstünde, bu paranın nereden geldiğini de bilmiyoruz ama nereye gittiğini biliyoruz, bütçeye gitmiyor, o yüzden bu parayı neden dağıtmıyorlar demek doğru değil. O paranın ne olduğunu söyleyeyim; sadece narkotik parası 10-15 milyar dolar, Türkiye Avrupa ve Ortadoğu’nun narkotik merkezi oldu, dünyanın en kirli ticareti. İki, faturalanmayan turizm ve diğer hizmet gelirleri. Turist geldi, 1000 dolara halı aldı, ben devlete bilgi mi vereceğim? Üç; sanayici ve tüccar “Krediye erişemiyoruz” diyor ya, ne yapacak o zaman, yurt dışındaki parasını getiriyor. Dört; Rusya ve Ukrayna savaşı başladığında iş adamları uçak kiralamış, bavullarla getirip Kapalıçarşı’da satmışlar, bunu bana iki bankacı söyledi.

Nasıl giriyor havaalanından içeri?

Türkiye’ye para getirmek serbest, para değil altın, Amerikan devlet tahvili, herhangi bir değerli kağıt, mücevher, hesap sormak yasak. İşte “servet affı” bu. Devlet diyor ki -Hazreti Mevlana gibi- “Para getir de nasıl getirirsen getir, hesap sormuyorum.” O yüzden de bütün dünyaya baktığınızda, Dünya Bankası, OECD’nin kara parayla mücadele örgütü filan Türkiye’yi gözetim altında tutuyor, dünyanın en kötü 5 ülkesinden biriyiz, buraya isteyen elini kolunu sallaya sallaya bavulla 1 milyar dolar getirir. Allah razı olsun, bu kokain parası mı nedir hiç kimsenin umurunda değil.

BÖYLE GİDERSE HALK PARASINI BANKADA DA TUTMAZ, ÇEKER VE KASALARA KOYAR!

TL’nin dolara karşı değer kaybını durdurmak için getirilen Kur Korumalı Mevduat sisteminde elindeki dövizi TL’ye çevirip bankaya yatırana döviz artışı ile aradaki farkı devlet Hazine’sinden ödüyorlardı. Yılbaşından sonra KKM’den çıkış hızlanmış, “Döviz bankaların kabusu” deniyor, insanlar dövize dönüyormuş. Neden?

Müsaadenizle burada niçin Erdoğan’ın kesin olarak kaybedeceğini de açıklayayım size, çünkü seçim kazanmak için yaptığı her şey aslında seçmenin canını yakıyor. Güya doları tutup seçim kazanacak, enflasyonu düşürecek, KKM’nin esprisi; “ben TL mevduat faizinin üzerine bir miktar da dolardaki değer kazanımımı alırım, o zaman dolar tutmama gerek kalmaz” idi, bu sistemin yürümesi için Merkez Bankası’nın her ay doların yüzde 1-2 değer artışına izin vermesi gerekirdi. Aksi halde KKM ile doğrudan, net döviz tutmak arasında hiçbir fark kalmazdı, bunu anlayamayacak kadar cahil bir iktidar yönetiyor bizi. Tabii ki KKM’de kimse kalmaz, ben niye 3 ay vadeyle paramı bağlayayım, bana ekstra faiz vermiyor, onun yerine gider döviz tutarım. KKM fiktif para, hükümet öder mi ödemez mi belli değil, öbürü bildiğimiz Amerikan doları. Hatta böyle giderse bankada da tutmam, çünkü artık 50 bin dolar yollasam devlet hesap soruyor, çekerim kasalara koyarım. Nitekim bankalarda kiralık kasa kalmadığını söylüyorlar.

KKM’DE KALAN PARA DA 3 AYDA BOŞALACAK!

Peki, böylece Hazine’den (yani milletin cebinden) bu KKM yükü kendiliğinden kalkmış mı oluyor?

O açıdan bakabilirsiniz ama zaten baştan kurgu yanlış, biz 21 Aralık 2021 gecesi baktık ki Türkiye döviz krizine gidiyor, çok akıllıca bir şey icat ettik, herkes de Nebati’yi ya da Şahap Kavcıoğlu’nu alkışladı; “Vay bak yine yırttılar” diye. Kimse “Yahu bunun maliyetini bütün vatandaş ödeyecek” demedi o zaman. Türkiye’de bütün çözümler böyle, günü kurtarmak için yaptıklarınız nesiller boyunca insanların canını yakıyor. KKM’de kalan diğer döviz de çıkacaktır, ya dövizi bırakacaklar yükselecek veya KKM 3 ayda boşalacak, geriye hiçbir şey kalmayacak. O zaman ne yapacaksınız, hiçbir şey yapamayacaksınız, işte o yüzden bu sefer de bıraktılar, güya “düşük faiz”, Nas unutuldu, banka şimdi zengine yüzde 30 faiz veriyor. E ne oldu, çünkü tutamıyorsunuz.

DÜŞÜK FAİZLE MÜSLÜMAN SEÇMENE ŞİRİN GÖZÜKECEĞİZ YA, BUNU BECEREMEDİK!

Ama dolar oynamıyor, aynı TL değerinde duruyor?

Doları oynatmamanın yolu her zaman yüksek faiz vermektir, bunu Merkez Bankası resmen yapmıyor, bankalar mevduat faiziyle veriyor, sonuçta yine aynı yere çıkıyor.  Hani biz güya Müslüman seçmene şirin gözükeceğiz ya, bunu beceremedik. Şimdi Sayın Erdoğan yine kızıp bankaların faizini de düşüreyim derse halk dövize koşacak ve bir 21 Aralık daha yaşayacağız. Nereden baksanız öyle bir çamurun içine saplanmışız ki her çırpınışımızda biraz daha batıyoruz. “Erdoğan bir yolunu bulur kazanır” diyenler bu gerçeği göremiyorlar, artık kurtarılacak gün kalmadı, seçime 5 ay var, yol bitti.

Çoğu Marmaris, Çeşme gibi sahillerde kamuya ait en değerli araziler -gerekirse imar planı değiştirilerek- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayıyla haraç mezat satılıyor. 10 arazi ve taşınmaz daha satılmış, bu ne kazandırıyor, neden yapılıyor?

Bakın yine aynı yere geliyoruz, Erdoğan bunu niye yapıyor, çünkü Erdoğan’ın seçim kazanmasını finanse eden, destekleyen çevreler “Abi artık bize payımızı ver, çünkü senin geleceğin belli olmaz” diyorlar. Yani şu anda AKP ve ona destek verenler iktidarın gittiğini bildikleri için ellerine ne geçerse bir an önce tapusunu alma niyetindeler ki yeni hükümet geldiğinde “Sen bunu nereden buldun” demesin, tabii bu olmayacak, hükümet değişirse bunların hepsi mahkeme kararıyla iade edilecek, satışlar durdurulacak vs. kimse de keriz değil ama şu anda olan bu. Mafya hesaplaşmasının da sebebi bu, çünkü gerçeği mafya da biliyor, şu ana kadar AKP polis desteğiyle Türkiye’de istedikleri gibi çarkları çeviriyorlardı, belli ki o düzenin de sonuna geldiler. Dünyada hiçbir demokratik ya da utanması olan hükümet mafyanın böyle aşık atmasına müsaade etmez. Onun için şu anda “Ne kaparsak elimizde kalır” diyorlar ve bu rantın büyük bir kısmı da yurt dışına çıkıyor onu da size söyleyeyim. Bütün bunlar, o 20 yıldır partinin çevresine kümelenen rant yuvasının, kanka sisteminin oyunun sonunun geldiğini gördüğünü gösteriyor. Limanlara verilen imtiyazlar 50 yıla çıkıyor, neden, çünkü adam geliyor “Abi, senin yarın ne olacağın belli değil, bana mahkemede savunabileceğim bir mülkiyet hakkı ver” diyor. Bütün bunların hepsi aynı bütünün parçası.

ABD’DE İŞSİZLİK ORANI YÜZDE 3.5, AMERİKAN TARİHİNİN EN DÜŞÜK İŞSİZLİK ORANI!

İşsizlik yüzde 20.8, 8 milyona yakın işsiz var ama diyorlar ki “ABD ve Avrupa ülkelerinde de üniversite mezunlarının iş bulma sıkıntısı var. Bir Amerikan Üniversitesi’nden gelen bir rektör de söyledi, sizce de böyle mi?

Pardon, özür dilerim, kendisini tebrik ederim, ilmine de saygım var ama ABD’de üniversite mezunlarını kapıdan kapıyorlar, yok öyle bir şey. Bu “Avrupa’da raflarda mal yok” demeye benziyor. Şimdi size istatistikleri filan da anlatırım ama sözüme güvenin, Amerika’yı çok yakından tanıyan biri olarak; herhangi bir şirketin kapısını çalın, diplomayı gösterin hemen işe alırlar, eleman yok, kimse çalışmak istemiyor. İşsizlik yüzde 3.5, Amerikan tarihinin en düşük işsizlik oranı.